Hamiş: EVV3L kapsamında yayınlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
Hamiş: EVV3L kapsamında yayınlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
“Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yıl edebiyat alanında 40 yazara 463 bin TL destek vermesi, ancak seçici kurulu ve ödenek alacak kişileri gizlemesiyle başlayan tartışma büyüyor.” (22/9/2014, Cumhuriyet)
#kimbuyazarlar meselesine yansıyan komik twitler:
@rakkasii: “Ticari yazar, bekleme yapma.”
@trensess: “niye o listede yokum. o kadar yazarlık atölyesine gittim. tamam ödev yapmadım ama yatırım yaptım. hani kar anacım?”
@kaansezyum: “kültür bakanlığı seni dövmem için para verdi. o parayı badide eziyorum abi. biraz toplayayım dövecem seni. bakana söyleme.”
@baris_uygur: “Kültür Bakanlığı kısa öykü alım fiyatı ve destekleme primi açıklanmış mı?”
@Sebnemisiguzel: “Devlet bana verse verse bir daha yazmayayım diye para verir :)”
@Sebnemisiguzel: “Devlet kösteği’yle yazıyorum :)”
@sunayakin62: “Benim sorunum destek değil kardeşim, müzemi ayakta tutmak, yaşatmak konusunda karşıma çıkarılan “köstek”tir ;)”
@Mzlmmngc: “Kültür bakanlığı yazar destekleme projesi; Mahmıt al bu 10’bini ”Allah devlete zeval vermesin” adlı şiir kitabı yaz.”
@ahmakislatan: “Ben balayı tatilinde barış bıçakçı- bizim büyük çaresizliğimiz okuyan insanım. Aslında kültür bakanlığı bana da 3-5 bi şey atmalı”
@evvel_fanzin: “Devletten para alanlarin yeni kitaplar yazacagi ne malum, eski yazdiklarini yeni diye gosterirlerse ne olacak?”
@TekinDeniz_: “Ne desteği lov… Sanırsın memleketi TOKİ yapmış.”
@tirtgercekci: “
#kimbuyazarlar diye sorup duruyorsunuz iyi hoş da zaten okumadığımız yazarlardır onlar arkadaşlar tasalanmayın.”@o_p_f: “Kültür bakanlığı yazarlara maaş bağladıysa ulaştırma bakanlığı da bize bağlasın arkadaş. Parmak çürütüyoruz burda.”
@varostagey: “madem kimlere verildiği açıklanmayacak, verileceği de açıklanmasaymış, aralarında halletseydiler.”
@AtSinegiFanzin: kimse demiyor ki,”adamlar 12yıldır iktidar lan,tayyip cb seçilince bi’ anda ne desteği?”
@the_makar: “tamamdır artık gönül rahatlığıyla ve bimden aldığın helal sertifikalı ürünlerle kitabını yazabilirsin :) bim kültür bakanlığı!”
@Kerem_Dgt: “sonra bana neden bu kadar çok küfür ediyorsun diyorlar.”
@semrapelek: “Hâlâ ‘Beyoğlu Marjinalleri’ adında bir kitap, bir film yapılmamış olmasını kınıyorum. Kültür Bakanlığı desteği garanti.”
@kareleraklar: “Bakanlığın teşvik listesinde olmayan yazar doğru yoldadır.”
@cihatolog: “İki gece önce mum ışığında aşk şiiri yazıyorum, kapı çalındı, açtım, Kültür Bakanlığı birden içeri girdi. Mum getirmiş, masaya bıraktı.”
@Holybreath: “2015’te kitabı çıkacak yazar: yazmaaaa. Teşvik derler yazmaaaa”
@merveyakut: “Kardeşim, o yazar için Kültür Bakanlığı’ndan teşvik almış diyorlar ama yine de sen bilirsin.”
@GulenayB: “Ha bir de şu, yardım alan yazarların kendilerini açıklamaya başlamaları şeffaflık anlamına gelmiyor. Şeffaflık mekanizmanın açık olmasıdır.”
@uzakkultur: “yakında bilimum ‘ak’ gazetede görebileceğiniz ilan başlığının muhataplarıdır mevzu bkz; “2071 Temalı ‘LİDER’ Makalesi”
@TekinDeniz_: “hoş geldin 3. köprü edebiyatı, duble edebiyat! bi sen eksiktin mk”
@evvel_fanzin: “sakin olun şampiyon yazarlar. not: bağlaç olan “de-da” ayrı yazılır la once onu ogrenin”
@fatihcunkioglu: “az önce kültür bakanlığı metrobüste sağımdan yanaştı abi usulca sağ cebime bi 20’lik dedim.”
@intihalbomb: “Kitabın kapağında “Kültür Bakanlığı’ndan Alınan Destekle Yazılmıştır” gibi bir ibare olacak mı acaba?”
@muslumcizmeci: “sen 3 milyar 750 milyon sen milyar sen bu parayı sen ne yaptın? evde aç cucuklar aç sen para vermiyorsun tub ev mutfak tüpi..”
Hamiş:
Edebiyat teşviklerine ilişkin tüm tartışmaları şu adresten takip edebilir ve güdümlü edebiyata “direnmek” için “#kimbuyazarlar” diyerek sorabilirsiniz: https://evvel.org/gudumlu-edebiyata-hayir-demek-icin-sorunuz-kimbuyazarlar
2011’in Ağustos ayının ilk günlerini hatırlıyorum. Tüm dostlar burdaydı. 3 Temmuz operasyonu yürütülüyordu. Üzgündük, şaşırmıştık, anlamıyorduk. Sıkı bir dost, “Başladılar, birbirinize yakın durun!” demişti. Etrafımızdaki herkes Fenerbahçe Spor Kulübü’ne “giydirmeye” çalışıyordu. Buna karşılık olarak ben, çıkıp, “Yapmayın yahu, Nâzım Hikmet de Ece Ayhan da Fenerbahçeli’ydi.” dediğimde bana tepki yağmıştı, en yakın arkadaşlar bile “küfrederek” çekip, gitmişti. Hep birlikte çok üzgündük. Madem o günlerde birlikte üzüldük, şimdi de birlikte sevinebiliriz dostlar… O günlerde de söyledik, bugün de söylüyoruz: “evvel.org ve çevresi -çoğunlukla- Fenerbahçe Spor Kulübü taraftarıdır.”
