Eki
11
2011

Bir Fotoğrafın Çağrıştırdığı “Futbol…”

Yukarıdaki fotoğrafı Evvel Fanzin’e -sağolsun- Ümit Bayazoğlu ulaştırdı. Facebook’taki bir grupta, Serhat Sencer’in albümünde bulmuş/görmüş bu fotoğrafı… Solda, topun başında duran Orhan Kemal, yanında Halit Kıvanç ve sağda ise Haldun Taner…  Sanırım, 1960’lı yılların ortası… Fotoğraf, “Futbol, sadece futbol değildir” tümcesini imliyor bana… Gerçekten de edebiyat ve düşünce tarihinde “Futbol sadece futbol değildir!” tümcesinin işaret ettiği birçok önemli “yaşantı” var.

Albert Camus‘un kaleciliğine ilişkin hikâyeyi hatırlayalım: Cezayir’de doğan Albert Camus, yeniyetmelik döneminde Cezayir Üniversitesi’nin(RUA’nın) kalecisiymiş. RUA’nın maç günlüklerine göre Albert Camus, bir kaleci olarak çok zor maçları atlatmış ve RUA, 1930’da bulunduğu bölgesel ligin şampiyonu olmuş. Sonra, Camus, yakalandığı tüberküloz hastalığı nedeniyle futbola veda etmiş. Albert Camus’a neden kaleci olduğunu, neden kaleciliği seçtiğini sorsaydık şu cevabı alabilirdik: “Ayakkabılarımın eskimediği, yıpranmadığı ve bana en uygun mevki kalecilikti.”  Camus, bir şöyleşisinde şöyle demiştir: “Ahlâk ve insanlığın yükümlülükleri(moral kavramlar) hakkında güvenebileceğim tüm bilgileri spora ve Cezayir Üniversitesi’ndeki futbol günlerime borçluyum.”

Futbol, Ludwig Wittgenstein‘ın “Felsefe Soruşturmaları” adlı kitabında ele aldığı ve okuyucuya sezdirdiği “felsefenin sınırları” sorunsalı açısından da çok önemli bir çağrışımsal öğedir. Felsefe Soruşturmaları’ndaki “Dil Oyunları” bağlamının oluşmasına futbol vesile olmuştur. Wittgenstein, “Sözcükler, sadece, bir oyunun içeriğinde (context’inde) anlam taşırlar” görüşünü bir futbol maçını izledikten sonra edinmiştir. İnsan, futbol üzerine öncül bilgileri olmadan futbol maçını izlediğinde, futbol denen şey ona raslantısal ve anlamsız gelecektir. Onu anlamlandırmak için önce oyunun kuralları, içeriği bilinmelidir: -Futbol, birbirine karşı çekişen iki takım halinde, herbiri 11 kişiden oluşan bu takımların bir topu diğer takımın alanında yer alan kalenin ağlarına göndererek skor elde edilebildikleri bir oyundur- gibi… Bu içeriği kavramadan “futbol” sözcüğü, bir topun peşinde koşturan insanların ‘anlamsız görüntü’sünde kalacaktır. Wittgenstein, çalışmalarında, futbol örneğindekine benzer bir koşutluğu “Dil Oyunları” ile “Felsefe” arasındaki ilişki için de kurmuştur. Wittgenstein’ın incelediği sorunsallar, dilin sınırları çerçevesinde oluşan mantıksal bir alan derinliği üzerinde bulunmaktadır. Kısacası, Wittgenstein’ın maç sahası, gerçeğin ve yaşamın yapısını/sınırlarını belirleyen dildir. Wittgenstein, en önemli maçını dilde oynamıştır.

“Futbol ve tarih” dediğimizde, sıkı muhalif Eduardo Galeano’nun “Gölgede ve Güneşte Futbol” adlı kitabı ilk aklımıza gelen eserlerden biri… Kitapta Eduardo Galeano, Dünya Kupası ve Latin Amerika futbol tarihini “büyülü gerçekçi” bir dille anlatır. (Zico’nun Golü başlıklı yazı güzel bir örnektir.  Fenerbahçeliler şuraya baksınlar: https://evvel.org/alinti-ziconun-golu-eduardo-galeano)

Sonuçta, tüm bu yaşantı örneklerini incelediğimizde futbolun kavramsal arka-planında birçok mihenk noktasını içerdiğini görürüz. Ve dileriz ki futbol endüstrileşmesin; çünkü futbol, bugünkü merhaleden biraz daha ileri gidip topyekün endüstrileştiğinde yeni mihenk noktaları bulmak -en azından benim için- imkânsızlaşacak.

Zy

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com