Eyl
22
2018
--

Upas Şiir: “Sarı Kedinin Günlüğü” (Doğuş Furat)

 

Sarı Kedinin Günlüğü, Doğuş Furat
UPAS Yayın/Şiir, Eylül 2018, 20 Sayfa
Okumak için: bit.ly/sarikedi


Doğuş Furat, toplumsal katmanlar arasındaki tarihsel çelişkileri işaret ederek, coğrafyamızdaki derin çatlakları ve kavuşmazlığı irdelemekten çekinmiyor; Sarı Kedinin Günlüğü‘ndeki şiirler ironik ve çevik bir dille ışıldıyor.”


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Eyl
17
2018
--

UPAS’a gelin… UPAS sizi çok sevecek…

UPAS Yayın‘da -yıllardır üzerinde sürekli düşündüğümüz ve genişletmeye çalıştığımız-  imgesel bir alan derinliğini önceliklendirmeye uğraşacağız. Geçmişte, bu zihinsellik türüne ilişkin birçok inceleme ve araştırma yaptık. İmlemeye çalıştığımız alan derinliğinin çeşitli uçları, çıkıntıları, yapay sınır ağları, ânları, özel konuları, kilometre taşları, tarihselliği, dilbilimsel motifleri ve deneysel yönleri var. İlhan Berk’le ve Ece Ayhan’la başlıyor bizim şiirsel çizgimiz; 1955 şiir hareketiyle… Dikkat ederseniz “ikinci yeni” demiyoruz! “1955 şiir hareketi” diyerek farklı bir konumlandırmaya sahip olan Ece Ayhan ile İlhan Berk’in poetikasını önceliklendiriyoruz! Söz konusu başlangıç çizgilerini, uçları, çıkıntıları ya da imgesel alan derinliğinin o noktadaki sınırlarını zihninizde genişlettiğinizde (geleceğe uzattığınızda) oluşan yeni çizginin, oluşan yeni alanın üzerinde Rafet Arslan’ın imgelemini rahatlıkla görebilirsiniz. Yani, UPAS’ın bir zihinselliği, özel bir bilişsel ve imgesel haritası var. Tabiî ki bu haritada herkesin ismi veya her şeyin kavramsal bir karşılığı olmak zorunda değil. O nedenle “Şiir herkesi sevmek zorunda değil!” diyoruz.

Herkes şiiri kolay sanıyor… Şiir, yüz yüze bakan sonsuz sayıda uçurumun tahayyül edilmesidir. Bu tahayyülün de kelimelere, dizelere sığdırılması, dilin semantik, morfolojik ve dizgesel imkânlarının sınanması -ya da işte Ece Ayhan’ın veya İlhan Berk’in poetikasında olduğu gibi ‘dilin imkânlarının genişletilmesi’- gerekir. Şiir imgesel açıdan yüklüdür ve çok zor bir edebi türdür.

Bir devlet dairesinde, nüfus müdürlüğünde, belediyede ya da üniversitenin öğrenci işlerinde çalışan memurlar değiliz. Bir plazanın kapısındaki özel güvenlik görevlileri, danışma/kayıt görevlileri veya insan kaynakları uzmanları da değiliz. ‘Dosya kabul süreci’ ifadesi insanları yemlemek için piyasanın ve popüler kültürün ezberlettiği söylemlerin bir parçasıdır. ‘Beğeni kriteri’ ifadesi de öyle… Biz böyle ifadeleri önemsemiyoruz. Süreçler ve geyikler icat etmedik, etmeyeceğiz. Eskilerin bir tabiri vardır; “Götüne güvenen borazancıbaşı olur.”

Basılı nüshalarımız olacak mı? Gelecekte… Belki olacak, belki de olmayacak. Şu an, böyle, iyiyiz. Ticari bir oluşum değiliz, hâlimizden memnunuz. Ayrıca, bir şiir kitabı kâğıt olarak basılınca, içindeki şiirler daha doğru, daha kuvvetli, daha sıkı mı yazılmış oluyor? Hayır. Sıkı bir şiir kitabı koleksiyoneri olarak söylüyorum; tarihin ve teknolojinin şu merhalesinde şiir, dijital açıdan yayına en elverişli edebi türdür! Statükocuların icat ettiği söylemlere inanmayın… Yapay ifadeleri ve diğer ezberleri icat edenler gene plaza piyasacılarıdır ve şu an “öğrenilmiş çaresizlik” içindedirler!

Kısacası, UPAS’a gelin…

UPAS sizi çok sevecek; upas.evvel.org

Zafer Yalçınpınar
17 Eylül 2018

Eyl
10
2018
--

“Bir Sanatçının Samimi İtirafları ya da Saklı Bir Şiir Olarak Oto-Portresi” (Rafet Arslan)


Rafet Arslan, UPAS Yayın‘dan kitaplaştırılan “Kirli Çıkın” adlı ilk şiir kitabının doğuş sürecini Kalem Kahve Klavye’de anlattı: https://kalemkahveklavye.com/2018/09/bir-sanatcinin-samimi-itiraflari-ya-da-sakli-bir-siir-olarak-oto-portresi-rafet-arslan.html


(…) Şimdi bu satırları tam kırk altı yaşında,  ilk şiir kitabımın (“Kirli Çıkın”, Upas Yayın, Eylül 2018) yayınlanmasının bende yarattığı hislerin otomatizmiyle yazıyorum. On altı yaşımda ilk eleştiri metnimi yazdığımda, 20’li yaşlarda ilk bilimkurgu öykülerime soyunduğumda ya da bitpazarında King Crimson kaseti kovaladığımda dahi tüm bu uğraşlarımın şiirle bir şekilde alakalı olduğunu düşünüyordum, tam o görünmez ve sihirli bağı açıklayamazsam da.

Şiir; benim için aynı zamanda ilk gençliğinde tinimi ele geçiren heyecanların hepsiydi: Underground filmler ve auter sineması,  progressive ve deneysel müzik, bilimkurgu ve post-punk, fanzinler ve ilkin ansiklopedi sayfalarında görüp çarpıldığım büyük ressamlar, break dance ve grafiti, konsol oyunları ve liberter ütopyacıların bende yarattığı arzuların bütünün oluşturduğu dev galaksi. (…)”

Rafet Arslan oto-portresinin tam metnini https://kalemkahveklavye.com/2018/09/bir-sanatcinin-samimi-itiraflari-ya-da-sakli-bir-siir-olarak-oto-portresi-rafet-arslan.html adresinden okuyabilirsiniz.