Şimdi, 26 Ağustos 2014 itibariyle, o günlerde söylediğimiz her şeye şunu da ekleyebilirsiniz: “Şampiyon Fener, en büyük Fener…”
Devamını biliyorsunuz.
Sahicilikle.
*
(…)birgün girsek biz mezara/ gözümüz kalmaz arkada
evlâdıma miras bu sevda! (…)
Hamiş: EVV3L kapsamında yayınlanan “Fenerbahçe Spor Kulübü” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/kara-deryalarda-bir-fenersin adresinden ulaşabilirsiniz.
Demokratik haklarımızı kullanarak #kimbuyazarlar diye sorduğumuz için iki-üç gündür bize kızan, kızışan, celallenen tuhaf bir tayfa var. İzan yoksunu retorikler aracılığıyla “şundan, ondan, bundan” konuşarak “Acaba şurdan mı vursak, burdan mı saldırsak?” diye düşünüp bizi fırçalamaya çalışıyorlar filan… Bu “küçük enişteler”in bize kızmaya hakkı yok. Edebiyattaki “Fon Yönetimi” işine biz bakmıyoruz. Biz bu ‘yazım desteği’ girişiminin bir kötülük enstrümanı, mertebesi olduğunu, olacağını biliyoruz. (Şu yazımızla meseledeki kök-nedenleri ifade ve ifşa ettik; https://evvel.org/yeni-bir-kotuluk-enstrumani-ve-baslangici-edebiyatta-fon-yonetimi)
Bize “atarlanan” tuhaf tayfa, gidip 463.000 TL’yi gizli bir şekilde üleştirmeye çalışan yeteneksizler oligarşisine (L’Oligarchie des Incapables) dayılansın. 24 Ağustos 2014 günü 13.00 saati itibariyle bu ‘yazım desteği’ geyiğinin çerçevesine baktığınızda, yürütülen “oligarşik rezalet” hariç her şeyin kapalı/gizli/saklı olduğunu fark edersiniz;
-Seçiciler gizli.
-Seçicilerin seçim kriteleri gizli.
-Kimin, ne kadar -kaç para- alacağı gizli.
-Seçiciler kurulunda, kimin kimi, kimin hangi eserleri desteklediği/oyladığı gizli.
-Dağıtım sisteminin kurulumundaki ön-hazırlıklar, toplantılar gizli.
-Dağıtım sürecinin hemen hemen her aşaması gizli.
-Dağıtım işini yürüten bürokratlar gizli.
-Edebiyat alanlarındaki parasal dağılımın oransal değerleri gizli.
-Parasal desteği alacak kişiler gizli.
-Parasal desteği alacak kişiler hepi topu 40 kişi.
-Parasal desteği alacak kişileri seçen kurul hepi topu 7 kişi.
-Seçicilerin liyakatı şüpheli.
-Seçicilerin hakkaniyeti şüpheli.
-Bürokratların hazırladığı dağıtım sisteminin uygulamadaki becerisi/deneyimi şüpheli.
-Bürokratların liyakatı şüpheli.
-Konu, “gazetta”lara yansımış.
-Konu, çoğu edebiyatçılar tarafından açık bir şekilde yadırganmış.
-Bazı fırsatçılar “Abi bana en az 100.000TL lazım! Daha azı beni kesmez…” filan demiş.
-Konu, TBMM’nde “soru önergesi” boyutunda tartışılma seviyesine gelmiş.
Yukarıda sıraladığım bu “kötülük dolu” şartlar altında bize atarlanmayın; bu işi beceremeyen “yeteneksizler oligarşisi” ile o oligarşinin 10 yıldır başında bulunan “Yeni Sinsiyet” tipolojisinin uygulamaya çalıştığı “haksızlık yordamı”na dayılanmanız, itiraz etmeniz gerekiyor. Bize değil.
Sahicilikle.
–
Hamiş:
Gelişmeleri şuradan takip edebilir ve güdümlü edebiyata “direnmek” için “#kimbuyazarlar” diyerek sorabilirsiniz: https://evvel.org/gudumlu-edebiyata-hayir-demek-icin-sorunuz-kimbuyazarlar
7 yılın ardından Karga Mecmua‘nın web tasarımı değişmiş ve
mecmua daha okunabilir olmuş… Viva!
Bkz: https://www.kargamecmua.org
*
Bugün (19 Ağustos 2014) Edebiyat Haber adlı web sitesinde yayımlanan “Kültür Bakanlığı Hangi Yazarlara Destek Verdi?” başlıklı haber, konuya uzak olanlar için ilgi çekici-çarpıcı görünüyor. Ancak, bu haberin sunduğu bilgiler ile haberde ayrıntıları anlatılan türden bir ‘hakkaniyetsizlik’, edebiyatta yıllardır uygulanan ‘haksızlık yordamı’nı bilen ve “Yeni Sinsiyet” olarak tanımladığımız kötücül oligarşiyle yıllardır mücadele eden sahici insanlar için beklenen, tahmin edilen, gerçekleşmesine ‘kesin’ gözüyle bakılan bir kötülük ânı olmalı sadece…
Konu basit; devlet tarafından belirlenen 463.000 TL toplamındaki bir parasal fon, “yazım desteği” olarak 40 kişiye üleştirilmiş. Bu 40 kişiyi seçenler ise mutat ve malum zevatlar… Konunun devamını haberdeki ifadeyle aktarırsak; “(…)toplam destek bedelini ve hangi türlere destek verdiğini açıklayan bakanlığın, hangi yazarların, hangi yapıtlarıyla ve ne kadar yararlandıklarını açıklamaması dikkat çekmiş.”
