Oca
05
2013

KİM?

(…)Öyle sanıyorum ki ondan bize, bizi heyecanlandıran, aldatan, bizi, düşünülmesine izin vermeyen bir düşüncenin kuşkusuna açan bir düş geliyor. Farkında olmadan ve bizim iznimiz olmaksızın, bu düşünceden bize bir şey iletip iletmediğini soruyordum bazen kendime. Bu çok basit sözcükleri dinliyordum, sessizliğini dinliyorum, zayıflığını öğretiyorum kendime, istediği her yerde sessizce izliyorum onu; ama merakı sildi, öldürdü bile, onu sorgulayan ben kimim, bilmiyorum, (…)

Bir Tanrının bizzat kendisinin bile tanığa ihtiyacı vardır. İlahi gizliliğin bu dünyada delinmesi gerekir. Tanığının ne olabileceğini uzun uzun düşünmüştüm. Bu tanığın ben olmam gerektiğini, sadece amaç uğruna kendi kendini dışlaması değil, fayda gözetmeksizin amaçtan da dışlaması ve yol üstündeki sınır taşı gibi sessiz ve hareketsiz bir varlık olması gerektiğini düşününce hasta oluyordum adeta. Kendi kendimi sınır taşı gibi bir şey yapmak için çok zaman harcadım, zor ve zahmetli bir zaman. ama yavaş yavaş -birden- bu hikâyenin tanıksız olduğu ortaya çıktı. Ben oradaydım, -“Ben” şimdiden bir Kim’den fazlası değil miydi? Bir “Kim” sonsuzluğu mu?- kendisi ve yazgısı arasında kimsenin bulunmaması, yüzünün çıplak ve bakışının bölünmeden kalması için vardım ben. Onu görmek için değil, kendi kendisini görmemesi için, aynada gördüğünün ben olması için, ondan başka biri -bir başkası, yabancı, yakın, kayıp, öteki kıyının gölgesi, hiç kimse- olması için ve böylelikle sonuna kadar insan olarak kalması için vardım.(…)

Maurice Blanchot
“Son İnsan”, Çev: İsmail Yergüz, Kabalcı Yay., 2008, ss.17-19

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com