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın’ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Eyl
06
2018
--

“Çeviri Şiirler” (Duygu Gündeş)

 

Çeviri Şiirler, Duygu Gündeş
UPAS Yayın/Şiir, Eylül 2018, 30 Sayfa
Okumak için: bit.ly/cevirisiirler


William Blake, Charles Bukowski,
Leonard Cohen,
Emily Dickinson,
George Eliot, John Milton, Pablo Neruda,

Carl Sandburg, Sappho, Robert Snyder,
Humbert Wolfe,
Andrei Voznesenski,
William Butler Yeats


“Yeni Harman ve Kaçak Yayın gibi edebiyat dergilerinden tanıdığımız Duygu Gündeş‘in 2000’li yılların başından günümüze özenle gerçekleştirdiği şiir çevirileri (13 şairden 21 şiir) bu kitapta bütünleniyor. Çeviri Şiirler, William Blake‘den Charles Bukowski‘ye uzanan geniş bir yelpazede edebiyatın güçlü şairlerinden imgesel kıvılcımlar yansıtıyor.”


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Eyl
03
2018
--

UPAS Şiir: “Kirli Çıkın” (Rafet Arslan)

 

Kirli Çıkın, Rafet Arslan
UPAS Yayın/Şiir, Eylül 2018, 30 Sayfa
Okumak için: bit.ly/kirlicikin


Rafet Arslan, gerçeküstü kolajlarında ve kadrajlarında imgesel açıdan külyutmaz bir devinim sergiler. Kendisinin “ilk şiir kitabı” olarak tanımladığı Kirli Çıkın, gerçeğin matematiğini yeniden oluşturmak ve sanatı saf şiire kavuşturmak için yazılmış modern bir hiyeroglif (yeni bir alfabe) şeklinde okunmalı… Belli ki Rafet, Kirli Çıkın’ında alev alacak türden bir poetikayı gerçeküstücü sanatın birikimiyle yıllarca kurgulamış.” (Zy)


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Eyl
03
2018
--

UPAS Şiir: “Ölü Deve Dikeni” (Eren Burhan)

 

Ölü Deve Dikeni, Eren Burhan
UPAS Yayın/Şiir, Eylül 2018, 16 Sayfa
Okumak için: bit.ly/oludevedikeni


Ölü Deve Dikeni‘ndeki şiirlerde anlam ile imge arasında keskin virajlar inşa edilmiş. Eren Burhan, dikenli imgeler oluşturarak anlama buğu katarken, diğer taraftan da yaşantı parçalarını bir makroyla mercekleyerek imgeler için yılankavi izlekler sunuyor. Ölü Deve Dikeni’nin imgesel açıdan kuvvetli bir şiir kitabı olarak değerlendirileceğini, ateşin önünde keskin ‘yalım’ parçalarının izlenmesine benzer bir ‘duygudurum’la okunacağını düşünüyorum.” (Zy) 


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Eyl
03
2018
--

UPAS Şiir: “Kötü” (Zafer Yalçınpınar)

 

Kötü, Zafer Yalçınpınar
UPAS Yayın/Şiir, Eylül 2018, 28 Sayfa
Okumak için: bit.ly/kotusiir


Yalçınpınar’ın poetikasına yeni motiflerle birlikte yeni çıkıntılar sağlayan Kötü Şiirler, sezgisel, tekinsiz ve yadsımacı diyebileceğimiz özel bir üslup bozukluğunu ön-plana alarak imgesel alan derinliğinin sınırlarını genişletmeye çalışıyor…”


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Eyl
03
2018
--

UPAS Anlatı: “Varoluş Denemeleri” (Tan Tolga Demirci)

 

Varoluş Denemeleri, Tan Tolga Demirci
UPAS Yayın/Anlatı, Eylül 2018, 20 Sayfa
Okumak için: bit.ly/varolusdenemeleri


“Gerçeküstücü imgelemiyle ve filmleriyle tanıdığımız yönetmen Tan Tolga Demirci, Varoluş Denemeleri adlı metninde sahne katmanlarına gerçektüstücü nüveler ekliyor ve okuyucunun zihninde felsefi bir alan derinliği  yaratmak için ontolojik deneyler uyguluyor.” (Zy)


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Ağu
28
2018
--

UPAS’ın ilk kitabı “İLHANBERKİĞNE” yayımlandı…


UPAS‘ın ilk kitabı “İLHANBERKİĞNE” yayımlandı…


“Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” için yola çıkan UPAS Yayın, sıkı şiirin kurucularından İlhan Berk‘le birlikte özgür yayıncılık serüvenine başlıyor!

2018 yılı, İlhan Berk’in doğumunun yüzüncü, ölümünün ise onuncu yılı olma özelliğini taşıyor. Zafer Yalçınpınar tarafından kaleme alınan İLHANBERKİĞNE, İkinci Yeni’nin “uç beyi” olarak tanınan İlhan Berk’in poetikasına dair izlenimleri, felsefi yaklaşımları ve çeşitli efemeraları içeriyor.

İLHANBERKİĞNE‘nin tam metnini https://upas.evvel.org/ilhanberkigne.pdf adresinden pdf dokümanı olarak okuyabilirsiniz.

UPAS Yayın, Eylül 2018’de dolaşıma girecek olan “Kirli Çıkın”(Rafet Arslan), “Varoluş Denemeleri”(Tan Tolga Demirci), “Ölü Deve Dikeni”(Eren Burhan) ve “Kötü”(Zafer Yalçınpınar) başlıklı kitaplarla özgür yayıncılık serüvenini sürdürecek…

Detaylar için upas.evvel.org adresini ziyaret edebilir, şiirsel materyallerinizi
ve kitap dosyalarınızı upasnesriyat@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

Son olarak, şunu unutmayın;
“ŞİİR, herkesi sevmek zorunda değildir!”

Ağu
21
2018
--

Rüzgâr Defteri’nin 2. edisyonu yayımlandı…

Zafer Yalçınpınar​, “Rüzgâr Defteri”
YAYINPasaj69.org, Ağustos 2018, 2. Edisyon, 34 Sayfa

Okumak için: https://bit.ly/ruzgardefteri2


(…) “Rüzgârı düşünüyorum” deseydim, inanır mıydın buna? Örneğin, rüzgârın resmi nasıl çizilir, nasıl boyanır? Evet, eğilmiş ağaçlar, uğuldayan tepeler, dolgun yelkenler, sallanan yapraklar, vuran kapılar, kepenkler, toz bulutları: Hızla büyüyen sarmaşıksı bir duygu. Ancak, hiçbirisi rüzgârın anlamını karşılamıyor: Bunlar rüzgârı algılamamızı sağlayan imgeler, göstergeler; yani, gördüklerimiz: Rüzgârla -rüzgârın etkisiyle- devinen şeyler bunlar, rüzgâr değil. (…)


Deftere dair Uğur Yanıkel’le birlikte gerçekleştirdiğimiz “Rüzgârı Şiirlemek”
başlıklı söyleşiyi https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden okuyabilirsiniz.

Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/ruzgar-defteri

Tem
28
2018
--

“Dilin sürdürülebilirliği poetikanın gelişimine bağlıdır.” (Zafer Yalçınpınar)

“Bu gazete kupüründe ne yazdığını bilmiyorum. Japonca mı, hangi dilde onu da bilmiyorum. Ama, bu kâğıt parçasını toprağa gömünce bir bitki(çiçek) yeşeriyor; tohum alaşımlı, özütlü bir kâğıtta kelimeler, cümleler icat etmişler… Şiir dili:- dilin şiirle sürekli genişleyen ‘imgesel alan derinliği’ geliyor aklıma; “Sıkı şiir dediğimiz şey de bu kâğıdın özütü gibi olmalı!” diyorum kendime. Dilin tüm zamanlardaki yaşamını, salınımını ve varoluşunu düşünüyorum.* Sonuç şu: Tüm retorik katmanları (logos, ethos ve pathos) sürdürülebilirliklerini ‘imgesel alan derinliği’nin milimetrik(karınca adımlarıyla) gelişimine borçludur.”

Zafer Yalçınpınar
Temmuz 2018

* “Şöyle söylemekle sanıyorum, felsefeyle ilgili tutumumu özetlemiş oluyorum: Felsefenin aslında şiir olarak kurulması gerekir. Buradan da, bana öyle geliyor ki, düşüncemin ne denli şimdiye, geleceğe ya da geçmişe ait olduğu çıkar. Çünkü böylelikle, yapabilmek istediğini tam yapamayan biri olduğumu itiraf ediyorum.” (Ludwig Wittgenstein, Yan Değiniler, Çev: Oruç Aruoba, 6:45 Yay., 1999, s.23) Oruç Aruoba’nın Notu: Şiir olarak kurmak: “dichten”. Birçok başka dilde olduğu gibi, Türkçe’de de tam karşılığı olmayan bir fiil: Şiirlemek(?!)


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Poetika Çalışmaları” başlıklı ilgilere https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
25
2018
--

“Yaşıyorum” (Paul Eluard)

(…)

Yaşıyorum sürüp giden ırmakta ışıldayan
Karanlık ve duru
Gözlerin gözkapaklarının ırmağında
Havasız ormanda durgun çayırda
Uzakta yitik bir gökyüzüyle birleşmiş denize doğru
Yaşıyorum çölünde donmuş kalmış bir kalabalığın
Tek insanın çokluğunda
Yeniden bulduğum kardeşlerimde
Yaşıyorum bir arada kıtlıkta bollukta
Gündüzün düzensizliğinde düzeninde karanlığın

(…)

Paul Eluard
“Ağızda Bir Sevi”, Çev: Sabahattin Kudret Aksal
De Yayınları, 1964, 1.Baskı, s.51

Tem
25
2018
--

Yavaştan başlıyoruz: UPAS, neşriyat!


“Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla UPAS neşriyatı oluşturduk! Sözün özü şu: Dijital yayıncılık alanındaki serüvenimize başlıyoruz. Detaylar için upas.evvel.org adresini ziyaret edebilir, şiirsel materyallerinizi ve kitap dosyalarınızı upasnesriyat@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

İlk kitaplarımız ile UPAS~zine‘in ilk sayısı, Eylül 2018‘de (pdf dokümanı biçeminde) yayımlanacak. Bakalım neler olacak! Tüm gelişmeleri instagram hesabımızdan (@upasyayin) takip edebilirsiniz.

Son olarak, şunu unutmayın; “ŞİİR, herkesi sevmek zorunda değildir!”

Görüşmek üzere…

Zafer Yalçınpınar
7/7/2018


May
25
2018
--

Ece Ayhan’ı Ararken… (Doğan Kemancı)

“İkinci Yeni!  ikinci Yeni!  diye
burnundan getirdiler adamların,
şimdi kıymete bindi.”
Murathan Mungan’dan aktaran Ece Ayhan

“ECE AYHAN’I ARARKEN…”
Yazan: Doğan Kemancı

1969 yılıydı. Türkiye İşçi Partisi Kadıköy İlçesi, Altıyol otobüs durağının arkasındaki binanın dördüncü katındaydı. Biz on beş, on altılık liseliler özellikle TKP davasından yatıp çıkmış Şevki Akşit’in diyalektiği, materyalizmi, ‘çıt usul İsa asi olmuş’u anlatan derslerini büyük ilgiyle izlerdik. Üsküdar İlçesi’nde ise Doğu Perinçek’i görmüştük ilk kez. Din ve Marksizm diye bir konferans vermişti. Işıl ışıl parlayan gözleri vardı. Dışarıda ezan başlayınca konuşmasını kesip beklemişti bitene kadar.

Biz küçükler partiye üye olamazdık ama her tarafa gönüllü koşar, yakalanırsak Sirkeci’de, Sansaryan Hanı’nın en üst katındaki ‘K’ masasına götürülürdük. Boş kalınca da ilçe örgütündeki kitapları okuyup ‘bilinçlenmeye’ çalışırdık. Edebiyat dergilerini karıştırırken ise en çok, Yeni Dergi’lerin her sayısında şiiri çıkan Ece Ayhan’ı şahsen çok merak ederdim. Bu şiirleri yazan nasıl birisi acaba diye düşünürdüm.

Aralık ayının ortalarında bir gün, Behramoğlu kardeşlerin en küçüğü Turan’la Kadıköy İlçe binasında oturuyorduk. Benden dört yaş büyüktü, üniversiteliydi Turan. Ya, ne kadar çok Stalinci olduğundan sözeder ya da dakikalarca, sessizce boşluğa bakardı. İkimiz de parkalı, postallıydık. Benimkiler Osmanağa Camii’nin yanındaki bit pazarından alınma ucuz Türk malıydı. Turan’ınkiler gıcır gıcır Amerikan PX’inden çıkmaydı! O  gün, öğleden sonra çok acı bir haber geldi. Faşistler Yıldız Teknik’te devrimci bir arkadaşımızı, Battal Mehetoğlu’nu vurmuşlardı. Turan’la ben, hemen Beşiktaş’a doğru yola çıktık. Yıldız Teknik’in önünde devrimciler kapıyı tutmuş, kontrol etmeden kimseyi içeri almıyorlardı. Turan, ‘Ataol’un kardeşiyim’ deyince hemen kenara çekilip bizi de içeri aldılar. Battal’ın cenazesi iki gün sonra Sirkeci’den büyük bir törenle Malatya’ya uğurlandı. Annesi İnsaf Ana’ya bir gazeteci neler hissettiğini sorunca o da, “Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler” demiş. İşte Ece Ayhan’ın ‘Meçhul Öğrenci Anıtı’ şiiri bu yanıttan çıkmıştı…

Ece Ayhan ve Doğan Kemancı

1970’in ilk aylarında, tam Milli Demokratik Devrim çizgisinin doğru olduğuna karar verdiğim bir sırada MDD’ciler de ikiye bölündü! Ne garip bir tesadüftür ki, Proleter Devrimci Aydınlık’ın 3-17. Sayısındaki Şahin Alpay’ın müthiş didaktik ‘İşçi Sınıfı ve Milli Demokratik Devrim’ yazısını okuyup, ölene kadar (beyaz) Aydınlıkçı olmaya karar verdim! Gene o senede, bir gün Cağaloğlu’ndan aşağı inerken Vilayet Han’ın ikinci katındaki De Yayınları’na çıkıp Memet Fuat’a sormuştum; ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’diye. ‘Bilmiyorum’ demişti. Ne Çengelköy’den, ne de Üsküdar’dan söz etmemişti.