Edebiyat Haber taifesi haklıdır. Fakat meselenin “dikkat çekme”yi aşarak, “önlem alma” mertebesinde tartışılıyor olması gerekirdi. Söz konusu 463.000 TL‘nin dağıtılmasında görev alan seçici kuruldaki isimlerin mutat ve malum davranışlarından, şimdi de ‘parasal destek’ alan edebiyatçıların isimlerinin açıklanmamasından, saklanmasından, ‘hakkaniyetsizlik’ durumunun oluşacağı belli. Ayrıca, Taylan Kara’nın kaleme aldığı “Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir?” başlıklı eleştirel analiz ile bu analizin çevresinde gelişen tartışmalar, son birkaç aydır tüm kalb ve vicdan sahibi insanların kafasında -bir alarm gibi- çınlıyor… Hakkaniyetsizlik apaçık ortada; artık, mızrak çuvala sığmıyor yahu!
‘Yazım Desteği’ olarak reklam edilen parasal fonun dağıtım sisteminde gördüğümüz açıkları, ihmalleri ve teknik hataları şimdilik eleştirmiyoruz. Meselenin o tarafını geleceğe sakladık. Fakat, konunun getirdiği/getireceği hakkaniyet yoksunluğunu -evvel.org çevresi olarak- bir hafta önce kaleme aldığımız “Yeni Bir Kötülük Enstrümanı ve Başlangıcı: “Edebiyat’ta Fon Yönetimi” başlıklı yazımızda ifade etmiştik. Bu yazıyı iyi/doğru okumak ve meselenin arka-planını araştırmak gerekiyor…
Sonuçta, Yeni Sinsiyet’in yeni enstrümanı olan “Fon Yönetimi”ndeki bu ilk hakkaniyetsizlikler sadece ufak birer başlangıçtır. Yeni Sinsiyet, elindeki ‘Fon Yönetimi’ enstrümanını bir ‘mezalim alanı’na dönüştürecek: Gerçek edebiyat okurları ve sahici insanlar, önümüzdeki yıllarda, haysiyetli ve sıkı edebiyatçıları, yazarları, şairleri ve eserleri “mum”la arayacaklar…
Bugün, “Bu paradan bana da düşer mi, bana da verirler mi acaba?” şeklinde yaklaşarak hakkaniyetsizliği eleştirmeyen küçük ortaklar, yarın, “çıra gibi” yansalar da karanlığı dağıtamayacaklar.
Bunları böylece kafanıza mıhlayın: Aydınlık adına…
–
*
Sahir Bey’le 2014’ün kış aylarında gerçekleşen bir serginin açılışında tanıştık. Daha doğrusu Sahir Bey, beni -uzaktan biliyormuş- İlhan Berk üzerine yaptığım incelemeleri, araştırmaları takip ediyormuş. İlhan Berk, 1954 yılında Kırşehir’de, Sahir Bey’in okuduğu lisede Fransızca öğretmeniymiş. Sahir Bey, İlhan Berk’e değgin bir anısını benimle paylaştı. Kendi sözleriyle aktarıyorum:
“İlhan Berk’e ‘mösyö’ derdik. Uzun boylu, çok yakışıklı, son derece temiz ve bakımlıydı. O zamanlar ben ve birkaç arkadaşım, edebiyat dersi ödevi olarak bir duvar gazetesi çıkarıyorduk. Duvar gazetesinde benim vezinli-kafiyeli şiirlerimi görmüş. Birgün arkadaşlarım “Mösyö seni çağırıyor,” dediler. Gittim, lisede öğretmen odalarının orada bir pin-pon masası vardı. İlhan Berk masanın başında, ellerini arkada kavuşturmuş, bekliyordu. Heybetli bir duruşu vardı. “Sahir sen misin?” dedi. “Evet” dedim. “Duvar gazetesinde şiirini gördüm. Ne o öyle! Şiirin bozuk tekerlek gibi tıngırdıyor, hep aynı sesi veriyor. Kafiyeyi vezini bırak, o şiir anlayışı eski…” dedi.
Birkaç hafta sonra duvar gazetesinin diğer sayısında kafiyesiz, serbest başka bir şiir yazdım. Arkadaşlar “Mösyö seni çağırıyor,” dediler gene. Gittim, aynı yerde, aynı duruşla beni bekliyordu… Yeni şiirimi okumuş. “Aferin, şimdi oldu.” dedi ve arkasından Walt Whitman’ın “Çimen Yaprakları” adlı çeviri kitabını çıkardı, imzalayıp bana hediye etti. “Aferin, böyle devam et!” dedi.
Şiire bakışımı değiştiren o olayı hiç unutmuyorum.”
Sahicilikle
Z. Yalçınpınar
M. Blanchot’un “Bekleyiş ve Unutuş” adlı eserine dair Çağrı Uluğer tarafından kaleme alınan ve Mesele Dergisi’nin 91. sayısında yayımlanan derinlikli-sıkı bir yazının tam metnine şu adresten ulaşabilirsiniz: https://meseledergisi.com/2014/07/blanchotnun-bekleyis-unutusuu-yahut-dehorsundisarinin-kirilganligi-ustune/
Ayrıca bkz: https://evvel.org/kitap-bekleyis-unutus-maurice-blanchot
Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ne karşı dile getirdiğim bu sorular “devede kulak” misalidir. 2012 yılı içerisinde yayımlamak üzere yukarıdaki soruların cevaplarını ve diğer her şeyi ihtiva eden bir yazı dizisi (kitapçık) kaleme almaktayım. 2000’den 2011’e kadar edebiyat ortalığında gördüğüm, duyduğum, şahit olduğum her şeyi, tüm yaşadıklarımı, tüm duyumsadıklarımı, tüm içtenliğimle, sahiciliğimle, teker teker isimler vererek, olaylarla, şiirlerle ve belgelerle -acele etmeden- anlatacağım.
