Şub
23
2010
0

Kınar Hanım’ın Tersleri

Ody Saban, “Sayfalarım – Aşk kitabı” , 1992
Karton üstüne akrilik, kolaj, karışık teknik, 32 x 58cm



KINAR HANIM’IN TERSLERİ

su yüzüne çiçekleniyor
kınar hanım’ın denizleri
çerçeveliyor kanlı ellerle dalgaları
ve tutuyor tüm gökyüzünün yapbozlarını
ölüler diplerde kökleniyor
sonunda büyük bir kitap yazılıyor
bir sayfadan diğerine doğru
ters ters gömüle gömüle
sonra kendinin akı akı akıcı bakışı
mısra bir çift ipek çorap üstünde
ıslanıp kurutulmuş sonradan boyanmış pamuktandır
halen kol altında tuttuğu ayrımın uçları
başı hep midesinde ilerler
bıktırır yosunlarla tutmuş unutulmayan anneliği
bir çift rakkas gibi
yeniden sevgililer sarı odada buluşurlar
gözlerden  yakın  ve nazarı hep değen o sapsarı
zincir zincir ellerle dalgalar
sualtına uzuyorlar

Zafer Yalçınpınar ve Ody Saban
22 Şubat 2010

Not: İşbu şiir Ody Saban ile Zafer Yalçınpınar tarafından birlikte yazılmıştır.

Şub
22
2010
0

Scritti Corsari (Pier Paolo Pasolini)

(…) Günümüzde merkezin egemen modeller için istediği onay, koşulsuz ve mutlak niteliktedir. Eski kültürel modeller yadsınmaktadır. İnsanların artık o modellerle bir ilintileri kalmamıştır. Bu nedenle, yeni egemenlik sistemi için varlığı kesinlikle gerekli olan hedonist ideolojinin “hoşgörü”sünün, insanlık tarihinin gördüğü en kötü baskı aracı olduğu ileri sürülebilir. Böyle bir baskı, kendini nasıl kabul ettirebilmiştir. Bu, altyapı ve iletişim alanlarındaki iki devrimle olmuştur. Caddeler, motorize oluş vb günümüzde çevre yöreleri merkeze sıkı sıkıya bağlamış ve aradaki her türlü mesafeyi ortadan kaldırmıştır. İletişim alanındaki devrim ise çok daha köktenci ve belirleyici nitelik kazanmıştır. Merkez, televizyonun yardımıyla, tarihi ve özgün kültürleri açısından son derece zengin olan bir ülkenin tamamını kendi çizdiği görüntüye uydurmuştur. Başlatılan nir eş düzeye getirme süreci içerisinde özgün ve öznel ne varsa, ortadan kaldırmıştır. Merkez, kendi modellerini birer norm düzeyine çıkarmıştır; bu norm, modern endüstrileşme sürecinden başkası değildir; bu süreç, tüketicinin tüketmesiyle yetinmemekte, ama tüketim ideolojisinden başkaca bir ideolojiye yaşama hakkı tanımamak iddiasıyla ortaya çıkmaktadır. (…) Tekrar söylüyorum; Faşizm, İtalyan halkının ruhunda bir çizik bırakmayı bile başaramamıştır; yeni faşizm ise yeni bildirişim ve iletişim araçlarıyla (bu arada her şeyden önce televizyon aracılığıyla) bu ruhu çizmekle kalmamış, parçalamış, kirletmiş, bütün zamanlar için pisliğe bulamıştır…

Pier Paolo Pasolini

(Korsan Yazılar’dan…)
Argos Dergisi, Çev: Ahmet Cemal,  Sayı:7, 1989, s.54

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Şub
21
2010
0

“491”

*

491

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle senin ilgilenmeyişinin 2010’daki  yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.
491‘i https://zaferyalcinpinar.com/491.pdf adresinden indirebilirsiniz.

E-posta: dortdokuzbir@gmail.com

Sahicilikle/ Zafer Yalçınpınar

Şub
20
2010
0

Francis Picabia ve “391” ve bir ihtimal “491”

Francis Martinez Picabia hakkında çeşitli bilgilere ve 1917’de yayımlamaya başladığı “391” adlı derginin görüntülerine https://zaferyalcinpinar.com/picabia391.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Duygusal Hamiş:
Bu karanlık, döneklik, arsızlık ve retorik dolu ikibinlerde “insan” olanın (insan olarak kalmayı başarabilenin) içinden  “491” adlı sıkı bir neşriyat çıkarmak geliyor. Ama işte, bu neşriyata -her anlamda ve görüngüde-destek olacak o sıkı taife nerde, hangi işlerle veya işsizliklerle uğraşıyorlar? İşimize ya da işsizliğimize değil de göğe bakacaktık hani? Kimbilir, belki yarın, belki de seneye…
Sonuçta, gelmeyecek olanı çağırıyorum;
“Ey 491! Ben burdayım, sen nerdesin?”
Hâlâ bekliyoruz ki zaten bekleyelim ve görelim, neler olacak…