1980’de artık epey büyümüş, Aydınlık Gazetesi’nde çalışıyordum!  Nezih Coş, Sanat Sayfası’nı hazırlardı. Bir gün gidip Cemal Süreya’nın yazısını almamı istemişti. Cemal Süreya’nın yeri Çemberlitaş’taydı. Yazısını aldıktan sonra ‘Hiç eski Papirüs kaldı mı?’ dedim. Bir de ‘Ece’yi nerede bulabilirim?’ diye ona da sordum.  Gizemli bir ‘bakarım…’ kelimesi çıkmıştı ağzından.

Ertesi gün gazeteye geldiğimde içi Papirüs dolu koca bir paket masamda duruyordu. Saat dört civarında da Nezih Coş telefonu uzatıp ‘Ece Ayhan… Seninle konuşmak istiyor,’ demişti. Büyükada’da kalıyormuş Ece. ‘Ben de Heybeli’de oturuyorum’ dedim.

‘Başkent’ Sirkeci’de buluştuk. Kolunda tuttuğu kalın yeşil paltosu vardı. Mayıs’ın başıydı. Çok heyecanlanmıştım. Yanımda yürüyen, işte o inanılmaz, pırlanta gibi şiirleri yazan, kafamda şiir sihirbazı diye canlandırdığım Ece Ayhan’dı. Bir süre şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdığımı hatırlıyorum. Bir şeyler söylemiştim, o da,‘bu tarafıma geç, o kulağım duymuyor,’ demişti. Sanki uzun zamandır görmediğim abimle, bir yakınımla yeniden buluşmuş gibi hissetmiştim kendimi… Ne kadar arkadaş, kardeş, sıcak ve alçak gönüllüydü. Vapurun Heybeli’ye bu kadar çabuk geldiğini hiç hatırlamıyorum. Yol boyunca anlatmıştı; ‘Ut’ şiirinde Karagöz’ü unutmuş, hâlâ ukdeymiş içinde, niçin Hacivat demiş de Karagöz dememiş… Meğerse ilk şiiri 1954’te Türk Dili’nde değil de 1953 yazında Siirt’te, ‘Siirt’in Sesi’nde çıkmış… Ve insan toplumuyla ilgili ‘doldurulmaz derin kuyuların kuşkulara, kuşkuların düşünceye dönüşmesi’… Ya da yeni keşfedip övünerek söylediği Şeyh Bedrettin’le olan akrabalığı…

Ece, Büyükada’da, eski bir köşkte, Mustafa Irgat ve Teoman Taylan’la birlikte kalıyordu. Teoman için,‘her sene kitaplarını vapurdan indirip eşeğe yükler buraya getirir’ demişti adalı arkadaşlar. Ece’nin de çok hoşuna gidiyordu o kadar kitabın olduğu bir yerde kalmak. Oğlu Ege de gelmişti. Onun için de çok mutluydu. Herhangi bir öğleden sonrası, Büyükada’nın Çankaya, ya da 23 Nisan Caddesi’nde Ece’yle Ege yanyana yürürken görülebilirdi. O yaz, bir sene sonra, 1981’de kaybettiğimiz hikâyeci Ayhan Bozfırat da Büyükada’daydı. Ece’yle birbirlerine epey arkadaşlık ettiler.

Ece’yle yaptığım röportaj Aydınlık’ta yayınlandı. Evinde doldurduğum üç saatlik kasetler için ‘bunları çözmek zor, sen bana soruları ver ben sana yazarım’ demişti. Röportaj fazla ses çıkarmadı. Ama gazetede üç kişi Nezih Coş’u ve beni acil bir yargılama toplantısına çağırdılar. Sanıklar, Ece Ayhan’la röportajı yapan ben ve sayfada yayınlayan Nezih Coş’tu. Yargıçlarımız da Celal Üster, Cenap Nuhrat ve Nur Deriş’ti. Ece’yle ilgili, artık suyu çıkmış saçma sapan suçlamaları, iftiraları, dedikoduları bir kere daha tekrar ettiler. Deliymişmiş de falan filanmışmış da… Hiç bir aydına yakışmayacak bir seviyesizlikle saldırdılar. Ece’nin yaşayan en etkili birkaç Türk şairinden biri olduğunu, yaptıkları suçlamaların onu çekemeyen kabiliyetsizler tarafından uydurulduğunu, kendilerinin de böyle yalanlara alet oldukları için utanmaları gerektiğini başım dik suratlarına söyledim. Onları ikna etmek gibi bir derdim de yoktu zaten. Gerçek şiiri ve şairi sahtesinden ayırmak da bir yetenek meselesiydi doğallıkla… O da pek herkeste olmuyor ne yazık ki!

Aslında röportajı önce Sanat Olayı’na götürüp Alpay Kabacalı’ya vermiştim. Ülkü Tamer yayınlamak istememiş. Ece’nin hatırladığına göre, Aydınlık’ta çıkınca Oruç Aruoba’nın dikkatini çekmiş. Kesip Enis Batur’a vermiş. Ece’nin ilk kez açıkladığı fikirleri vardı yazıda.

O yaz Türkiye İşçi Köylü Partisi, Büyükada’da bir gece düzenledi. Ece de gelmişti. Doğu Perinçek’le kucaklaştılar, en önde oturup izlediler geceyi… Ve sonra meşum 1980 Eylül’ü geldi. Kitaplarımız torbalara doldurulup, eşimiz, kardeşimiz GMC’ye konup Deniz Harp Okulu’na götürüldüler. Ekim’de, Mustafa Irgat İstanbul’a dönünce Ece’ye Adalar’da ev aramaya başladık. Ama o Eceabat’a gitti. Arada bir İstanbul’a geliyor ya Sirkeci’de hasır şapkasıyla aniden karşımda beliriyor ya da bana, Milliyet’e uğruyordu.

1984-1985. Kızıltoprak’ta Nilgün Marmara ve Beyoğlu’nun arka sokaklarında Bilsak’ın iki sokak aşağısında Manço Apartmanı’nın arka odalarında Mustafa Irgat günleriydi. ‘Tezgâhı kurdum’ diyordu Ece her gördüğümde. Arada Mustafa’yı eleştiriyordu. İki avuç fasulye ıslatıyormuş Mustafa. Çok diyordu. Bir avuç yeterdi. Bolluğa alışmış diyordu.