“İnsanlık Tarihi” devam ettiği sürece birileri çıkacak ve böylesi sorular sormaya, direnen yazılar yazmaya devam edecektir. Üstelik söz konusu karşı duruşu, direnişi ve haysiyeti hiçbir menfaat gözetmeden, aksine, karşı olduğu Yeni Sinsiyet’in melanet zevatları tarafından yaşamına ve ailesine zarar geleceğini “bile bile” sergileyecektir. Gelecekte kalemim, gözüm, kalbim benden alınsa da -ki bu acz içine düşmem muhtemeldir- başka birileri her zaman olacak; sahici edebiyat adına, hakikate uzanan kalb ile vicdan yolu adına çıkacak ve “şiir”i savunacak: Kaleminin ucundaki gözünü, kalbini ve vicdanını savunacak, dile getirecek. Çünkü “haklılığın inadı” diye bir şey vardır ve bu direniş bitirildiğinde -biterse eğer- “İnsanlık Tarihi” de (tarih de) bitmiş demektir. Ve o günlerde -hâlâ nefes alıp verebiliyorsanız, becerebilirseniz- kendinize “Ben bir eşya mıydım, yoksa, insan mıydım?” diye yüksek sesle sorun. Cevap veremeyeceksiniz, kendinize… Hatırlamayacaksınız. Cevap uydurmaya gerek de kalmamıştır:- zaten, biraz önce dedim ya, insanlık tarihi bitmiştir ve soru sormanın -düşünüyor olmanın- bir anlamı yoktur. Sorular dile gelmeyecektir. Tarih de şiir de…
Dile gelmeyecektir.
Zafer Yalçınpınar
11 Kasım 2011 / İstanbul
zaferyal@gmail.com
www.evvel.org
www.zaferyalcinpinar.com
Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/davali
Taylan Kara tarafından kaleme alınan ve edebiyat oligarşisinin -bile bile- uyguladığı haksızlıkları sayısal verilerle ifşa eden “Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir?” başlıklı önemli eleştirel analizin -Gün Zileli’nin web sitesinde yer alan- hararetli yorumlarını okurken, edebiyat ortamında (ortalığında) eskisinden çok daha büyük ve yeni bir kötülük mertebesine geçildiğini fark ettim.
Yorumların birinde, yazarlara devlet tarafından verilecek parasal bir desteğe ilişkin gazete haberinden bahsediliyordu. (Bkz: https://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/2014/08/06/kultur-bakanligindan-50-yazara-destek) Bu haberden anladığıma göre Kültür Bakanlığı, seçtiği 50 yazara, bir yıl boyunca, kişi-eser başına yaklaşık olarak 21.000 TL düşecek şekilde parasal destek vermeye başlamış. İşbu parasal desteğin kimlere dağıtılacağına ilişkin jürinin çoğunluğunu Taylan Kara’nın analizinde de yer alan mutat ve malum isimler oluşturuyor.
Şimdi, edebiyat oligarşisinin eline aldığı, öncekilerden daha etkili ve “yeni” bir enstrümanla karşı karşıyayız: 600.000 TL‘ye yakın bir parasal fon. (Muhtemelen bu yekûn önümüzdeki yıllarda artacaktır.) Ayrıca unutmayalım, bu fon ve dağıtım sistemi, müstahkem bir konumda, yani devlet erkinin koruması, kurumsallığı, logosu altında gerçekleştiriliyor.
Bu sistemde işaret edilecek çok büyük riskler ve kötülükler var. Fakat her şeyden önce, bu meselenin -kök- fotoğrafını ortaya koyalım: 1990’ların ortasından bugüne kadar Yeni Sinsiyet, edebiyat ortamındaki (ortalığındaki) manipülasyonunu “İtibar Yönetimi” enstrümanlarını kullanarak yürütüyordu: Yeni Kapitalizm’in bilindik ödüllendirme mekanizmasıyla; plaketlerle, ödül törenleriyle, alkışlarla, “A kişisi şu ödülü kazandı” şeklindeki gazete kupürleriyle veya kitap arka kapaklarına, afişlere yazılacak “A ödüllü şair-romancı” gibi ibarelerle… Yeni Sinsiyet, tüm bunların oluşturduğu yapay saygınlığı, cukkalanmış bir statükoyu dağıtarak, insanları “hakiki olmayan bir mertebeyle” yemleyerek manipülasyonunu başarıyla sonuçlandırıyordu. Edebiyat ödüllerinde doğrudan dağıtılan para birincil amaç değildi, gene “İtibar Yönetimi”ne destek olacak şekilde daha az ve simgeseldi. Eski yem temelde şu söylemle kurulmuştu: “Bu ödülü aldın ya, her yayıncı senin kitabını basar, her editör dergisinde sana yer verir, her okuyucu kitabını satın alır, sende ışık var, senin önün açık, yürü koçum!”
Tabiî, 2014’e gelince, bu toprakların kara gerçeğinde, sıkı, sımsıkı olmayan bir edebiyat heveskârının “Yürü koçum!” söylemleriyle karnının doymayacağı aşikârdır. Bununla birlikte, memlekette “ödülsüz yazar-şair” filan da kalmadı neredeyse… Yani, Yeni Sinsiyet’in kurduğu statükocu yemlerin simgeselliği, itibar değeri, “biricik” oluşlarından kaynaklanan piyasa değeri, ödüllü yazar-şair sayısı arttıkça sürekli azalıyor, azalıyordu. (Zaten, edebiyat ödüllerinin en büyük kazananları yarışmalara başvurarak dereceye giren ya da kendisine ödül verilen şairler-yazarlar değildir. Türkiye’deki edebiyat ödüllerinin asıl kazananları; edebiyat yarışmalarında jürilik yaparak kendilerini “edebiyatçı ve saygın”mış gibi gösteren, eleştirmen olmadıkları, hatta edebiyattan zerre kadar anlamadıkları halde kendilerini “eleştirmen-yazar” olarak piyasalandıran Yeni Sinsiyet ve lobisidir.)
Sonuçta, Yeni Sinsiyet’in yeni enstrümanı olarak tanımladığımız “Fon Yönetimi”, edebiyat heveskârlarını yemlemek açısından “İtibar Yönetimi”nden çok daha etkin ve doğrudandır: Devlet erki eliyle verilecek, gelecekte yekûnu artacak, başlangıç olarak 600.000 TL tutarında belirlenmiş bir parasal fon ile Yeni Sinsiyet oligarşisinin çevresinde militanlaşacak, kötülüğü yaygınlaştıracak, sıkı şiiri-edebiyatı kötüleyecek ve gelecekte de sayısı sürekli artacak “özellikle seçilmiş” 50 isim… Yeni Sinsiyet, “İtibar Yönetimi” enstrümanının yanına eklenen “Fon Yönetimi” fonsiyonuyla maddi ve manevi açıdan üssel olarak güçlenmiştir.
