Nis
25
2014
0

Ece Ayhan’ın Şiirlerinde Mitolojik ve Masalsı Ögeler (Dr. Erdoğan Kul)

Mitoloji, hem Batı edebiyatında hem de Türk edebiyatında şairlerin yer yer yöneldikleri bir alandır. Yalnızca klasik şairlerin değil, kimi modern şairlerin de bu alanın verimlerinden yararlanarak şiirsel anlatımlarına bir tür zenginlik kazandırdıkları görülür. Kuşkusuz, mitolojik ögeler gibi masalsı ögeler de şiirsel imgelem için yeni açılım olanakları sunar. Çağdaş Türk şiirinde bu ögeleri şiirlerine taşıyan adlardan biri olan Ece Ayhan, onları kendine özgü bir tarzda işlemesiyle dikkati çeker. (Dr. Erdoğan Kul)

Dr. Erdoğan Kul’un bu sıkı araştırmasının tam metnine https://www.ussuz.com/2014/04/ece-ayhanin-siirlerinde-mitolojik-ve-masalsi-ogeler/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Ece Ayhan” başlıklı ilgilerin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
25
2014
0

Sait Faik’ten Çeşitli Anketlere İlginç Cevaplar -1-

KİMLER BEĞENİLİYOR?

-Devlet adamı olarak kimi beğeniyorsunuz?
Sait Faik: Hiç kimseyi beğenmiyorum.

-Takdir ettiğiniz parlamenter kimdir?
S.F.: Bilmiyorum.

-Fıkracı?
S.F.: Vâlâ Nurettin.

-Şair?
S.F.: Herhalde Yahya Kemal değil. Melih Cevdet.

-Hikâyeci?
S.F.: Orhan Kemal

-Sahne san’atkârı?
S.F.: Hepsinden nefret ediyorum.

-Perde san’atkârı?
S.F.: ……………

-Ses san’atkârı?
S.F.: Hiçbirini dinlemem. En korkuncu Celal Şahin.

-Karikatürist?
S.F.: Hepsini severim.

-Röportaj muharriri?
S.F.: Yaşar Kemal.

-Beğendiğiniz romancı?
S.F.: Osman Cemal’den başka kimseyi tanımıyorum.

İnci Mecmuası, 29 Aralık 1952

Açık Hava Oteli
Hazırlayan: Muzaffer Uyguner, Bilgi Yay., 1980, 1.Baskı, s. 193-194

Hamişler:

-Ayrıca bkz: https://evvel.org/cesitli-anketlere-sait-faikten-ilginc-cevaplar-2

-Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

 

Nis
23
2014
0

Özgür Bir İmgelem: “Codex Seraphinianus” (Luigi Serafini, 1976)

codexseraphinianus1

Biliniyor; E V V E L fanzin sularındaki poetika çalışmaları kapsamında “imgelemin özgürleşmesi” kavramı ve bu kavramın alan derinliği üzerine birçok paylaşım, araştırma ve inceleme gerçekleştirdik.  Şimdilerde, özgür imgelemin en sıkı örneklerini paylaşmaktan gurur duyuyoruz. 1976 yılında İtalyan sanatçı Luigi Serafini tarafından hazırlanan “Codex Seraphinianus” adlı eser “özgür imgelem” kapsamındaki büyük ve sıkı salınımlardan biri… Bu albüm-kitap, 2000’lerden beri çeşitli ülkelerde yayımlanıyor ve koleksiyonerlerin kütüphanesindeki en değerli, en popüler parçalardan birini oluşturuyor. Codex Seraphinianus‘un 2013 yılında “Rizolli” tarafından gerçekleştirilen yeni baskısı için Maria Popova’nın kaleme aldığı bir inceleme yazısını -İngilizce olarak- https://www.brainpickings.org/index.php/2013/10/29/codex-seraphinianus-rizzoli/ adresinden okuyabilirsiniz.