Ece Ayhan ve Cemal Süreya

Nilgün’ün evi hepimizin buluşma yeri olmuştu. Bir çeşit Ece’yi sevenler derneği gibiydi. Rakısını alan geliyordu. Başta Cemal Süreya… Bir Pazar günüydü, hadi Edip’i arayalım dediler. Nilgün’ün kocası Kaan çevirdi Edip Cansever’in numarasını, karşısına eşi Mefharet çıktı, biraz konuşup Cemal Süreya’ya verdi telefonu.

-‘Beni tanımadınız mı?… Cemal… Mefharet değil misin sen?… Ben Cemal Süreya… Edip televizyon mu seyrediyor şimdi kuzu kuzu?… Gelsin de bir hesap sorayım ben ondan…’

Ardından Edip Cansever geldi telefona.  Hastalandığını ve hastalığının adını anlatmaya çalıştı Cemal Süreya’ya.

-‘Ne? Faranjit mi oldun? Adını bile bilmem ağbi, hastalık mı o?… Hepsinin benzerlerini hepimiz geçirdik…. Ayakla ne ilgisi var?… Yapma yahu sen gut olmuşsun gut… Ağbi o zaman o başka hastalıktır o. Öyle küçük isimlerle geçiştirmeye kalkma…’

Ardından Ece konuşmak istemişti.

-‘Edip, çok matrak yahu. Televizyon izlediğin doğru mu?… Hasta mısın?… O zaman yarın geliyorum sana.’

Telefonu kapattıktan sonra Cemal Süreya, Cansever’i ufaktan çekiştirmeye başladı.

-‘Bir gün Edip sevgililerinin birinden ayrılmış, geldi bizim eve, ‘ben Türkçe’yi senden öğrendim’ dedi. N’olacak yahu ben de Melih Cevdet’ten öğrendim diyorum. Ne var bunda? Edip’i yeni şiirle ben tanıştırdım.’

Sonra da Ece’ye döndü.

-‘Sen Kudüs Fareleri’ni getirip bana okutmuştun’ dedi.

Ece inkâr etti.

-‘Yapma Cemal, Şubat’ta Ankara’da değiliz ki okul tatil… Şiir Şubat ayında çıktı ben seni Mayıs ayında tanıdım yahu.’

Cemal Süreya üsteledi.

-‘Şiirlerini bana getirmiştin. 1954’te şiirlerini bana getirmiştin. Getirmek şu, arkadaşına şiirini getirmiştin. Şimdi bak Kudüs Fareleri’ni çıkmadan önce bana okudun ağbi.’

Ve bu böylece devam etti gitti, ta ki Ece zar zor kendisini dinletip tartışmaya değişik bir boyut getirene kadar;

-‘Yılını hatırlamıyorum, 1973 olabilir, Refik’te oturuyoruz Tünel’de, benim sağımda Ömer Uluç solumda Doğan Hızlan oturuyor. Cemal sen de yuvarlak masanın bu tarafındasın yani doğal bir şekilde. Ömer de çın çın gülüyor böyle çok şeyde… Sen alındın… Ben de dedim ki; ‘ya Cemal okuldayken senin dişlerin çok güzeldi’ dedim. Gerçekten okuldayken esmer bir adamsın dişlerin pırıl pırıl bembeyaz esmer olunca daha da belirgin oluyor şeyinde… Şimdi Cemal sen, Ömer Uluç boyuna gülüyor ya çın çın alınmışın, ‘ya acaba bana mı gülüyor’ şeyinde. O günlerde sen de dişlerini yaptırıyormuşsun, ne bileyim ben… Ondan sonra sen bana dedin ki, şimdi Ömer Uluç da gülüyor ya kendi şeyinde,‘sen şiirlerini bana gösterirdin’ dedin birdenbire. Ben de sana ‘Cemal’ dedim, ‘bu tabak uçar o oyuncak gemi batar’ dedim. Sen de bana ‘herkes oyuncak gemi’ dedin ve konu kapandı… Ben daha sonra Ankara’ya gittim, 1980 yılının sonunda orada sırtının güzel olmasıyla övünen bir kız var Ayla Kurşunlu… Yaptırmışın dişlerini, Ankara’da Ayla Kurşunlu’ya böyle yapmışsın….’ deyip, Ece işaret parmağının tırnağını ön dişlerine tıklatarak Cemal Süreya’nın taklidini yaptı…

Tam burada Cemal Süreya başladı anlatmaya;

-‘Hayır efendim bu yanlış bak ben sana söyleyeyim, sadece Ayla Kurşunlu’ya değil o sırada herkese evlenme teklif ediyordum. Benim bir tutkum vardı, nihilizm üzerine, herkese evlenme teklif ederdim, evlenme nihilizmi yapıyordum. İnanmadan yani. Yalnız o kadın bana öyle demedi hiçbir zaman. Ama birine demiş ki, o daha dramatiktir benim için ‘ya şu Cemal Süreya niçin dişlerini yaptırmıyor?’ demiş. Çünkü oyuklarla geziyordum ağbi. Çünkü eski dişlerim güzeldi ya üstüme alınmıyordum. Ayrıca başka bir şey söyleyeyim Ayla Kurşunlu benle o gün evlense evlenirdim, bugün de evlense evlenmem artık çünkü şimdi bayan Nihayet var…’

-‘78’de Erzincan’dayım,’ diye devam etti Cemal Süreya, ‘memleketim gibi bir yer, aslında memleketim değil ama… Bak ne oldu biliyor musun? Bir profesör kız vardı orada. Ona bir mektup yazdım, Ece Ayhan’ın bir mısraını koydum içine… ‘Ay kin tutmuyor’… Orada düşündüm, ulan kin mi tutmuyor, kir mi tutmuyor? Altında imzam yok ama benden geldiğini anlamıştır…’

-‘Hani bir de’ dedi Ece, ‘Vapur batsın da, Bandırma’dan dönen vapur, karım ölsün kızım kurtulsun… O kadar bunalmış…’

-‘Vapur değil ama sandal benimki,’ diye devam etti Cemal Süreya. ‘İlk evlilikte hep şunu düşünürdüm. Tanrım diyordum, tanrıya da inanmıyordum… Beraberlik kesintilerle bir buçuk yıl sürdü ama on yıl evli kaldık. Ayrılamadım yani o da bende büyük kompleks yarattı. Kendimi hep nasıl düşünüyordum biliyor musun? Kalamış’tan sandala binmişiz karım, ben ve çocuğum, bir yaşında kızım… Cup diye karım düşüveriyor diye görürüm rüyalarımda. Arıyorum yok… Memnunum tabii… Çocuğumla kurtuluyorum. Tabii bu ilerleseydi ben onu iterdim bir gün…’

Nilgün’ün kaygan parkelerinde birileriyle dansettikçe Cemal Süreya, Ece oturduğu yerden kıs kıs gülerdi.

En son 1986’nın Temmuz’unda Kızıltoprak’da oturup konuşmuştuk Ece’yle. Ben, Devrimci Gençlik Birliği yöneticiliğim sırasında yayınladığımız bir bildiriden yargılanmış, 141/2’den yedi buçuk sene ceza almıştım. Yargıtay’da onanmış ve aranmaktaydım. Yurt dışına gitmek üzere olduğumu söyleyince, ‘gitme, dönmen zor olur’ demişti bana.