Üzülerek söylüyorum; haklılığın inadıyla haysiyetlerini savunan, hakikat yolunda kalb ve vicdan arayışını sürdüren sahici insanlar, Yeni Sinsiyet’e karşı verdikleri mücadelede “bir büyük adım” kadar gerilemiştir.
“Red!” ve “Artık Yeter!” adlı çalışmalarıyla tanınan
Bağımsız Sinema Merkezi’nin “Cehennem” adlı yeni belgesel fragmanı yayınlandı.
Bkz: https://www.bagimsizsinema.org/cehennemin-fragmani-yayinlandi
“Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesi için
“tumblr” üzerinde temiz bir “ayna” oluşturduk.
Bkz; https://eceayhancaglar.tumblr.com
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden ulaşabilirsiniz.
“Kendini Anlatan” fotoğraflar yayımlamaya başlayalı 15 yıl olmuş…
Bu vesileyle “Kendini Anlatan” fotoğrafları düzenleyip
https://zaferyalcinpinar.tumblr.com adresine taşıdık.
Güzel bir mekân oldu.
*
*
“Körüller”
Fotoğraflar: Z. Yalçınpınar
Körüller‘in 1. bölümüne ulaşmak için:
https://evvel.org/koruller
Ayrıca bkz: kendini anlatan
*
KATIRTIRNAKLARI
Bu tanrı eski tanrı değil
Savaşa gidiyor askerler yine
Herkes gibi sen de beklemekten usanacaksın
Dar dünyaları kimse sevmez
Yalnızlığın acı tarafı böyle garip
Alışmalısın.Gördüklerimiz de oradan geliyor
Ama bu bitmemiş bir hikâyedir
Bu çekinmeden anlatılan, bu ezik
Yıkılmış evler gibi bombardımanlarda
Biri onurunu yitirmeye razı olduSavaştakiler güler bunlara, anlatma
Katırtırnakları yerinde güzeldir.(1955)
Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.153*
*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.152
HARPTE ÖLEN BİRİ İÇİN
Öleceğin hiç aklına gelmemişti
Üstelik böyle istemezdin
Senin ölümün başka türlü olmalıydı
Güneşi ne de severdin
Bir gölgenin altındasın şimdi
Mendillerini hatırlarsın kadınların
Boş düşünceleri bırak
Yaşamadığına inanmalısın artık
Cevap veremediğine göre
Sana seslenenlere.(tarihsiz)
Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.99*
*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.98
HÜRRİYETE GİDİŞ
Bu davul sesleri niçin?
Serin yaz ikindisinde
Gözler nemli
Parlıyorlar da
Gök hiç böyle olmazdı
Hiç böyle açık
Rüzgâr heyecanlı
İnsanlar gibi
Rüya vadilerinde
Mevsimsiz çiçekler açmış
Güneş yağmuru altında
Gençler var
“Artık şarkılar söylenecek
Hürriyete dair
Dağlara dağlara
Altın yeleli atlar.”(1950)
Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.52*
*Bu şiirin bir başka versiyonu için bkz. a.g.e. s.53
Hamişler:
1- Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da Tetiklenmemiş Başlangıçlar: https://evvel.org/ece-ayhanin-yesil-murekkeple-yazilmis-siirleri-ya-da-tetiklenmemis-baslangiclar-zafer-yalcinpinar
2- “Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür: https://evvel.org/adim-ece-ayhan-caglar-icin-tebrik-ve-tesekkur
3- Ece Ayhan’ın “Panik” adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti: https://evvel.org/ece-ayhanin-panik-adli-siirine-iliskin-duzelti
4- EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Ece Ayhan’ın Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirleri ya da
Tetiklenmemiş Başlangıçlar
Tunç Tayanç’ın hazırladığı “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli sıkı araştırma sonucu elde edilen, Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış 100’e yakın “yeni” şiirle (ve şiir taslağıyla) karşı karşıyayız bugünlerde… Tayanç’ın araştırmasının en önemli buluntu bileşenini, Ece Ayhan’ın lise çağında (1949-1953) yazdığı şiirleri ve şiir taslaklarını içeren “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” başlıklı epizot oluşturuyor.
Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler’in önemsenmediğini ve tuhaf bir “unutuş ya da red -psikolojik- mekanizması”yla bizzat Ece Ayhan tarafından “yok” sayıldığını Eren Barış’ın hazırladığı “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor” (Dipnot Yay., 2012) adlı kitaptaki Özcan Yalım-Ece Ayhan söyleşisinden biliyoruz. Bu çıkarıma, söz konusu şiirlerin neredeyse tamamını ilk kitabı olan “Kınar Hanım’ın Denizleri”ne almamasından (ilk kitabına içkin görmemesinden) varabiliyoruz zaten. Ancak burada, bir tereddütü ifade etmek gerekiyor: Tunç Tayanç’ın hazırladığı tasnife göre Ece Ayhan’ın 1953-1959 dönemindeki şiirleri için -yani, 2. ve 3. kısım buluntular için- tamı tamına Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmıştır” diyemeyiz sanırım:- Çünkü, 1953-1959 dönemindeki şiirlerin bazıları Ece Ayhan’ın “Bütün Yort Savul’lar!” (YKY, 1994) adlı toplu şiirleri ile genişletilmiş baskılarında vardır. Bu varlıktan/içermeden de Ece Ayhan’ın haberi olması -içermeyi görmesi, bilmesi, kabul etmesi- gerekir, diye düşünüyorum. (Ki zaten, benzer tereddütü “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli kitabın 202. ve 203. sayfalarında Tunç Tayanç da -birkaç cihetten birden- ifade etmiş.) Demek ki “Islak” ile “Üç Gencin Kalbi” adlı şiirleri saymazsak Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmış şiirler” diyebileceğimiz betikler çoğunluğu, “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” tasnifinin içerisindedir.