*

Codex Seraphinianus‘un 371 sayfa uzunluğundaki
2005 tarihli ABBEVILLE baskısının tamamına aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz:

https://issuu.com/eyat/docs/luigi.serafini.-.codex.seraphinianu
https://issuu.com/pauloverano/docs/luigi.serafini.-.codex.seraphinianu
https://issuu.com/webshare/docs/luigi-serafini-codex-seraphinianus
https://issuu.com/dylan_k/docs/luigi.serafini.-.codex.seraphinianus

*

codexseraphinianus7

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Poetika Çalışmaları” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/poetika-calismalari adresinden, “gerçeküstü” başlıklı ilgilerin tümüne ise https://evvel.org/ilgi/gercekustu adresinden erişmek mümkün…

Nis
23
2014
0

Şimdi Sevişme Vakti: “Marikula” (Fethi Karakaş)

(…)
Doldurursun bütün bu sahili Marikula
Çıplak dizlerinde ağları ördüğün zaman
(…)

Sait Faik

İlk baskısı 1953 yılında “Yenilik Yayınları” tarafından gerçekleştirilen ve Sait Faik’in tek şiir kitabı olan “Şimdi Sevişme Vakti”ndeki desenleri Fethi Karakaş çizmiş. Kitapta yer alan “MARİKULA DOĞUR” adlı şiir için Fethi Karakaş’ın gerçekleştirdiği çizim aşağıdadır:

marikula

Fethi Karakaş’ın “Marikula” çizimi

*

“Şimdi Sevişme Vakti” adlı kitabın kapak görüntüsü (Yenilik Yay., 1953)

*

 

1. Hamiş: Kitapta yer alan bir başka Fethi Karakaşdesen için bkz: https://evvel.org/fethi-karakasin-bir-deseni

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik ” ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
23
2014
0

Buluntu Şiir: Evime Dönüyorum (Sait Faik, 1928)

Sait Faik, 1920’lerin sonuna doğru “Meşale” dergisine üç adet şiir gönderir. Şiirler -nasılsa, nasıl olduysa!- yayımlanmaz. Sait Faik’in ilk şiirleri diyebileceğimiz bu ölçülü örnekler pek bilinmez ve Sait Faik’in “Şimdi Sevişme Vakti”(1.Baskı, Yenilik Yay.,1953 ve -ölümünden sonra yayımlanan- 2. Baskı, Varlık Yay., 1958) adlı tek şiir kitabında da yer almaz. Paylaşalım:

EVİME DÖNÜYORUM…

Adımım düşünüyor… Anlatılmaz ki sözle;
Bin bir ateşten dilli yangınken sönüyorum…
Bir harabe yüzüyle, balmumundan bir gözle,
Sararmış caddelerden evime dönüyorum.

Düşmüş yanına eli, bir tutam buğday gibi.
Bir çocuk uyuyordu işportanın başında;
Avizeler yakıyor caddeler saray gibi;
Bir anne dizi hâli kaldırımın taşında.

İçimden: “ört!” dediler, örtüverdim üstünü
Bir çuval parçasının çıplağı belirince.
Vuruyor fenerlere şimdi, ağaran günü,
Ne gece… Ne canından bıkmış hiddetli gece…

Sait Faik

“EVİME DÖNÜYORUM…” adlı şiirin devam niteliğinde bir  çeşitlemesi daha vardır:

(…)
Şimdi döğüşüyoruz gecelerle, taş taşa…
(…)
İşlek bir cadde gibi sabahla sönüyorum,
Kapanmayan gözümle, kapanmayan yaramla,
Kızaran caddelerden evime dönüyorum.

Sait Faik

Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan Sait Faik ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Nis
22
2014
0
Nis
22
2014
0

Gabriel Garcia Marquez’le Konuşmalar (Plinio Apuleyo Mendoza)

(…)
Plinio Apuleyo Mendoza:
Kitaplarındaki çıkış noktan nedir?