Ece Ayhan (Mayıs 1981)

İstanbul’da boş ve kocaman bir apartman dairesinin sadece küçük bir odun sobasının ve bir yatağın olduğu arka odalarından birinde, her an gitmeye hazır, yatağında oturmuş düşünürken hatırlıyorum Ece’yi… Yani hep atının üzerindeydi. ‘Atı da şiiri gibi çok güzeldi. Öldükten sonra da tersine yarıştı’. Sonradan demişti ya: ‘Cemal Süreya otuz, ben elli ev değiştirmişim’ diye.

***

Hakiki şiirden anlayanı hemen içine alan bir şiirdir Ece’ninki. Kaynağı başka bir şiir olmayan, taklidi imkânsız, omurgası sağlam, tarihsel perspektifi olan bir şiir…

Çok eskiden öğrenmiştik; Marksizmin özünü, esasını çıkar, geriye herkesin kabul edebileceği ekonomik bir teori kalır. İkinci Yeni’nin içindeki çekirdek, ‘öz, esas’ Ece’ydi. Ece’dir.

Sezai Karakoç’suz ve özellikle Ece Ayhan’sız bir İkinci Yeni düşünülemez…

***

‘İlk kez Muzaffer Erdost, Temmuz 1956’da Pazar Postası’nda ‘İkinci Yeni’ demişti.. Gene Muzaffer Erdost’un bastığı, Ece Ayhan’ın ilk kitabı Kınar Hanım’ın Denizleri’ndeki 26 şiirden 23’ü Pazar Postası’nda çıkmıştı.

***

Gençler mi?.. Kötülüğe karşı hep dayanışma içinde oldular Ayhan abileriyle!..

DOĞAN KEMANCI
Üvercinka Dergisi, Mayıs 2018

 


Hamişler:

1/ Yazının pdf biçemine https://bit.ly/eceayhanararken adresinden ulaşabilirsiniz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

May
12
2018
--

Araştırma/Makale: “Sait Faik’in Şiirlerine Dair Önemli Bulgular” (Zafer Yalçınpınar)

2014 yılından günümüze ‘Sait Faik Araştırma Atölyesi’ kapsamında Sait Faik’in yaşamına ve eserlerine dair çeşitli çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Bu doğrultuda Sait Faik’in kaleme aldığı şiirlere ilişkin bazı bulgulara ulaştık ve söz konusu bulguları Sait Faik okuyucusuyla/araştırmacısıyla paylaşmaktan gurur duyuyoruz.

İlkin, Sait Faik’in şair yönüne ilişkin birkaç ifadeyi öncül olarak dikkate almak gerekiyor. Ece Ayhan, birçok yazısında Sait Faik’ten “Çakır Hikâyeci” olarak bahseder. [1] ‘Çakır Hikâyeci’ benzetmesinin ardındaki birincil anlamın Sait Faik’in bakışları ya da göz rengiyle/yüz ifadesiyle -ve sürdüğü bohem yaşamıyla- sürekli çakırkeyif bir görüntü sergilemesi olduğu düşünülebilir. Ancak, Ece Ayhan bu benzetmeyi Sait Faik’in ‘yarı hikâyeci-yarı şair’ olduğunu iddia ederek açıklamıştır. Bununla birlikte, Ece Ayhan, ikinci yeni şiir akımının tümünü ima ederek, Sait Faik’in ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’(1954) adlı kitabı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ‘Çocuk ve Allah’(1940) adlı kitabından doğduklarını söylemiş, bu iki esere verdiği önemi kendi varoluşuyla ve ikinci yeni şiir akımının poetikasıyla vurgulamaya çalışmıştır. Gerçekten de Sait Faik’in ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’ adlı kitabındaki hikâyelerin anlatım tarzı son derece şiirseldir: Bu hikâyeler neredeyse ‘düzyazı şiir’ olarak tanımlanan biçemle eşleşecek kadar yoğun bir şiirsel dil ve imgesel alan derinliği içerir.

 


“Şimdi Sevişme Vakti”, Sait Faik, Yenilik Yayınları, 1. Baskı, 1953

 

‘Şimdi Sevişme Vakti’, Sait Faik’in yayımlanmış ilk ve tek şiir kitabıdır. Kitap, ilkin 1953 yılında Yenilik (Aylık Fikir ve Sanat Gazetesi) çevresinin kurduğu Yenilik Yayınları tarafından basılmıştır. (Yenilik Yayınları o yıllarda Nurullah Ataç, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Salâh Birsel’in eserlerini yayımlamaktadır.) ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin ilk baskısının Varlık Yayınları’ndan değil de Yenilik Yayınları’ndan gerçekleşmesi Sait Faik’in özellikle “şiir” konusunda Yaşar Nabi Nayır’la ayrışmasının önemli bir göstergesidir. Sait Faik, şiirlerini yayımlatmak için Varlık Dergisi’ne ve Yaşar Nabi Nayır’a güvenmemektedir. Bu güvensizliğin ardında birçok sebep vardır ancak en önemlisi Yaşar Nabi Nayır’ın ‘Güdümlü Edebiyat’ başlığını savunarak yenilikçi genç şairlere, yazarlara ve yeni neslin fikirlerine karşı takındığı olumsuz, itici ve statükocu tavırlardır. Zaman zaman Oktay Rifat’in ve Orhan Veli’nin de işbu tavırlarından ötürü Yaşar Nabi Nayır’ı kınadığı ve bir süreliğine Varlık Dergisi’nden -Sait Faik’i de ikna ederek, birlikte- uzak durduğu bilinmektedir.[2] Daha sonraki yıllarda Yeditepe Dergisi ile Seçilmiş Hikâyeler Dergisi çevresi, Varlık Dergisi-Yaşar Nabi Nayır’ın statükocu tavırlarına karşı kesenkes ve şiddetli bir cephe oluşturmuştur. [3]

Sait Faik’in 11 Mayıs 1954 tarihindeki vefatının ardından, 1954 yılının Temmuz ayında yayımlanan Varlık Dergisi’nin 408. sayısı, “güdümlü edebiyat” tarihimizin kötücüllüğü açısından çok önemli bilgiler ve belgeler taşımaktadır. Yaşar Nabi Nayır, kendisine gelen eleştirilere ve baskılara dayanamamış, zorunlu açıklama mahiyetinde “Sait Faik İçin Notlar ve Sait Faik’in İlk Şiirleri” başlığı altında uzun bir yazı kaleme almıştır. Yazıda, Sait Faik’in Yaşar Nabi Nayır’a gönderdiği ilk şiirler olumlu-olumsuz yönlerden eleştirilmekte ve Sait Faik’in mektubuyla birlikte paylaşılmaktadır. İşbu yazı kapsamında paylaşılan Sait Faik şiirleri, “Evime Dönüyorum” ile “Hasretimin Bittiği ve Başladığı Yer” adlı şiirlerdir. Her iki şiir de ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin 1953’ten günümüze uzanan baskılarında bulunmamaktadır.[4] Yaşar Nabi Nayır, Temmuz 1954’teki söz konusu yazısında Sait Faik’in yaşantısını ve mizacını da çokça eleştirmektedir.