Şimdi bugün, Ece Ayhan’ın poetikasıyla yoğunlaştığımızda, yani Ece Ayhan’ın şiir uzamına 2014’ten baktığımızda, gün ışığına yeni çıkan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” epizotunu, Ece Ayhan’ın diğer şiirlerine göre “zayıf” olarak değerlendiren bir “şiir okuru kitlesi” de olacaktır. Gerçekten de Ece Ayhan’ın şiir kitaplarına istinaden 1959-1968 yıllarını kapsayan dönemin, “Devlet ve Tabiat”(1973) ve sonrası dönemine göre farklı bir imgesel ritim -çağrışımsal/gönderimsel bir farklılık- taşıdığını söyleyebiliriz. Ben bu farklılığın nedenini Ece Ayhan’ın “tarihsel avadanlık” meselesine bakışında, daha doğrusu bu bakışın bütünlenme ânında (son dönüşümünde) buluyorum: “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte Ece Ayhan, ‘şiirinin kurgusunda/şiirinin zihninde’ tarihî gaddarlıkların -imgesel imkânlar açısından- lirik tuşelere göre “daha vazgeçilmez” olduğunu benimsemiştir. Yani, “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte tarihî gaddarlıklar -ve gaddarlığın el değiştirmesi, yaygınlaşması, vurgulanması, ifşa edilmesi- onun şiirinin içinde “makro” bir sorgulama hâline gelmiştir; bir hijyen faktör olmuştur. “Devlet ve Tabiat” öncesinde ise tarihî gaddarlıklar, şiirin (şiirin zihninin, imgeselliğin) mihengi için en fazla diğer unsurlar kadar -örneğin, Ece Ayhan’ın hisleri ve dışlanmışlıkları kadar- vazgeçilmezdir.
Şunu demeye çalışıyorum; Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat”(1973) öncesi dönemini düşündüğümüzde, Tunç Tayanç’ın hazırladığı kitapta yer alan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” buluntusunda en az ‘Kınar Hanım’ın Denizleri’, ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ ve ‘Ortodoksluklar’daki şiirlerin oluşturduğu kadar sıkı-önemli bir imgelemle karşılaşıyoruz. Zaten, bu kısa ve zoraki değerlendirmeyi kaleme almamı da o şiirsellik sağladı. Ece Ayhan’ın uzamda kurduğu ‘şiir zihni’nin, yani, aradığı “iyi bir güneş” sisteminin yoğrulmamış, tetiklenmemiş başlangıçları olarak gördüğüm şiirler… Şunlar: “Herşey”, “Neden Yarın Patron”, “Hürriyete Gidiş” ve “Çivi Çakan Zenci”.
Peki, Tunç Tayanç’ın Ece Ayhan’a ait şiir buluntularını tasnif ederken kullandığı “Ankara Günleri”(1953-1956) döneminde (2. kısımda) işbu yazı boyunca önemsediğim türden şiirler yok mu? Var; “C”, “Harpte Ölen Biri İçin”, “Kapıların Kapanışı” ve “Katırtırnakları” adlı şiirleri de Ece Ayhan tarafından “tetiklenmemiş başlangıçlar” olarak içselleştiriyorum.
Görebildiğim kadarıyla…
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
24 Temmuz 2014
NEDEN YARIN PATRON
Hangi kapıyı açsam
ne güzel birdenbire karşımda
başka bir deniz başka bir cadde
açsam hangi kapıyıElbet şarkı söyliyen
başka kadınlar da vardır kentte
ve son şarkısını söylüyor biri*
_____-kendimi karıştırıyorum kendimle-Neden yeni bir kapı açınca
yeni bir cadde ile yeni bir deniz
ve neden karanlıkta binlerce kesik baş
_____-içlerinden biri benimle alay ediyor
_____biliyorumPatron yarın beni kovacak
patron yarın beni kovacak
binlerce patron yarın beni zevkle kovacak
_____-gece yarısı bakır ay batıyor
_____denizde boğuldum yine birdenbire
_____açarken başka bir kapıyıVe seni hâlâ seviyoruz kıskanç arkadaşımla
denizden bir şarkı dokuyoruz
yel eserken
devler uyurken dağlarda.(tarihsiz)
Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.75
* Ece Ayhan, önce, “Semerkantta biri” şeklinde yazmış, sonra üzerini çizmiş.
KAPILARIN KAPANIŞI
İki çizgi birleşti
Verdi kolayca yaşadıklarını
Sayılmayan kaçıncı kişi bu
Yani bütün insanlar
Üzerine kapıların kapanışı(1954)
Ece Ayhan Çağlar
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”
Haz: Tunç Tayanç, YKY, 2014, 1.Baskı, s.118
Hamişler:
1- “Adım Ece Ayhan Çağlar…” için Tebrik ve Teşekkür: https://evvel.org/adim-ece-ayhan-caglar-icin-tebrik-ve-tesekkur
2- Ece Ayhan’ın “Panik” adlı Şiirine İlişkin Önemli Bir Düzelti: https://evvel.org/ece-ayhanin-panik-adli-siirine-iliskin-duzelti
3- EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Rolling Stones’un 29 Temmuz 2014 tarihli haberine göre, Led Zeppelin’in efsanevi “IV” (1971) ve “Houses Of The Holy” (1973) albümlerinin 28 Ekim 2014’te yayımlanacak özel edisyonlarında, grup tarafından 70’lerin başında tasarlanmış birçok alternatif kayıt ile ünlü Led Zeppelin şarkılarının farklı versiyonları gün ışığına çıkıyor. “Stairway To Heaven” ve “Rock and Roll” yeni biçemleriyle sunulan şarkılardan bazıları… Liste aşağıda;
Led Zeppelin IV (Companion Audio)
1. “Black Dog,” Basic Track With Guitar Overdubs
2. “Rock and Roll,” Alternate Mix