G. Garcia Marquez: Görsel imge. Sanırım diğer yazarlar için bir kitap bir düşünceden, ya da bir kavramdan gelişir. Ben bir imgeyle başlarım her zaman. En iyi kısa öyküm saydığım Salı Günü Siesta, siyahlar giyinmiş, siyah şemsiyeli bir kadın ve genç bir kızı güneşin alnında, terkedilmiş bir kasabada yürürlerken gördüğüm zaman doğdu. Yaprak Fırtınası‘nda imge, torununu cenazeye götüren yaşlı bir adamdı. Albaya Kimseden Mektup Yok‘da çıkış noktası, Barranquilla’da pazarın açılışını bekleyen bir adamdı. Adam bir çeşit sessiz endişeyle bekliyordu. Yıllar sonra Paris’te kendimi aynı endişeyle bir mektup -herhalde bir para havalesi- beklerken buldum, ve o adamın anısıyla özdeşleştim.

Mendoza: Yüzyıllık Yalnızlık’da hangi görsel imgeyi kullandın?

Marquez: Bir çocuğu sirk harikası gösterilen buzu seyretmeye götüren yaşlı bir adam.

Mendoza: Bu deden Albay Marquez miydi?

Marquez: Evet.

Mendoza: Bu olay gerçekten oldu mu?

Marquez: Tam olarak değil, ama gerçek bir şeyden esinlendi. Aracata’da küçük bir çocukken, dedemin beni sirke, tek hörgüçlü deveyi göstermek için götürdüğünü anımsıyorum. Başka bir gün dedeme buz denen şeyi merak ettiğimi söylediğimde, beni muz şirketine götürüp donmuş tekir balığı sandığını açmalarını ve birini avucuma koymalarını rica etti. Bütün Yüzyıllık Yalnızlık bu imgeyle başladı.

Mendoza: Yani iki anıyı biraraya getirdin ve kitabın ilk cümlesini yazdın. Tam olarak nasıldı?

Marquez: Yıllar sonra, idam mangasının karşısında, Albay Aureliano Buendia babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o uzak öğleden sonrayı anımsayacaktı.
(…)
Mendoza: Bir romanı yazmak çok süre alıyor mu?

Marquez: Gerçekten yazmak için almaz. Çok hızlı bir süreçtir işin yazma kısmı. Yüzyıllık Yalnızlık’ı iki yıldan daha az bir sürede yazdım. Fakat daktilomun başına oturmadan önce kitap hakkında düşünmek onbeş-onaltı yılımı aldı.
(…)

“Marquez’le Konuşmalar”dan..
Plinio Apuleyo Mendoza, Çev: Şen Süer-Hilmi Bitim, Metis Yay., 1983

Nis
21
2014
0

Tacizler Ve Ödüller (Andrei Voznesenski)

bir şair hoşnutsuz olamaz,
ihtiyacı yoktur ödüllere ve üne.
bir yıldızı yerleştiremezsiniz,
siyah ya da altın bir çerçevenin içine.

bir yıldızı öldüremezsiniz
değerli bir taş, bir ödül ya da benzerleriyle
bir yalakanın çıkardığı fırtınaya katlanacaksa da
yas tutar onun yeteri kadar kudretli olmamasına

müzik ve ilhamdır asıl olan
ne şöhrettir ne de taciz etmek onu.
en büyük güçleri dünyanın, gözden düşer,
şairler onları geri çevirdiğinde.

Andrei Voznesenski, 1978
Çev: Duygu Gündeş-Zafer Yalçınpınar

Nis
21
2014
0

Balık Kavağa Çıkınca (A. Voznesenski)

Sizi artık sevmeyeceğim güzel hanımefendi
İki Pazar günü, ardı ardına gelse de aynı haftada,
birdenbire açsa güller, açsa güller her bir tarafta,
bir karatavuğun yumurtaları kadar mavi renkteki.

Evler dikili durursa bacaların üzerinde,
bir fare başlarsa hoş bir şekilde şakımaya,
sosisli sandviç yemeye çalışırsa sahibini,
ancak o vakit düşünürüm seninle evlenmeyi.

