Mar
30
2007
0

Gece

(…)

İnsanlar, gitgide, istediklerine, dilediklerine  inanmakla yetindiklerini, düşünüp tartmayı, ölçmeyi, olanı biteni görmeğe çalışmayı yavaş yavaş bir yana ittiklerini daha fark etmiyorlardır belki de. Bunun farkına varmağa başladıklarında ise ortalık iyice kararmış olacak. Sabahları güneş yeniden doğar gibi olsa da, ortalık yerinden aydınlanır gibi olsa da, gecenin karanlığı bütün bütün dağılmayacak hiç.

Bilge Karasu, Gece, Metis Yayınları, 1991

Mar
29
2007
0

Deniz Tarlası

 

yan yazılmıştır; 

çarşaf gibi deniz
çarşaf gibi deniz
çarşaf gibi deniz
ışıklı tarla ışıklı
çarşaf gibi deniz
ışıklı tarla
çarşaf gibi
deniz

yan söylenmiştir.

(Sel Ebegümeci) / Zafer Yalçınpınar

 

Mar
25
2007
0

Trafik

Trafik
 

kentin baskısı kaldı bize

ve ışıkları trafiğin ya da kazası

 

oysa biz hep bir düş kazasında

yitirdik arkadaşlarımızı

 

karşıdan karşıya geçerken

eli bırakılan çocuklardık

 

o insan kalabalığındaki

son gülümsemesiydi annemizin

 

sonra hangi tarafa geçsek karşıda kaldık!
 

Zafer Ekin Karabay (1975 – 2002)
Saygıyla anıyoruz…

Mar
22
2007
1

P’enis Batur mu?

Sabah Gazatesi / 22-3-07

P’enis Batur mu?

Edebiyat çevreleri, normalden büyük penise sahip bir adamın hayatını anlatan “P’ENİS” isimli romanı, ünlü eleştirmen ve yazar Enis Batur’un yazdığını iddia etti. 

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan “P’enis” isimli romanın yazarının ünlü yazar ve eleştirmen Enis Batur olduğu öne sürüldü. Penisinin boyu 32.5 santimetre olan bir adamın başından geçenlerin anlatıldığı romanın kapağında çok büyük bir “P” harfi bulunuyor. Bu harfin hemen altında ise “ENİS ROMAN” yazıyor. Harfler birleşik söylendiğinde ise kitabın ismi “Penis Roman” olarak okunuyor. Ama edebiyat çevresi büyük P hariç tutulduğunda okunan “Enis Roman” kelimelerinin “Enis Batur” a gönderme yapmak için özellikle seçildiği fikrinde birleşiyor.

Röportajı çıkmıştı 
Edebiyat çevreleri de, kitabın Enis Batur’a ait olduğu iddialarıyla çalkalanıyor. Yıllardır sayısız kitabı çıkan Batur’un, bir türlü en çok satanlar listesine girmemesine içerleyip, çevresindekilere, “Bir gün öyle bir popüler
kültür romanı yazacağım ki, yer yerinden oynayacak” dediği öne sürülüyor. Bu sözler, kitabın yazarının Batur olduğu savına kanıt olarak gösteriliyor. Tartışılan kitap çıktıktan sonra, yazarı isim vermeden bir gazeteciye verdiği röportajda, kitapta yaşananların normalden iri penise sahip olan bir kişinin hayatı olduğu izlenimi verilmişti. Röportajda, kitabın yazarı adının Enis olduğunu da öne sürmüş, penisinin iriliği nedeniyle hayatının zorlaştığını anlatmıştı. Yazar, “Bu kitap tamamen kurgu mu, yoksa otobiyografik yanları da var mı?” sorusunu ise şöyle yanıtlamıştı: “Otobiyografik yanları var. İyi bir esin kaynağım vardı diyelim, bana çok ‘büyük’ bir ilham verdi…” Kara mizah olarak nitelenen “P’enis Roman”, Okuyan Us yayınlarından çıktı.
Mar
22
2007
0

bir kişiden azdır…

Pascal Quignard’ın “Dünyanın Bütün Sabahları” adlı romanında yazdıklarıdır:

Rahip Mathieu söze şöyle başladı:

“Antik çağın müzisyenleri ve şairleri şöhretten hoşlanırlar, imparatorlar ya da hükümdarlar onları huzurlarından uzak tutarsa gözyaşı dökerlerdi. Siz, adınızı hindilerin, tavukların, küçük balıkların arkasında saklıyorsunuz. Tanrımızın size bahşettiği yeteneği  toza toprağa ve gururlu bir yoksulluğa gizliyorsunuz. (…) Tahta kulübenizin dibindeki küçük fare gibi kuruyup kalacak, kimse tarafından tanınmadan ölüp gideceksiniz.” Bu sözleri duyan Mösyö de Sainte Colombe sandalyesini şöminenin davlumbazının üstünde parçaladı ve haykırmaya başladı:

“Sizin sarayınız bir kulübeden daha küçük, oradaki kuru kalabalık, bir kişiden daha azdır benim gözümde!”