 


Varlık Dergisi, Temmuz 1954, Sayı:408, s.5

 

Bununla birlikte, Varlık Dergisi’nin Temmuz 1954 tarihli 408. sayısını asıl önemli kılan şey, dergide ilk kez yayımlanan “Yarı Belimiz” [5] adlı şiirdir. “Yarı Belimiz”, ancak Sait Faik’in vefatından sonra yayımlanabilmiştir! Bu şiir, Yaşar Nabi Nayır’ın Sait Faik hakkındaki yazılarından ayrıksı olarak derginin 5. sayfasında yer almıştır. Şiirin editöryal olarak Yaşar Nabi Nayır tarafından bir süre “bekletildiği-ötelendiği” anlaşılmaktadır! Daha da önemlisi şudur; “Yarı Belimiz” adlı şiir (çok büyük bir ihtimalle Sait Faik’in isteği/vasiyeti dışında!) ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin 1958 yılında Varlık Yayınları tarafından gerçekleştirilen 2. baskısında yer almakta ve günümüze uzanan 1970-2000 yılı Bilgi Yayınevi baskıları ile 2014 ve sonrası İş Bankası Kültür Yayınları’nın  yeni baskılarında da (hiçbir editöryal not ya da uyarı içermeden) bulunmaktadır! Üstelik, ‘Şimdi Sevişme Vakti’nin Varlık Yayınları’ndan gerçekleşen 1958 yılındaki 2. baskısının hiçbir yerinde “2. Baskı” gibi bir ifade de yazmamaktadır! Şimdi Sevişme Vakti, Varlık Yayınları tarafından -Sait Faik’in ölümünden yaklaşık 4 yıl sonra- ilk kez yayımlanmış gibi sunulmuştur! Bu durum, tıpkı Sait Faik’in ölümünün ardından Sait Faik Öykü Ödülü’nün icat edilmesi gibi son derece talihsiz bir durumdur; güdümlü edebiyatın kötücül hilelerinden biridir!

 


“Şimdi Sevişme Vakti”, Sait Faik, Varlık Yayınları, 2. Baskı, 1958

 

Sait Faik’in ‘Şimdi Sevişme Vakti’ adlı şiir kitabının eski baskılarında(Yenilik, Varlık, Bilgi, İş Bankası Yay. baskılarında) yer almayan iki şiirin daha farkına vardık. Bu şiirlerden ilki “Sanki Burda Değilim” [6] adlı şiirdir. Şiir, Muzaffer Uyguner’in 1988 yılı Sait Faik Müzesi arşiv-envanter tasnifine göre 99 numaralı kayıttır. Varlığının farkına vardığımız ancak henüz tam metnine ulaşamadığımız bir şiir ise “Aleko”[7]dur. Sait Faik’in ‘Aleko’ adlı şiiri, en eski İstanbul meyhanecilerinden biri olan ‘Aleko’ya ithafen kaleme aldığı düşünülmektedir. Bu şiirin, Sait Faik tarafından -kendi imkânlarıyla- yayımlanan ‘Semaver’ adlı öykü kitabının 1936 yılındaki ilk baskısının kapağında bulunduğu tahmin edilmektedir.

Sonuçta, Sait Faik’in şiirlerine ve şairane yaşamına dair araştırmalarımız sürüyor… Sait Faik’in tüm dostlarını ve sıkı şiir/sıkı edebiyat okurunu araştırmalarımıza destek vermeye davet ediyoruz.

Sahicilikle,
Zafer Yalçınpınar
Kasım 2017


[1] “Ece Ayhan-Şiirin Bir Altın Çağı”, YKY, 1993, ss.124-128

[2] Olumsuzlama ifadesi, Oktay Rifat tarafından Yeditepe Dergisi’nin yayın yönetmeni olan Hüsamettin Bozok’a gönderilen mektuplarda (1953-1955) açıkça görülmektedir. (Bkz: “Oktay Rifat İçin”,  Sempozyum+Belgeler, Hazırlayan: Güven Turan-Yücel Demirel, Temmuz 1999, YKY)

[3] Tahir Alangu’nun hazırladığı “Sait Faik için” adlı armağan/derleme kitap 1956 yılının Nisan ayında Yeditepe Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Bununla birlikte, ‘Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’ de 1955 yılında Sait Faik için iki cilt oylumunda özel sayı yayımlamış ve Varlık Dergisi ile Yaşar Nabi Nayır’ın ‘Güdümlü Edebiyat’ adına icat ettiği Sait Faik Öykü Ödülü’nü kapsamlı olarak eleştirmişlerdir. Sait Faik Öykü Ödülü/Yarışması günümüzde hâlâ sürdürülmektedir.

[4] 2003 yılında Sevengül Sönmez’in yayıma hazırladığı ve YKY tarafından yayımlanan “Şimdi Sevişme Vakti ve Diğer Şiirleri” adlı kitapta, söz konusu iki şiir “Diğer Şiirler” bölümünde yer almaktadır.

[5] “Yarı Belimiz” adlı şiirin önemini vurgulayan, işaret eden ve araştırma atölyesi kapsamındaki bulgulara ulaşmamızı sağlayan Şükret Gökay’a çok teşekkür ederim. Ayrıca, Varlık Dergisi’nin Temmuz 1954 tarihli yazısını vurgulayan, işaret eden ve hikâyeci Mahmut Makal ile kapsamlı bir söyleşi gerçekleştiren Tekin Deniz’e de çok teşekkür ederim.

[6] Bkz: “Sait Faik-Bitmemiş Senfoni”, Hazırlayan: Muzaffer Uyguner, Bilgi Yayınevi, 1988, s.127. (2003 yılında Sevengül Sönmez’in yayıma hazırladığı ve YKY tarafından yayımlanan “Şimdi Sevişme Vakti ve Diğer Şiirleri” başlıklı kitapta, “Sanki Burda Değilim” adlı şiir “Diğer Şiirler” bölümünde yer almaktadır.)

[7]  Bkz: “Sait Faik-Karganı Bağışla”, Mektuplar, Hazırlayan: Sevengül Sönmez, YKY, 2003, s. 63


Hamişler:

1/ Makalenin -pdf dosyası biçemini- https://bit.ly/saitfaiksiirleri adresinden arşivleyebilirsiniz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
08
2018
--

Ezgiler Ezgisi’nden…

I.