3. “The Battle of Evermore,” Mandolin/Guitar Mix From Headley Grange
4. “Stairway to Heaven,” Sunset Sound Mix
5. “Misty Mountain Hop,” Alternate Mix
6. “Four Sticks,” Alternate Mix
7. “Going to California,” Mandolin/Guitar Mix
8. “When the Levee Breaks,” Alternate U.K. Mix
Houses of the Holy (Companion Audio)
1. “The Song Remains The Same,” Guitar Overdub Reference Mix
2. “The Rain Song,” Mix Minus Piano
3. “Over the Hills And Far Away,” Guitar Mix Backing Track
4. “The Crunge,” Rough Mix – Keys Up
5. “Dancing Days,” Rough Mix With Vocal
6. “No Quarter,” Rough Mix With JPJ Keyboard Overdubs – No Vocal
7. “The Ocean,” Working Mix
Ece Ayhan’ın 1949-1958 yılları arasında yazdığı şiirler ile şiir taslaklarını bulan ve “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli kitapta derleyen Tunç Tayanç’ı ne kadar tebrik etsek, bu özel -arkeolojik- çalışmaya değgin ne kadar coşkuyla dolsak azdır, diye düşünüyorum. Tayanç, Ece Ayhan’ın söz konusu dönemini “zanaatkâr bir özen” ve hassasiyetle düşünmüş, karşılaştırmış, araştırmış, bulmuş, anlamlandırmış ve büyük bir kaynak çıkmış gün ışığına…
Bilindiği gibi, Ece Ayhan’a ilişkin her buluntu, onun yaşamını ve poetikasını anlamayı daha da zorlaştırır, daha da karmaşıklaştırır. Ancak, Tayanç’ın çalışması ve elde ettiği bulgular böyle değil. Kitaptaki dipnotlar ve ara-söylemler araştırmanın orjini olan nedensellikleri gölgede bırakmıyor, aksine aydınlatıyor: Bu düzlemden bakıldığında, “Adım Ece Ayhan Çağlar…” isimli kitapla birlikte Ece Ayhan’ın poetikasındaki tarihsel başlangıç ânları, büyük tetiklenmeler “tüm hatlarıyla” belirginleşmiştir. (Şunu da ifade etmeden geçemeyiz: Tayanç’ın dipnotlara baktığımızda Eren Barış’ın hazırladığı “Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor…” (Dipnot Yayınları, 2012) adlı kitabın merkezi olan “Ece Ayhan-Özcan Yalım” söyleşisi, Tayanç’ın araştırma sürecindeki ilişkilendirmeler ile temellendirmeler için sıkı bir mihenk olmuş.)
Sonuçta, elde edilen, gün ışığında çıkan 100’e yakın “yeni” buluntu şiir, taslak ve elyazısı nüshalar son derece heyecan/coşku verici… Bunun yanı sıra bazı şiirlerin elyazısı nüshası ile daktilo edilmiş nüshası (ve yayımlanmış hâlleri) arasındaki dönüşümler bize (yani, diğer Ece Ayhan araştırmacılarına, şairlere, sıkı şiir okuyucusuna) Ece Ayhan’ın -başlangıçtaki, 1949-1958 dönemindeki- imgelemini “nasıl” kurduğuna, Ece Ayhan’ın imgelemindeki adımlarını/sıçramalarını nasıl büyüttüğüne, hareketine değgin çok önemli fikirler veriyor. Tayanç’ın araştırmasıyla sunduğu dönüşümler/karşılaştırmalar bu açıdan birer cevherdir: Ece Ayhan’ın şiirsel alan derinliğinin cevherleşmiş tetik noktalarıdır.
Ece Ayhan’ın şiirine ve poetikasına önem veren herkesin bu kitabı didik didik okumasını öneririm.
Ve tabiî ki, Ece Ayhan poetikasını genişletmek yolunda sağladığı kaynaklar ve “yeni” coşkular için Tunç Tayanç’a -içten bir saygıyla- teşekkür ederim.
Sahicilikle
Zafer Yalçınpınar
22 Temmuz 2014
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
18 Nisan 2011 tarihinde Ümit Bayazoğlu, Ece Ayhan’ın kitaplarında yer almayan “Panik” adlı şiirini (Yenilik Dergisi, 1956, Sayı:45) buluntulayarak, bizimle paylaşmıştı. (Bkz: https://evvel.org/buluntu-siir-panik-ece-ayhan) Ancak, bu paylaşımda -evvel.org tarafından kaynaklanmayan- bir tapaj ya da tarama hatası olmuş gözüküyor: Tunç Tayanç’ın hazırladığı “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli kitapta bu şiire ve önemine ilişkin birçok bilgi yer alıyor. Kitabın 198. sayfasındaki 22. dipnotta Tunç Tayanç -haklı olarak- bizi uyarıyor… Şiirin, doğru biçimi (Tayanç’ın incelediği elyazısı nüshalardaki biçimi) aşağıdadır:
PANİK
Pazarları
borazan gibi
ayaklarını yıkamış gelir
yarısı aralık bir çingene
Bir çingeneyle öyle bıkmış bir tiren
yeryüzü sokağında masayı içiyorlar
masa da ilgisizmiş ha
kâğıt üzerinde nurkalem ya da faber
sayfasında büyür bir harf bir e
Başka bir şarkıda başka bir kadın
yunansı yunansı gülümser (*)
kocası eski bir dev
(kırala benzer ölmüş) işkence el kitabıyla
ister yadsıyın ister yadsımayın
yarım salılardır bunlar
hepsi özne hepsi deniz de nurkalem de özne
Bıkmış bir tiren
şarkıdaki başka bir kadının
dökülen yerlerine el atar
panik bundan sonra başlar işte
panik bundan sonra yeryüzü sokağında
ilgisiz masada işkence el kitabında
büyüyen e’de panik
Ece Ayhan Çağlar, 1956
“Adım Ece Ayhan Çağlar…”, Haz: Tunç Tayanç,
YKY, 1.Baskı, Haziran 2014, s.164
* Tunç Tayanç’ın Notu: Yenilik’te yayımlanan şiirde “gülümser” sözcüğü “güller” olarak basılmıştır.
Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Zafer Yalçınpınar’ın tüm kitaplarına (pdf biçeminde)
ulaşmak için derli toplu bir mekân oldu:
https://zaferyalcinpinar.blogspot.com
*
Futuristika taifesi, Gilles Deleuze’den çok önemli bir uzgörü paylaşmış; Deleuze’ün 1977’de işaret ettiği tehlikelerin bugün tam da ortasındayız, içinde yüzüyoruz diye düşünmeden edemiyor insan(lık)… Bkz: https://www.futuristika.org/gilles-deleuze-manifestolar-akimlar-yazarlar-uzerine/
Uzunca bir süredir edebiyat ve hatta diğer sanatlar, ‘ekoller’ halinde örgütleniyorlar. Ekoller ağaç-görünümlü yapılardır.. Ve daima dehşet vericidirler: her zaman hep bir Papa, manifestolar, temsilciler, avangardist bildiriler, mahkemeler, aforozlar, küstahça ani politik döneklikler ortalıkta arz-ı endam eder.. Ekollerin en kötü yanları, (bunu çoktan hak etmiş) müritlerinin kısırlaştırılması değildir yalnızca, kendinden önce ve kendileriyle birlikte varolan her şeyi ezip boğmaları ve yok etmeleridir- Sembolizm 19.yüzyıl sonundaki o müthiş zengin şiirsel hareketi nasıl boğduysa, Sürrealizm uluslararası Dada hareketini nasıl ezdiyse…Artık bir ekolden olmak için bir bedel ödenmiyor fakat ekoller kapkaranlık bir örgütlenmenin faydasına çalışıyor: bir nevi marketing yani çıkarların, kârın, menfaatin oynaklığı.. Ve artık kitaplarla hiç bir alaka tesis edilemez, ama gazete makaleleri, televizyon programları, tartışmalar, gizli oturumlar, varlığı gerekli bile olmayan kitaplar üzerine yapılan yuvarlak masa toplantılarına kayar bu ilgi. Bu acep Mc Luhan’ın kehanet ettiği ‘kitabın ölümü’ müdür? Burada karşımızda karmakarışık bir fenomen duruyor: her şeyin ötesinde sinema ve belirli boyutta gazete, radyo ve televizyon, yazarlık işlevini sorgulamada güçlü öğeler olmuşlar ve artık yazarlığa duhul olmayan -en azından potansiyel olarak- yaratılıcılıkları ortaya çıkarmışlardır.
Fakat yazının kendisi, yazar işlevinden kendini kurtarmayı öğrendiği ölçüde yazı kendisini periferide yeniden kurar ve radyo, televizyon, gazete ve hatta sinema (cinéma d’auteur) karşısında itibarını yeniden kazanır. Aynı zamanda gazetecilik, gündemi ve olayı gittikçe artan bir şekilde yarattığı mühletçe gazeteci kendisini yazar olarak bulur ve itibardan düşmüş bir işleve (yazarlığa) hakikatini iade eder. Basın ve kitap arasındaki güç ilişkileri bütünüyle değişmiştir, yazarlar ve aydınlar gazetelerde çalışmaya başlamışlar ya da bir tür kendi kendilerinin gazetecileri olmuşlar, mülhakatçıların, mülahazacıların, sunucuların-programcıların uşakları haline gelmişlerdir: yazarın gazetecileşmesi; el etek öpen yazarı bu hale getiren radyo ve televizyonların soytarılık numaraları. Dolayısıyla bugün eski moda ekoller ‘marketing’in imkanlarıyla yer değiştirmiştir. Bu yeni durum André Scala tarafından çok iyi bir şekilde tahlil edilmiştir. Yani sorun yalnızca yazmak için değil; ama ayrıca sinema, radyo, televizyon, ve hatta gazetecilik için yaratıcılık ve üretkenlik mefhumlarını daima yenilenen bir yazarlık mefhumundan kurtarmaktan mürekkeptir. Bunun yazar için mahzuru, kurulu iktidarda, baskın anlamlar dizgesinde, bütün bu üretilmiş söylemlere tabi olan sözcelemlerin öznelerini biçimlendirmek, kendini tanıtmak ve onaylatmak, bir başlangıç ve hareket noktası yaratmaktır: “(muktediratımda) Ben…olarak”. Yaratıcılık mefhumu bundan bütünüyle ayrıdır; ağaç-görünümlü değildir, rizomdur (köksap), onaylanan-kabul görenin tamamen dışındadır: Aralıklarda, arakesitlerde, kesişen çizgiler, tam ortada kesişen noktalar boyunca ilerler: Özne yoktur, fakat kolektif olarak düzenlenmiş bir sözcelem vardır; belirteçler yoktur yerine müzik-yazı-kuram-ses-görüntü ve onların yansımaları birbiri içine geçmeleriyle hareket eden bir topluluk-kolektifte vardır. Orada bir müzisyenin yapıp ettiği başka bir yerde bir yazarın işine yarayacaktır, bir bilim adamı bütünüyle farklı bir rejimi harekete geçirir, bir ressam bir fırça darbesiyle bir sıçramaya neden olur: Bu ilgi alanları arasındaki karşılaşmalar değildir yalnızca her ilgi alanı kendi içinde karşılaşmalar üretmiştir: tüm bu perde aralıkları (intermezzolar) yaratımın kendisidir. Bu, ortak bir projede ne konunun uzmanlarının aralarındaki bildik bir tartışma ne de önceden tasarlanmış bir tür disiplinlerarası konuşmadır. Şüphesiz yeni marketing ve eski ekollerin bizim bütün bu olanaklarımızı tüketmeye güçleri yetmeyecektir; her şey kendini yeniden başka bir şekilde kuruyor, yeniden başka bir yerde üretiyor. Konuşturulmayanların, susturulanların dilsizliği ve yaratıcılık arasındaki bu bağları kuracak, üretim gruplarını harekete geçirecek, gazeteler, televizyonlar ve radyoların uşağı olmayı reddedecek aydınlar, yazarlar ve sanatçıların bir yasası olmalı. Bu asla zavallılar, kurbanlar, işkence ve zulüm görenler adına konuşmak değildir, bütün bu şeylerin ötesinde yaşayan bir çizgi, kırık bir çizgi yaratmaktır. Ne olursa olsun en azından aydınların dünyasında, ekol yaratan bir yazar olmak isteyen ya da narsistik filmleri, röportajları, yayınları ve ruhi durumlarını-şimdiki utançlarını- dayatan ‘marketing’e duhul olmuş ya da tüm bunların hayalini kuran, hayal etmeyip bizatihi yapan yazarları ayırt etmek, işaret etmek gereklidir. Usta ya da mürit olarak aydın, orta sınıf ya da kıdemli bir memur olarak aydın: işte karşımızdaki iki tehlike budur… (1977)
Gilles Deleuze
Çev: Ege Berensel
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com