Mar
08
2007
0

Sessiz Yığınların Gölgesinde

İster politik, ister eğitici, isterse kültürel içerikli olsun, haberlerin niyeti “anlamlar” ileterek kitleleri anlamın egemenliği altında tutmaktır. Bir başka deyişle , kendini haberin sürekli olarak ahlaksallaştırılması zorunluluğu biçiminde dışa vuran “anlam üretimi” zorunluluğu. Daha iyi haber verebilmek için, daha iyi toplumsallaştırmak için, kitlelerin kültürel düzeylerini yükseltmeye çalışmak için vb vb… Hepsi palavra. Çünkü kitleler bu akılcı iletişim zorlamasına, insanı aptallaştıracak bir biçimde karşı koymaktadırlar. Onlar anlam yerine gösteri istemektedirler. Gösterge isteyen insanlara mesaj verilmeye çalışılmaktadır. Oysa onlar içinde bir gösteri olması koşuluyla tüm içeriklere tapmaktadırlar. (…) Burada söz konusu edilen şeyin bir yutturmaca olmadığını bir kez daha belirtelim. Çünkü söz konusu olan şey, kitlelerin istekleridir. Anında ve olumlu bir şekilde oluşturdukları stratejidir —yani kültürün, bilginin, gücün, toplumsalın emilip yok edilmesi. (…) Klaus Croissant adlı avukatın Fransa’dan sınır dışı edildiği gece; Fransa’nın Dünya Kupası’na katılmak için oynadığı eleme maçını naklen yayımlayan televizyon örneğini alabiliriz. “Santé” Hapishanesi’nin önünde gösteri yapan birkaç yüz kişi, Gece yarısı koşuşan bir avukat ve geceyi ekran başında geçiren yirmi milyon insan. Fransa kazandığında atılan sevinç çığlıkları. Aydın beyinlerin bu aptallaştırıcı vurdumduymazlık karşısında duydukları utanç ve şaşkınlık…

Jean Baudrillard

“Sessiz Yığınların Gölgesinde” Doğu Batı Yayınları, Çev: Oğuz Adanır, s.17-18,

Mar
07
2007
0

Baudrillard ve Globalleşme

(…)

 SPIEGEL: Yani siz globalleşmeyi, Batı medeniyetinin yaygınlaştırılması kisvesi altında, bir tür sömürgeciliğin bir şekli olarak mı görüyorsunuz?

Baudrillard: Tüm karşıtlıkların çözüldüğü, Aydınlanma’nın son noktası olarak sunuluyor. Gerçekte herşeyi üzerinde pazarlık yapılabilir ve maddi karşılığı olan, değiş tokuş edilebilir değerlere çeviriyor. Bu süreç bir hayli şiddet barındırıyor çünkü her türlü eşsizliğin, tekilliğin ve tabii her farklı kültürün ve nihayetinde paraya tekabül etmeyen her türlü değerin de ortadan kalktığı bir normu ideal durum olarak hedefliyor. Görüyor musunuz: İşte bu noktada hümanist ve ahlakçıyım.

SPIEGEL: Globalleşme ile özgürlük, demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerler de yaygınlaşmıyor mu?

Baudrillard: Küresel ve evrensel olan arasında radikal bir ayrım yapmak gerekiyor. Aydınlanma’nın tanımladığı şekildeki evrensel değerlerin dünya ötesi bir ideali var. Ben’i özgürlüğüyle karşı karşıya getiriyorlar ki bu öyle basit bir hak değil, sürekli bir görev ve sorumluluktur. Küresel olanda bunlara yer yok; bütünüyle ticaret ve değiş tokuşun operasyonel sistemi söz konusu.

SPIEGEL: Yani globalleşme insanlığı özgürleştirmiyor, nesnelere mi indirgiyor?
Baudrillard: İnsanları kurtardığını iddia ediyor fakat sadece kuralları ortadan kaldırıyor. Bütün kuralların ortadan kaldırılması, daha kesin bir deyişle bütün kuralların salt pazarın kanununa indirgenmesi özgürlüğün tam tersidir – onun yanılsamasıdır. Onur, şeref, imtihan, feragat gibi eski moda ve aristokrat değerlerin artık hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

(…)

Jean Baudrillard ile Spiegel dergisinin yaptığı bir söyleşiden…

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com