Zafer Yalçınpınar

Şub
19
2010
0

Seni ve Yazdığım Üç Kitabı Kazandım… (Tezer Özlü)

Deniz Kıral (Tezer Özlü’nün kızı) 1985 yılının Aralık ayında annesine
bir dizi soru yöneltir. Tezer Özlü kızının sorduğu soruları
duyarlılık ve içtenlikle yanıtlar… Borges Defteri taifesi tarafından 22 Şubat 2009’da yayımlanan bu özel söyleşiye ve arşiv çalışmasına https://zaferyalcinpinar.com/tezerozlu.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
18
2010
0

Her şey…

Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle.  Okullarınızla. İşyerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim kafama elektirik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanlarla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da hangi tren istasyonuna, hangi havaalanına ya da limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.

Tezer Özlü
Yaşamın Ucuna Yolculuk’tan…

Şub
18
2010
0

Sokakta…

 

“Ece Ayhan, yoksulluğunu hep unuturdu.” (İlhan Berk)

By Rad

*

Ayrıca bkz:  https://sabrettin.deviantart.com

Şub
17
2010
0

Gözümüzden Kaçtı Sanılmasın-IV

Bugün, “edebiyat ortamı” dediğimiz “garabet ortamı”nda yaşanan olaylardan ve sergilenen tavırlardan biri daha kulağıma geldi. Artık bu tavırların sergilenmesi ve olayların yaşanması, olayların taraflarına karşı “esef” duymama neden oluyor. Anlatayım;

Edebiyat “camia”sından olmayan eski bir arkadaşım üç sene boyunca yazdığı şiirleri toparlayıp Sel Yayınları’na gitmiş… Görüşme sırasında Sel Yayınları’ndaki zevat, sıklıkla şiir kitabı basmadıklarını, sadece -en son- Ah Muhsin Ünlü’nün kitabını bastıklarını ve 1-2 sene boyunca da başka şiir kitabı basmayacaklarını söylemiş. Fakat ardından, yan tarafta, Varlığ Yayınları’nın bürosunun olduğunu ve orada “bu şiir işleri”yle ilgilenen Enver Ercan adında biri bulunduğunu eklemiş. (Kısacası, tıpkı esnafların bir müşteriyi başka bir esnafa yönlendirmesi gibi arkadaşımı Enver Ercan’a yönlendirmiş, paslamış.)  Bizim arkadaş da -başına geleceklerden habersiz- tutmuş Enver Ercan’a gitmiş ve “Beni yandan gönderdiler. Şiir kitabımı yayımlamak istiyorum…” demiş saflıkla. Buna karşılık Hz. Müptezel  (Enver Ercan) günümüzde şiir kitaplarının satmadığından yakınmış ve eğer şiir dosyasının sahibi aynı zamanda ödül sahibi değilse, edebiyat etkinliklerinde, söyleşilerde, anma toplantılarında endam göstermiyorsa, büyük dergilerde şiirleri yayımlanmamışsa, tanınmamışsa ya da kendi tanıdıklarından, şebekesinden değilse, herhangi bir şiir kitabını yayımlayamayacağını söylemiş… Yani tezgâhını döndürmeye devam etmiş…

Ne diyeyim; Allah herkese akıl fikir versin… Yazara da okura da esnafa da…

Hamiş: Edebiyat oligarşisine ilişkin bu tip olaylar ve bu tip oligarşik söylemler bende “esef” duygusu yaratıyor artık…

Ayrıca bkz:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=1045
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=1823