1/
Ezgiler Ezgisi
Süleyman’ın
(…)

3/ (…)
ve bir ıtır gibi yayılıyor havaya adın
(…)

6/
Bakın bana karayım
çünkü güneş baktı yüzüme
(…)

15/
İşte güzelsin sevgilim güzelsin işte
gözlerin iki güvercin
(…)

17/
Sedirağaçları çatkı olmuş evimize
tavanımız selviler


III.
(…)

10/

Kim bu kadın
şafağa benzer karşıdan
Ay kadar güzel
Güneş kadar saf
sancak açmış ordu gibi korkunç
(…)

Ezgiler Ezgisi (Neşideler Neşidesi)
Eski Ahit, Çev: Samih Rifat, YKY, Mart 2018

Nis
01
2018
--

Dilin Gücü (Bilge Karasu)

Herhangi bir metnin ortaya çıkması, ilkin o dilin, o metni söyleyebilir hale gelmiş olması demektir; böyle bir metin varsa. Hem söyleyebilir hale gelmiş olması demektir, hem de bundan sonra buradan çıkabilecek olan birtakım başka metinleri de söyleyebilecek gücüllüğü bulmuş olması demektir. (…)

Bilge Karasu
“Nasıl Yazıyorsam Öyleyimdir”, Kırmızı Kedi Yay., 2017, s. 47
Söyleşi: Mustafa Arslantunalı


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Bilge Karasu” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/bilge-karasu adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
20
2018
--

Şiir: “Yeni İnsan- XIV” (Enes Özel)

dünyaya kalbinde bir buz makinesiyle geldin
çağın deliliğini düşünmekten, o kadar ki
bir makasın ağzını içiyordun, bir şeyler alıyordun internetten
tek bir gözü doldurup boşaltmaktan yorulan sen
stresle baş ederdin, sütlaçta en doğru jilet yaraların vardır
kalın bir palto ve muntazam yürüyüşler dökerdin beton saksılara
organ isimleri vücuda özenle dağıtılır, çiçek kapları olur
tuzun akar, bir atın üzerinde kanın parlardı

(…)

Enes ÖZEL
KafaGöz ŞiirSanat Dergisi, Sayı: 2, Mart 2018, s. 5

Mar
19
2018
--

Başıboş Bir Yolculuktan Notlar-2 (Fernando Pessoa)

(…)

155/ Bir bulmaca meraklısının ilgisiyle yaklaşıyorum hayata.

(…)

161/
Uçurumdur benim çitim
Ben olmanın ölçüsü yok.
(…)

163/
Ben bir kaçağım
Doğar doğmaz
Kendime hapsettim kendimi
Sonra kaçtım.
(…)

171/ Belki şöhrette bir ölüm ve gereksizlik tadı vardır; zaferde de çürük kokusu.

(…)

194/ Ben kendimle kendim arasındaki bu aralığım.

(…)

FERNANDO PESSOA
“Başıboş Bir Yolculuktan Notlar”, Kırmızı Kedi Yay., 5. Baskı, 2017
Derleyen ve Çeviren: Işık Ergüden

Ayrıca bkz: https://evvel.org/basibos-bir-yolculuktan-notlar-1-fernando-pessoa

Mar
17
2018
--

An. “bir zamanlar, bir”

An. “bir zamanlar, bir”
izlemek/dinlemek için:
https://youtu.be/ACUphjsz9ik


Doğaçlama grubu An., Tayfun Polat’ın lokomotifliğinde 23 yılı geride bıraktı. Her seferinde ayrı bir kadroyla çalan An.’ın yaklaşık 10 yıl sonra tekrar biraraya gelmesinin sebebi öncekilerden farklı. Elektrik gitarda Rammy Roo, elektrik basta Özün Usta ve oyuncaklarda Murat Mrt Seçkin’in ürettiği müzikler üzerine Tayfun Polat 2017 kışında çıkan son şiir kitabı ‘bir zamanlar, bir’i kargART canlıkarga serisinde düzenlenen Seretonin Gecesi’nde okudu.


Tayfun Polat, bir zamanlar, bir
Eylül 2017, 40 Sayfa, Şiir

Okumak için: https://bit.ly/birzamanlarbir

Şub
20
2018
--

Başıboş Bir Yolculuktan Notlar-1 (Fernando Pessoa)

 

(…)

7/ (…) Yalnızlık tarzım benim şairlik.

(…)

9/ Üstün şair gerçekten hissettiğini söyler, vasat şair hissetmeye karar verdiği şeyi, alt düzey şair ise hissetmesi gerektiğine inandığı şeyi söyler.

(…)

26/
Ne zaman bitecek bu içsel gece, evren,
Ya ben, ruhum, ne zaman göreceğim günümü?
Ne zaman uyanacağım uyanık olmaktan?

(…)

46/ Benim ruhun karanlık bir burgaçtır, boşlığun etrafındaki uçsuz bucaksız baş dönmesi, hiçliğin içindeki bir deliğe doğru bir okyanusun sonsuz emilişidir. Bu suların, daha doğrusu bu girdabın içinde dünyada görüp işitebileceğim imgeler yüzer her zaman.

(…)

55/ Her şeyi, her biçimde hissetmeli.

(…)

69/
Beni şekillendiren hayal gücüdür.
Yolculuk etmem için elimden hep o tuttu.
Ben hep onun sayesinde sevdim, nefret ettim,
__________________konuştum, düşündüm.
Her gün onun penceresinden bakarım
Ve böylece her saat sanki benimmiş gibi gelir.

(…)

72/ Hiçbir dönemin duyarlılığı bir diğerine aktarılamaz. Ancak bu duyarlılığın kavranışı aktarılır. Biz, duyguyla kendimiz, zekâyla başkaları oluruz.

(…)

90/
Neden beklemeli?
-Her şey var,
Düşlenmeye hazır.

 

FERNANDO PESSOA
“Başıboş Bir Yolculuktan Notlar”, Kırmızı Kedi Yay., 5. Baskı, 2017
Derleyen ve Çeviren: Işık Ergüden

Şub
14
2018
--

Burgaz Adası’ndan İkinci Yeni İmgeleri


Fotoğraflar: Zafer Yalçınpınar
Burgaz Adası, Şubat 2018



Tüm fotoğraflar için bkz:
https://zaferyalcinpinar.tumblr.com



Ayrıca bkz: https://evvel.org/siir-uc-dortluk-kis-adasi



Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Adalar Kültürü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/mermer-adasi adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
11
2018
--

Çeviri/Şiir: “Sonbahar” (Humbert Wolfe)

Çeviren: Duygu Gündeş
Üvercinka Dergisi, Sayı:40, Şubat 2018
(Not: Bu şiir Türkçe’deki ilk Humbert Wolfe çevirisidir.)


Duygu Gündeş‘in diğer çevirilerine ve edebiyat çalışmalarına
http://duygugundes.info adresinden ulaşabilirsiniz.


Oca
20
2018
--

“Çimen” (Carl Sandburg)

CARL SANDBURG
Çeviren: Duygu Gündeş
Üvercinka Dergisi, Sayı:39, Ocak 2018

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com