Ara
21
2010
0

Mitin Yokluğu (Georges Bataille)

(…)
Beyazın içinde, yokluğun sonsuzluğunun aykırılığında, safça canlı ve kördüğüm halinde artık mit olmayan mitler var ve durgunlukları artık kararsızlıklarını açığa vurmaktadır.
(…)
En azından ihtimalin o soluk saydamlığı mükemmel hissin içindeydi: denizdeki nehirler gibi, mitler, süreklilikleri veya geçicilikleriyle, mitin yokluğunda kendilerini kaybettiler: bu onların mahrumiyeti ve gerçeğiydi.
(…)
“Gece aynı zamanda güneştir.” Ve mitin yokluğu aynı zamanda bir mittir: en soğuk, en saf ve tek doğru olan mit.

Georges Bataille
“zygiella notata” Fanzin, Çev: Ayşe Güngör, Sayı:1, s.14

Hamiş: İlk sayısı yayımlanan “zygiella notata” adlı sıkı fanzinle ilgili bazı bilgilere https://zygiellanotata.tumblr.com adresinden ulaşabilirsiniz.

https://29.media.tumblr.com/tumblr_ldjirtmKSC1qfqkflo1_500.jpg
Ara
19
2010
0

“Sadece şiir değil, her şey bir ‘lirik birim’ taşır içinde.” (Turgut Uyar)

(…)
Kendi şiirim üzerine “retorik” geliştirmek zor hatta imkânsız ama şöyle söyleyeyim; şiirin kendi sesi, özgün şairin kendi bulduğu sestir. Bununla birlikte, ne kadar özgün olunursa olunsun, her şiir anlayışı yaygınlaştığında kaçınılmaz bir biçimde kendi retoriğini de alttan alta bile olsa kurar.
(…)
Evet, her kuşak şairaneliği yerer ve kendisi bir şairanelik kurar. Örneğin bizim kuşağımız şairaneliğe karşı olduğu için şairane olmadığını sanıyordu. Oysa şairaneydi ve onun şairaneliği de imgeye çok fazla yaslanmak oldu…
(…)
Sadece şiir değil, her şey bir “lirik birim” taşır içinde. Benim için önemli olan bu lirik birimi coşkunluğa varmadan verebilmek. Ama şiirimi yaparken adını koymuyorum bunun. Ayrıca ben kendi şiirim için bir yöntemi de sözkonusu edemem. Şiir kendini yazdıran bir şeydir. Yazılırken temelindeki imgeleri ya da kavramları alıp başka yerlere götüren bir şey…
(…)
Şiirde hareketlilik birtakım kişiliklerin belirmesine bağlıdır. Eski değerleri sarsan birisi çıkar ya da yeni değerler getiren birisi gelir, ilk hareket belirir. Kişiliğin, tavrın olmadığı yerde durgunluk vardır. Diyelim ki 20 tane yeni şair var; hiçbirinde birşeyi yerinden oynatacak değer konusunda şüpheye düşürecek şiir yok. Böyle bir ortamda şiir üzerine düşünme imkânı kalmıyor.
(…)
Kişilik varolan mükemmellikten kaçınmaktır benim için.

Turgut Uyar
“Sonsuz ve Öbürü”, Haz: Tomris Uyar-Seyyit Nezir,  Broy Yay., 1985, s.103-107

Ara
19
2010
0

Boğaziçi Kitap Fuarı 2010: İnternet Kültür Yayınları Tanıtım Standı’ndan Görüntüler

(T. Günersel, H. İşcen ve C. Mukaddes standımızda…)

Boğaziçi Kitap Fuarı 2010 İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı’nın kapsamına https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=4320 adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
15
2010
0

Boğaziçi Kitap Fuarı: İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı

Bkz:  https://www.facebook.com/event.php?eid=124960777567563

Dünyanın özü kötüdür, “net” ise güzel!

17-22 Aralık 2010 tarihinde şehrin tam kalbinde yer alacak olan Boğaziçi Kitap Fuarı’nda internet kültür yayınları da yer alıyor! Standımıza uğramayı ihmal etmeyin…

Tanıtım kapsamında;

borgesdefteri.blogspot.com, birdirbir.org, altzine.net, futuristika.org, zaferyalcinpinar.com ve tramvayduragi.com ile yaptığımız online yayıncılık merkezli söyleşi çekimlerini izleyebilir;

online yayıncılık üzerine, undomondo.com/etrafta.com,horaley.com, dahke.net, etilenzine.net, resetmagazine.net, ubormetenga.org, kargamecmua.org ve mavimelek.com ile yaptığımız e-posta söyleşilerinin basılı metinlerini arşivinize katabilir;

internet yayıncılığına soyunmuş; edebiyat, sanat, müzik gibi bölümlerden oluşan bir çerçevede, online ifade biçimlerini kendine misyon edinmiş blog/sitelerinin bir derlemesini standımızdaki dizüstülerde inceleyebilir;

incelerken dahke.net/immo ve etilenzine.net/flagg tarafından hazırlanan tanıtıma özel playlist’leri dinleyebilirsiniz.