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler:
Şub
17
2010
0

Ezgi

“Abi, dün geceki o alto, ONA sahipti– bir kere bulduktan sonra tutundu ona –bu kadar uzun tutunabilen bir adam görmemiştim hiç.” “ONUN” ne demek olduğunu öğrenmek istedim. “Aaah ah” dedi Neal gülerek, “şimdi bana öl-çü-le-mezleri soruyorsun — öhöm! Orada bir adam var ve herkes orada, tamam mı? Herkesin zihnindekini açığa çıkarmak onun elinde. İlk nakarata başlıyor, fikirlerini ardı ardına sıralıyor, insanlar eğlencesine bakıyor ama bir yandan anlıyorlar da; ardından, son noktaya kadar yükseliyor ve ona denk çalmak zorunda artık. Birden bire nakaratın ortasında ONU KAPIYOR — herkes başını kaldırdığında bunu anlıyor; dinliyorlar; onu yakalıyor ve devam ediyor. Zaman duruyor. O, bu boşluğu hayatlarımızın tözüyle dolduruyor. O altodan üflediği nefesiyle köprüleri aşıp geri gelmek zorunda ve bunu da o anın ezgisini sınırsız hissederek yapmak zorunda ve burada aslolanın ezgi değil O olduğunu herkes biliyor—“. Neal daha fazla devam edemedi; kan ter içinde kalmıştı.

Jack Kerouac
“Yolda”yken…

Şub
17
2010
0

“Celal Bey’in Albatros’u Uçup Gitti” (Oruç Aruoba)

Argos Dergisi’nin 1990 yılı 25. sayısında yayımlanan “Celal Bey’in Albatros’u Uçup Gitti” başlıklı yazıya https://zaferyalcinpinar.com/albatrosalmanak.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Yazıyı Oruç Aruoba kaleme almış…

Şub
17
2010
0

Haber: ‘Kültür başkenti’ Youtube’a takıldı.

Wall Street Journal (WSJ) gazetesinde David Keyes tarafından Türkiye ile ilgili bir yorum yazısında Youtube yasağı kalkana kadar ‘kültür başkenti’ ünvanının askıya alınması savunuldu.

Bkz: https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/kultur-baskenti-youtubea-takildi-haberi-24197

Şub
16
2010
0

Antonin Artaud’un Senaryoları

Artaud’un kaleme aldığı “Moğolistan Sınırındaki İki Ulus” ve “18 Saniye” adlı iki senaryoya https://zaferyalcinpinar.com/artaudsenaryo.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Uğur Ün’ün çevirdiği senaryolar Gergedan Dergisi’nin “Gerçeküstücülük Özel Sayısı(1987-6)”nda yayımlanmıştır.

Şub
16
2010
0

Dimensions of Dialogue (Jan Svankmajer)

Jan Svankmajer‘in 1982’de yarattığı gerçeküstücü şaheserdir ve iki bölüm halinde aşağıdadır…

1. BÖLÜM:

***

2. BÖLÜM:

Şub
16
2010
0

Perçemli Sokak

*

XVI

Hepsini yak lambaların
Yatacakmış gibi
Susadınsa bahçeye çık
Yağmur yağsın bütün gece
Uyu denize benze
Çarşafların değirmeninde undan beyaz

(…)
Yüzüne gözüne sür yanan lambamızın mürekkebini, işte şafak söküyor eşyalardan, kapıların ardında, baş aşağı, korkusuz. Güneş çukurlar açıyor yüzünde.  Yum gözlerini yarı yarıya, yağmurun ellerine yağdığını duyacak kadar. Bu takma gök hepimizin.
(…)

XXIX

Günler geçiyor baştan kara
Çaresiz duvarında sepetlerin
Hâlâ  o gemi hâlâ o balık
Gözlerimden tuttukları
Koca dolaplar gibi hurda
Aydınlıkla sürmeli pencereden
Eski huyları bunlar denizin
Yaslanmak ormana güneşle
Sulara kıl kadar yakın
Işıklı sürahiler içinden
Bütün merdivenlere kapalı
Dönen yuvarlağında elimin

OKTAY RİFAT
“Perçemli Sokak” adlı kitabından bazı bölümler…

Şub
15
2010
0

Kişi, kendi düzmece benliğinden sıyrılmalıdır.