Andrei Voznesenski
Çev: Duygu Gündeş-Zafer Yalçınpınar

Nis
20
2014
0

Sait Faik’ten Bedri Rahmi’ye Bir Soru: “Sen hiç Ziba mahallesi diye bir yer duydun mu?” (1954)

Sait Faik’in 1954 yılındaki vefatının ardından, aynı yıl birçok edebiyat, kültür-sanat dergisi ve gazetede Sait Faik’i yâd etmek -malesef bazıları da ‘hesabı, bakiyeyi, olumsuz söylentileri, eleştirileri kapamak’ (misal, Yaşar Nabi)- amacıyla çeşitli yazılar kaleme alındı, özel dosyalar yapıldı. Bu yazıların içerisinde yer alan anılardan en güzelleri Bedri Rahmi’nin kaleminden çıkmış. Bildiğim kadarıyla Bedri Rahmi Eyüboğlu, biri Cumhuriyet Gazetesi’nde diğeri de resmi bayramlarda yayımlanan Bayram Gazetesi’nde olmak üzere iki yazı kaleme aldı. Bedri Rahmi bu yazılarda, Sait Faik’le yaşadığı ilginç olayları (belki de hovardalıkları) Sait Faik’in benzersiz mizacına doğru yakınsayarak, yani Sait Faik’in “sivil insan” diyebileceğimiz özellikleriyle birlikte paylaşmış… 17 Mayıs 1954 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Bedri Rahmi’nin kaleme aldığı “Sait için…” adlı yazının tam metniyle Bülent Kale’nin “newalaqasaba” adlı mekânında karşılaştım. (bkz: https://newalaqasaba.wordpress.com/2011/11/18/sait-faik-105-yasinda/) İşbu yazıdan ilginç bir bölüm/hikâye aşağıdadır:

(…)
İçkiyi henüz kesmediği günlerden bir gündü. Beyoğlu’nda buluştuk. Bana,

―Sen hiç Ziba mahallesi diye bir yer duydun mu? ―diye sordu.

Böyle bir yerden haberim yoktu. Beyoğlu’nun yan sokaklarından birisine saptık. Kasımpaşa’nın Kurtuluş taraflarına uzayan yollarından geçtik. Vakit gece yarısını geçmişti. Hiç bilmediğim karanlık sokaklardan sonra gayet patırtılı birkaç kahve, birkaç meyhane arasında karar kıldık. Kahvelerden birisinde Sait’in ahbapları seslendiler. Ağır kamyon şoförlerine benziyorlardı. Bütün hallerinde uzun yolların hantal arabaların, belâlı yolculukların izleri vardı. Sait’i uzun zamandan beri tanımamış olsalar onunla bu kadar rahat konuşamazlardı. Masalarına yaklaştık. Bize gayet cömert ikramda bulundular. Sonra yandaki kahvelerden birisine geçtik Sait,

― Bak ―dedi―, ha bu uşaklar senun memleketludurlar…

Kırk beş elli yaşlarında bir adam kemençe çalıyordu. Onun yanıbaşında yedi sekiz yaşlarında bir çocuk aynı gayretle kendi kemençesini işletiyordu.

Bir Karadeniz havası ki sorma gitsin. Bütün mahalle ortasından koca bir testereyle ikiye bölünüyor sanırdınız. Yaşlı kemençeci kahvenin sahibiymiş, o kalktı. Onun kemençeyi kestiğinin farkına bile varmayan küçük habire kemençenin yayına çekiştiriyor, akla, hayale gelmeyecek sesler çıkarıyordu. Meğer küçüğün vazifesi sadece babasının sazına azamî gürültü çıkararak katılmakmış! Sait bir tablo seyreder gibi çocuğu seyrediyor, ikide bir,

― Vay anasını be!… Ulan bu sadece gürültü çıkarıyor, hiç bir şey çaldığı yok! ―diyordu.

Ziba mahallesinden Beyoğlu’na döndüğümüz zaman saat gecenin üçünü geçmişti. Beyoğlu’nda her yer kapalı idi. Yalnız bazı dükkânların kepenkleri altından ışık sızıyordu. Sait bunlardan birisine kabaca bir tekme attı. Kepenk aralandı. Girdik. Gene demin Ziba’da rastladığımız insanlara benzeyen kalender insanlar içki içiyorlardı. Sait bana bunları adlarıyle ve çoğunun adlarının başına, sonuna küfürler katarak tanıştırdı.

Taksim’de ayrılırken şafak söküyordu.