Yanında flash disk getirenler kazanıyor; blog/site derlemesini, e-posta söyleşilerin pdf’lerini ve playlist’leri kopyala yapıştırıyor!

Çok yaşa web, diril internet!

Boğaziçi Kitap Fuarı İnternet Kültür Yayınları Tanıtımı
Hazırlayanlar: İpek Tuna – Zafer Yalçınpınar
Afiş ve sticker tasarımları: Yavuz Dürüst
Videolar ve basılı metin tasarımları: İpek Tuna
Çekimler ve fotoğraflar: Peri Kazancı
Proje asistanları: Eda Dürüst, Güher Gürmen

Boğaziçi Kitap Fuarı
İstanbul Kongre Merkezi Harbiye
17-22 Aralık 2010
Her gün 10:00 – 20:30
Boğaziçi Suare 20 Aralık 2010 10:00 – 23:00

BKF 2010
https://www.bogazicikitapfuari.com/
https://www.facebook.com/group.php?gid=223976655188%2F
https://twitter.com/bogazicikitap/

Zafer Yalçınpınar
https://zaferyalcinpinar.com/
https://www.facebook.com/profile.php?id=100000252090050%2F
https://www.facebook.com/group.php?gid=157183537464%2F
https://friendfeed.com/evvelfanzin/

İpek Tuna
https://www.facebook.com/fituna/
https://twitter.com/ipektuna/
https://friendfeed.com/ituna/

*borgesdefteri.blogspot.com, birdirbir.org, altzine.net, tramvayduragi.com, undomondo.com/etrafta.com, horaley.com, dahke.net, etilenzine.net, resetmagazine.net, ubormetenga.org, futuristika.org, mavimelek.com ve kargamecmua.org; teşekkürü bir borç biliriz!

*dahke.net/immo ve etilenzine.net/flagg; bir borç + teşekkürler!

* Söyleşi çekimleri için kanatlarını açan Karga’dan Tayfun Polat ve Karga tayfasına, çekimler sırasında gerçekleşen tüm aksiliklere rağmen güne neşe ve emek katan Peri Kazancı, Güher Gürmen, Eda Dürüst ve Sena Başöz’e, tasarımlarıyla projeye katkıda bulunan Yavuz Dürüst’e özel teşekkürler!

Ara
09
2010
0

Haber: “Koleksiyonculuk Kültürü Sorguda”

Bugünkü Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan ilginç haberinin kupürü aşağıdadır:

Ara
07
2010
0

(YENİ), SIKI ve SAĞLAM

Başlangıçta şöyle bir girizgâhı -sizlerin önünde- kendime teslim etmem gerekiyor: İlkece, herhangi bir yayın için tanıtım yazısı yazmak gibi kötü alışkanlıklarım yoktur. Herhalde bu yazının ardından da beş-on sene süresince böylesine tanıtım unsurları ihtiva eden başka bir yazı yazmam. Ve eğer “edebiyat ortalığının liyakatsizleri” olarak tanımladığım “kifayetsiz muhterisler”, Kırmızı Yayınevi tarafından Ekim 2010 tarihinde ilk sayısı yayımlanan (Yeni) adlı sıkı ve sağlam dergiye -diğer iyi şeylere yaptıkları gibi- sessizlik suikasti ya da sinsiyet uygulamaya çalışmasalardı şu an okumakta olduğunuz bu yazıyı da kaleme almak zorunda kalmazdım. Aynı zamanda bu yazı, son yıllarda edebiyat ve yayıncılık uzamında boy göstermeye çalışan tüm fetbazlara ve fason dergilere “karşı” oluşmuştur. Yani amacım sadece (Yeni) adlı derginin sıkılığını ortaya koymak değil.