Resimlerime, etkisi altında kaldığım ve beni gerçeğin dışına taşıyan bir şokun etkisiyle başlarım. Bu şoka, tuvalden sökülmüş küçük bir iplik, düşen bir su damlası, ya da bu masanın cilalı yüzeyinde parmağımın bırakacağı iz yol açabilir…
Böylece bir iplik parçası, çorap söküğü gibi çözüverir bütün bir dünyayı. Sözde ölü olan bir şeyden yola çıkarak, bir dünyaya gelirim. Ve ona bir isim koyduğumda, o dünya daha da canlanır. İsimlerimi, çalıştıkça, tuvalimde bir şeyi diğerine bağladıkça, yavaş yavaş bulurum. İsmi bulunca da, onun atmosferinde yaşarım. O zaman bu isim benim için yüzde yüz bir gerçeklik kazanır…  (…) Benim için tablonun adı, eksiksiz bir gerçektir.
Bir tuval stüdyomda yıllarca bitmemiş halde dursa, hiç aldırmam. Öte yandan yeni bir kafiye dizisi, yeni bir hayat, yeni canlılar başlatmaya yetecek kadar canlı bir başlangıç noktası taşıyan bir dolu tuvalimin olması, beni mutlu eder. (…)
Resme bakan biri, kişilerimde kendini tanırsa, ister beyaz olsun, ister siyah, güneyli ya da kuzeyli, ya zenci, ya Çinli; kendini öbür insanlardan ayıranı değil, onlara yaklaştıranı keşfeder. (…)
Ancak gerçek insan olmak için, kişi, kendi düzmece benliğinden sıyrılmalıdır. Kendi payıma ben, sınırlarla sosyal ve bürokratik geleneklerle kısıtlanmış bir toplumun malı olan İspanyol ressam Miro olmaktan vazgeçmek zorunda kaldım. Başka bir deyişle, anonimliği aramaya mecbur oldum.  (Paris, 1964)

Joan Miro
Gergedan Dergisi, Çev: Sevin Okyay, sayı:6, 1987

Şub
15
2010
0

Bir Üçüncü Gerçeküstücülük Manifestosu ya da Başka Şey İçin Ön Kavramlar (André Breton)

Gergedan Dergisi’nin 1987’de yayımlanan 6. sayısında (Gerçeküstücülük Özel Sayısı’nda) yer alan çeviriye https://zaferyalcinpinar.com/breton3.jpg adresinden ulaşabilirsiniz. Breton’un manifestosunu Ragıp Ege çevirmiş.

Şub
15
2010
0

Şarkıcı Güneşler (René Char)

Akıl almaz yitişler
Kestirilmez rastlantılar
Azbuçuk okkalı mutsuzluklar
Her boy felaket
Suda boğulan ve kömürleşen kıyametler
Bir cinayet gibi görülen intihar
Laf anlamaz yoz kişiler
Başlarına bir demirci önlüğü saranlar
Yüce naifler
(…)
Mapusane ortasında ebegümeci
Mapusane ortasında ısırgan
Mapusane ortasında yapışkanotu
Viranelerde sütlü incir
İflah olmaz suskun adamlar
(…)
Yabansı iş mumyalarının çevresinde ılık hava
hüküm sürüyorlar

René Char
Çeviren: Cemal Süreya

Şub
15
2010
0

Güneşin Alnında Gerçeküstücülük (René Magritte)

(…)
Hemen hemen her zaman sefil bir dünyayı aydınlatmaya yaradı diye güneşin ışığından çekinmek gerekmez. Zihinsel evrenin kendi içine çekilmişliğinde denizkızları, kapılar, hayaletler, tanrılar, ağaçlar, aklın bütün bu nesneleri yepyeni ve çekici çizgilerle canlı ışıkların yoğun hayatına kazandırılmış olacaktır.

(…)
Düzmece gizemlerin karanlığını ışıtmak ve tükenmiş bir geçmişle bağı koparmak üzere, “kara” mizahta hüzünlü ne varsa ona diyalektik bir eylemle karşı çıkıp, başlangıçta güneşi arzulamış olduğumuzu vurgulamak çok önemlidir. Bu kopuş ve aydınlatma zihinsel evren anlayışının zorunlu koşuludur.

René Magritte
(Gergedan Dergisi, Sayı: 6, 1987, Çev: Aydın Uğur)

Şub
14
2010
0

Söyleşi: “Resimlerim Dikenli Yollardan Geçer” (Ody Saban)

Ody Saban’la Selen Akçalı’nın gerçekleştirdiği ve 24 Ocak tarihli BirGün Gazetesi’nde yayımlanan, söyleşiye https://www.birgun.net/report_index.php?news_code=1264338146&year=2010&month=01&day=24 adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
14
2010
0

Geç ve Derin (Paul Celan)

Yaldızlı söylevler denli sinsi başlıyor bu gece.
Elmalarını yiyoruz dilsizlerin.
Yaptığımız,
Yıldızına bırakılmak istenen bir iş
_______________________bizim.