İçki yasağına kadar, yani altı, yedi sene evveline kadar Sait’in hayatı ufak tefek duraklarla bu tempoda işledi sanıyorum.

İstanbul’u, karış karış biliyordu. İstanbul’u turist gibi değil, yerlisi gibi değil; polisi, jandarması, bekçisi gibi değil, babasının evi gibi, cebinin içi gibi biliyordu.

İstanbul yedi tepeye kurulmuş derler, bu tepelerden sekizincisi de Sait’in kurduğu tepe olmalı. İstanbul’u Sait’in dilinden, Sait’in eserinden tatmamış olanlar, istedikleri kadar yerlisiyiz desinler, Sait’i okumadıkça Sait’in dilimize getirdiği ışıkla İstanbul’u kana kana seyretmedikçe, doğup büyüdükleri memlekette birer turist olarak yaşıyorlar demektir.
(…)

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Cumhuriyet Gazetesi, 1954


Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz. Bedri Rahmi başlıklı ilgiler ise şu adreste: https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi

Nis
20
2014
0

Sait Faik, Orhan Veli ve Nâzım Hikmet Heykelleri (Çağdaş Erçelik)

Çağdaş Erçelik’in edebiyat ve şiir kapsamlı sıkı yontularından çok etkilendim. Erçelik’in eserlerinde, Egon Schiele’nin duygulanım içeren dokularını, Abidin Dino’nun çizgisinin gücünü ve Zühtü Müridoğlu’nun zarif uzanışını birlikte(eşanlı olarak) görüyorum.

Tüm sıkı yontuculara ve sanatseverlere Erçelik’in eserlerini incelemek için şu adreste yer alan  web sitesini “şiddetle” öneriyorum: https://cagdasercelik.blogspot.com.tr

 

sfaik

“Sait Faik”

*

orhanvelli

“Orhan Veli”

*

nhikmet
“Nâzım Hikmet”

*

bkz: https://cagdasercelik.blogspot.com.tr

*

Nis
18
2014
0

“Yahu, önüne baksana koskoca geminin tam göbeğine gitmekte mana var mı?” (Sait Faik)

Sait Faik’in vefatının ardından Bedri Rahmi’nin kaleme aldığı yâd yazılarından biri, 4 Haziran 1954 tarihli  Bayram Gazetesi’nde (resmi bayramlara mahsus gazetede, ki eskiden bayram günleri sadece “Bayram Gazetesi” yayımlanırdı) yayımlanmıştır. Bu yazıda Bedri Rahmi, Sait Faik’le birlikte giriştiği tehlikeli bir macerayı anlatır. Bu maceranın kısaltılmış bir anlatımıyla 9 Temmuz 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin “Seyahat” ekinde karşılaşıyoruz:

SAİT FAİK İLE BEDRİ RAHMİ O AKŞAM ÖLÜMDEN DÖNMÜŞTÜ

Sait Faik ile Bedri Rahmi Eyuboğlu, Sivriada’ya giderler. Fakat motor, Sivriada’ya yanaşır yanaşmaz Sait Faik küfre başlar. Nedeni de kıyıda 4-5 martı ölüsü görmüş olmasıdır. “Dün vurmuş olacaklar. Dün buraya bir sürü yabancı geldi. Tabancalarını tecrübe etmişlerdir” der. Daha sonra balıklar tutulur. Kıyıda güzel bir ateş yakılır. Yanlarında rakı, meze filan da vardır. Ateşin çevresinde rakılarını yudumlayarak muhabbete başlarlar. Fakat bir süre sonra Sait Faik, “Ben sıkıldım, döneceğim” der. Sait Faik ile gelenler bozulmuştur. Dönmeye karar verirler, bu kez de hava patlamıştır. Balıkçılar, “Yapma be Sait Beyciğim. Bak, kırk yıllık balıkçıyız, böyle havada yola çıkılmaz. Üstelik hiçbiriniz doğru dürüst kürek çekmesini bilmiyorsunuz. Başımıza bela çıkaracaksınız. Deniz, sabaha karşı düzelir, o zaman gideriz” derler. Sait Faik’in bütün bunları dinleyecek hali yoktur. Gecenin on birine doğru yola çıkarlar. Sabahın üçüne doğru Burgaz Adası’na varırlar. Sait Faik’in evine ayak bastıklarında annesi Makbule Abasıyanık, hâlâ uyumamıştır. Annesine, “Biz sana geceyi adada geçireceğiz dedik ya!” deyince, annesi şaşkınlığını gizleyemez: “Ben döneceğinizi biliyordum da, bu havada nasıl bunu başardınız, ona şaşıyorum.”

