Ara
23
2011

Bir Tramvay Hikâyesi

Dün akşam Fatih-Harbiye tramvayına Beyazıt’tan bindim. Biri fesli, diğeri sarıklı, dinç, kır sakallı iki adam da Sultan Mahmut türbesi durağından bindiler. Araba lebalep doluydu. Bu iki yolcu münhal vukuuna intizaren (yer boşalmasını beklemek için) yanyana ayakta duruyorlardı. Salkımsöğüt mevkiinde bir yer boşaldı. Sarıklı, sarıksız efendilerin ikisi de bir anda köşe kapmaca oyununda görülen bir çeviklikle o yere oturmak istediler. Galebe (yengi) sarıksızda kaldı. Hoca efendi hiddetini zaptedemeyerek: “Fesüphanallah! Saygı, âlime hürmet de kalmadı. Eskiden biz bir yere girince doksan yaşındaki ihtiyarlar bile kıyam ederler, biz emretmeyince oturmazlardı”, dedi. Sarıksız muhatab ve muâteb (azarlanan) soğuk bir tavırla cevap verdi: “Benim cahil olduğumu ne biliyorsunuz, a Hoca Efendi? Aramızdaki fark, ben ilmi kafamın içinde taşıyorum, zat-ı fâzılaneniz de dışında!” dedi.

Süleyman Nazif
“Yergi, Nükte ve Fıkralarıyla Süleyman Nazif”, Haz: Yalvaç Ural, Milliyet Yay., 1983, s.11

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com