Ihlamurların güzünde durmaktayız, düşünen bir
__________________________bayrak kızılı gibi,
güneyden gelen konuklar gibi, yakıcı.
Ant içiyoruz Yeni İsa adına; tozu tozlarla,
kuşlarla gezgin bir pabucu,
yüreklerimizle sudaki merdiveni evlendirmeye.
Kumun kutsal andını içiyoruz dünyaya,
bilerek, isteyerek,
haykırarak düşsüz uykunun damlarından bunu dünyaya,
sallıyoruz ak düşmüş saçlarını zamanın…

Diyorlar ki: Günah işliyorsunuz!
Evet, biliyoruz bunu,
biliyoruz da ne yapsaydık yani?
Sizler, ölümün değirmenlerinde
öğütür
____beyaz ununu vaadin
koyarsınız kız kardeşlerinizin, erkek kardeşlerinizin önüne-
Biz ak düşmüş saçlarını sallarız zamanın.

Uyarırsınız: Günah işliyorsunuz!
Biliriz bunu biz de.
Gelsin günahlar üstümüze
Gelsin ne kadar varsa
_________bütün uyarıcı işaretler
Gelsin boğuntulu deniz,
dönüşün zırhlanmış rüzgâr darbesi,
geceyarısı günü,
hiç olmamış ne varsa, gelsin!

Gelsin bir de
Bir insan
çıkıp gelsin mezardan.

Paul Celan

(Çeviren: Erdoğan Kul)

Şub
13
2010
0

Umberto Boccioni Kimdir?


“Mızrakçılar”

Umberto Boccioni (1882-1916), geleceğin dinamik teknoloji çağını yücelten Marinetti’nin düşüncelerini görsel sanata uyarladı ve gelecekçiliğin önde gelen kuramcısı oldu. 1910’da başka ressamlarla birlikte çağdaş teknolojinin simgelerinden olan şiddet, güç ve hız kavramlarını yücelten “Gelecekçi Ressamların Teknik Bildirisi”ni yayımladı. Boccioni yapıtlarında endüstrileşmeyi yansıtmaya çalışırken, basmakalıp kent görünümlerinin ötesine geçerek halkın kitlesel duygu ve hareketini vurgulamıştır. “Galeride İsyan” (1910) ve “Kent Uyanıyor” (1910-11) gibi resimleri, Ünanimizm adını verdiği bu kitlesel hareket kavramını en iyi yansıttığı yapıtlarıdır. Aslında Boccioni, gelecekçiliğin iki temel ilkesini sanatında işlemiştir. Bunlardan biri coşkular ile ruhsal sürekliliğin, öbürü de zaman boyutunun tuvale aktarılmasıdır.

“Odaya Açılan Kent”

1910-15 arasında yapılan bütün gelecekçi toplantılara önderlik eden Boccioni, 1913’ten sonra yaptığı eserlerde gelecekçiliğe özgü hareket öğesini vurgulamakla birlikte kübizmin birbiri üstüne binen yüzey tekniğinden de etkilenmiştir.

“Bisikletçinin Dinamizmi”

1912’de Boccioni heykelde cam, ahşap, çimento, kumaş ve elektrik lambaları gibi çok çeşitli malzemelerin kullanılmasını savunan “Gelecekçi Heykel Bildirisi”ni hazırladı. Ayrıca heykellerin parçalarını hareket ettirebilmek için elektrik motoru kullanılmasını, çevreleriyle estetik bütünlük içinde olabilecekleri ortamların yaratılmasını ısrarla savundu. “Şişenin Mekândaki Gelişimi” ve “Mekânda Sürekliliğin Benzersiz Biçimleri” adındaki eserleri en bilindik eserleridir. Buccioni, 1. Dünya Savaşı sırasında bir kazada ölmüştür.

“Şişenin Mekândaki Gelişimi”

*

“Mekânda Sürekliliğin Benzersiz Biçimleri”

***

Şub
12
2010
0

Biter miyiz?

“Gitarın Asi Çocukları” adlı projede yer alan ve Yavuz Çetin‘e ithaf edilen  “Biter miyiz?” adlı sıkı şarkıya https://zaferyalcinpinar.com/bitermiyiz.mp3 adresinden ulaşabilirsiniz. “KAYGI” adlı sıkı grubun bu kaydında gitarlar Süleyman Bağcıoğlu’na ait… Şarkının bestesi ise, sanıyorum, Armağan Sönmez’e ait…

Şub
12
2010
0

Yokuş yukarı tüm yollar…

Kaygı, bugüne kadar seyrettiğim en sıkı gruplardan biriydi. Armağan Sönmez liderliğinde ilerleyen grubun 2003’de dağıldığını öğrendim. Geçenlerde de  Kaygı’nın “Yokuş” adlı şarkısının youtube’a eklendiğini fark ettim. Şarkıyı https://www.youtube.com/watch?v=XMwOXYMb3nY adresinden dinleyebilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com