Bkz: https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/15276304_p.asp

 

Yukarıdaki paragrafta anlatılan maceranın Bedri Rahmi’nin kaleminden çıkan daha kapsamlı episodu şöyledir:

(…)
Balıkçılar bir ağızdan:

-Yapma be Sait Beyciğim. Kırk yıllık balıkçıyız böyle bir havada biz yola çıkmayız. Hiçbiriniz doğru dürüst kürek çekmesini bilmezsiniz. Başınıza bir belâ çıkaracaksınız. Deniz sabaha doğru düzelir, çıkarsınız.

Ne dedilerse para etmedi. Gecenin saat on birine doğru denize açıldık. Bizim motörü bir görseniz bu cesaretimize şaşardınız. Motörümüzün ne mal olduğunu bütün dostlarımız gibi Sait de pekâlâ bilirdi. Bizim motörcülüğümüze gelince buji temizlemekten başka bir tarafından anladığımız yoktu.

On birde çıktık demiştim ya, sabahın üçüne doğru burgaza vardık! Tepeden tırnağa sucuk gibi ıslanmıştık. Hiç unutmam bir ara Sait karanlıkta doğruldu. Müthiş bir telaşla bana döndü:

-Yahu önüne baksana koskoca geminin tam göbeğine gitmekte mana var mı?

Motörü büyük bir gayretle çevirdiğimi hatırlıyorum. Sait’in önümüzdeki gemi dediği şey, tâ Süreyya Paşa plajı dolaylarında parlayan bir ışıktı.

-Vay anam vay. Demek sen buraları böyle bilirsin ha? diyecek oldum.

Sait mahçup:

Uzun etme be birâder. Birdenbire o ışığı burnumuzun dibinde bir gemi ışığı sandım Herkesin başına gelir.

Sabaha doğru Sait’in evine geldiğimiz zaman, annesi uyanıktı. Sait hayretle:

-Biz sana geceyi adada geçireceğiz dedik ya.

Annesi hiç oralı olmadı;

-Ben döneceğinizi pekâlâ biliyordum. Amma bu havada nasıl becerdiniz hâlâ şaşıyorum, diyordu.

(…)

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Bayram Gazetesi, 4 Haziran 1954


1. Hamiş: Bedri Rahmi’nin Sait Faik’e ilişkin diğer bir anısı için bkz: https://evvel.org/sait-faikten-bedri-rahmiye-bir-soru-sen-hic-ziba-mahallesi-diye-bir-yer-duydun-mu-1954

2. Hamiş: Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz. Bedri Rahmi başlıklı ilgiler ise şu adreste: https://evvel.org/ilgi/bedri-rahmi

Nis
18
2014
0

Şiir: “Bir Karanlık Ayna İçi” (P. Eluard)

Hıncahınç bir kenar mahalle
Üstünde aylar sultanı ağustos günlerinden
Kıvıl kıvıl bir hâle

Namus sözümüzden bu çember
Duramaz olmuş yerinde
Öfkemizden döne döne yanar

Burası Bazilika sokağı
Bu bir okulun sokağa bakan yüzü
Kurşunlardan böyle çiçek bozuğu

Kala kala bunlar kaldı çiçekten yana
Açmış duvarları üstünde felâketin
Bulanıp insan teninin beyazlığına

Bazilika sokağının göbeğinde
Duvarlar bizden yana olmuş
Yediveren bir damga üzerlerinde

Hürriyet aşkıyla oyulmuş

Paul Eluard
Çev: Oktay Rifat

Nis
17
2014
0

Ağaç

Ağaç sonsuza uzanır.
Boşluğu yakalar
(…)

Z’İN ZÖ-HAO
Çev: Aydın Ergü

 

Nis
17
2014
0

Gezi Kütüphanesi Ruhu

geziparkı ex-libris damgası
“Gezi Parkı / Parayla Satılmaz”

Haziran 2013’te Gezi Kütüphanesi’nde Kullanılan Kitap Damgası
(Tekin Deniz Arşivi’nden…)

*

 

“Pazar günü Gezi’de şenlik var”

20 Nisan 2014 Pazar günü, 11.00-18.00 saatleri arasında Gezi Parkı’nda “takas tezgahı” açılacak. Kitaplar, eşyalar ve kıyafetler parkta el değiştirecek.

Gezi olayları sırasında ücretsiz dağıttığı kitaplarla eyleme katılanlara bir nebze de olsa moral veren ve 15 Haziranda polis marifetiyle ortadan kaldırılan Gezi Kütüphanesi’nin “ruhu” bu pazar yine parkta olacak. 20 Nisan Pazar 11.00-18.00 saatleri arasında gerçekleşecek etkinlik için Facebook’tan yapılan duyuruda, “Siz de evinizde kullanmadığınız kıyafetlerinizi, kolay taşınabilir eşyalarınızı veya okuduğunuz ve değiştirmek istediğiniz kitaplarınızı getirerek tezgahınızı açabilirsiniz” denildi.

Bkz: https://kitap.radikal.com.tr/Makale/pazar-gunu-gezide-senlik-var-395787

 

Nis
17
2014
0

Canımıza Tak Demişliğin Önsözü (Feyyaz Kayacan)

I
İlkin birçok şeylerin çok olduğunu duyuyorduk çok uzaklara yazılı kafamızda. Sonra tak diye canımız geliyordu kapıya. Biz kapıyı hemen açıp eskiden kalma her nasılsa bir elimizle, soluğumuzu yoklayarak, bir şiire başlıyorduk. Kalktığımız şiiri bir yere kadar getiriyorduk.
Güvenimiz bir sırmalı sarmaşıktı göğsümüzde.
Ve siz getiriyordunuz şiirin sonunu. Bu hep böyle oluyordu. Beğeniyorduk da. Bizden daha yeni kopmuşa benziyordu çünkü. Sesimize gelince, uysal geçit resimlerini ortasından çatlatıyordu. Ve öylece yola çıktık. Çocuklar, büyük yürekler, erikleri çürütmeyen tanrılar bekliyorlardı bizden.
(…)

III
İçimizden çok biriydi. Yedi türlü girginliği vardı yaşamaya. En beyaz ekmeği o indirmişti denizlere. Bir iyiliği kaçıracak olsa, okumamışa dönerdi en sivri kitapları.
Öyle bir adamdı çok.
(…) Ayçiçekleri diktiydi bir gün bir çıkmazın ibiğine. Bir başka gün en olgun sözlüğü yazdığı görüldü, yüksek resimlerine bakaraktan. Bilmediği yoktu. Öyle bir adamdı işte.  (Ağaçlar geldiler ağaçlar gittiler.)
Kartallar tuğralarda aşındı, o adam da soluğundan silindi.
Kıyametleri devşirdi saksılar.
(…)

Feyyaz Kayacan
“Gibiciler”, Yeditepe Yay., 1967, s.5-7

Nis
17
2014
0
Nis
17
2014
0

konuş/ân kimse

__________ (Jules Supervielle için, gibi…)

nasılların yolundan gittim
(doğru yerden indim)
yanlışların sokağına
(ben nerdeyim)
aklımı kaybettim
(ben kimseyim)
herkes kimsedir
(defne ağacı çiçekleniyormuş)
otuz beşimde fark ettim
(gözlerimi yendim)
seni ellerime gömdüm
(çizgilere koydum)
kalbimi sektim

(nerdeyim kimseyim)
yendim sektim
(kendinle)
birlikte

(…)

Zafer Yalçınpınar

Hamiş: Şiirin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/s110.html adresinden ulaşabilirsiniz. (Yalçınpınar’ın tüm şiirleri https://zaferyalcinpinar.com/siir.html adresinde…)

 

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com