Her şeyden önce (Yeni)’nin “Yenilik” kavramının arkaplanını bilerek yola çıkmış olması beni sevindiriyor; çünkü arkaplanda yer alması gereken “farkındalık” olgusu çoğu derginin ilk sayısında es geçilmiştir. Örneğin, zamanında, Öteki-Siz adlı dergi 1980’den 2003’e kadar yayımlanan edebiyat dergilerinin açılış yazılarını inceleyen özel bir sayı yayımlamıştı. Bu özel sayıda derlenen açılış yazılarını incelediğimizde 1980 sonrası yayımlanan hemen hemen tüm edebiyat, düşün ve sanat dergilerinin tarihsel bir “farkındalık” eş(l)iğinde yola çıkmadığını, çıkamadığını görürsünüz. (Yeni)’nin editörü İsmail Ertürk ise derginin açılış yazısında içinde bulundukları tarihsel ve çevrimsel özelliklerin ayrıntılarını vererek, (Yeni) adlı derginin uzgörüsünü oluşturacak öğeleri, eş(l)ik ettiği farkındalığı uzun bir yazıyla bize iletiyor:

“Avrupa değerlerinin evrenselliğini yitirdiği görüşünün yaygınlık kazandığı bir yüzyıla girdik.(…) Öte yandan, ne Çin, ne İslam ne de bir başka kültür dünyasının, yakın zamanda, Batı’ya seçenek olamayacağı da açık. Batı, bir değerler bunalımında olmasına karşın, iletişim teknolojisinde devrimsel denecek yeniliklerle küresel sanal toplumlar yaratıyor; bilginin internet ortamında, yazıyla ve imgeyle saklanması, dolaşıma sokulması alanlarında yeni bir kültür süreci başlattı.(…) Türkiye’deki değer ve kültür çalkantılarını, korkutan kurumsal sallantıları; Batı değerlerinin zayıflamış olmasını; sınırların, dostluk ve düşmanlıkları yeniden çizmesini güvenilir uygarlık zemininin kayganlaştığı bir döneme rastlıyor olmasından bağımsız düşünemeyiz.”

Dergicilik tarihimizde benzer bir farkındalık bilinciyle –ne yaptığını, ne yayımladığını, ne söylediğini, neyi savunduğunu, nerde olduğunu, nerde yaşadığını, nereye varacağını bilmek sorunsallarıyla- yazarlarını buluşturmayı, birleştirmeyi başaran başka dergiler de olmuştur: Yeni Ufuklar (1952), Yenilik (1953), Yeni Dergi (1964) böylesi dergilerdir. Bu dergiler dönemlerinin bağlamsızlığına, tözsüzlüğüne, keşmekeşliğine, nefret suçlarına, dezenformasyona ve tüm bunlardan beslenen liyakatsizlik ile cehalete karşı bir “sağlam duruş” olarak yayımlanmışlardır. Bu kapsamda düşünüldüğünde dönemlerinin en sıkı dergileridir. Ayrıca, söz konusu dergilerden yetişen isimler bir kuşak sonra edebiyat ve düşün dünyasının mihenk taşları olmuşlardır. Şimdi bugün, (Yeni) adlı dergi de böyledir, böyle bir çizgiden yola çıkmıştır. Hiç çekinmeden söylüyorum, hatta tekrarlıyorum; (Yeni), içinde bulunduğumuz dönemin mihenk taşı olmaya aday tek dergidir.

(Yeni)’nin yayın kurulunda Oruç Aruoba (ki ustamdır), Ali Cengizkan, Oğuz Demiralp, Orhan Tekelioğlu, Gündüz Vassaf gibi isimleri görüyoruz. Bu insanlar edebiyat ve düşün dünyasında “seçkinci” olarak tanınırlar. Daha doğrusu başkaları tarafından hileli bir şekilde “seçkinci” olarak mimlenmişlerdir. Aslında “seçkinci” değillerdir; bu isimleri en uygun ve gerçek tabirle “yetkinci” ya da “yetkinliğe önem verenler” olarak düşünmeliyiz. Yetkinlik, onlar için “töze temas edebilmek”ten geçer. Nihayetinde (Yeni)’nin yayın kurulunun “retorik arsızlığı”nı sevmeyen ve “külyutmaz” diyebileceğimiz insanlardan oluştuğunu ifade etmeye çalışıyorum.

(Yeni)’nin ilk sayısı “Kriz” üstbaşlıklı bir dosyayla yayımlanmış. Dosya kapsamında sıkı sosyolog Immanuel Wallerstein ile “Ekonomik Buhranın Anlamı Üzerine” gerçekleştirilmiş bir söyleşi hemen dikkati çekiyor. Söyleşiyi gerçekleştiren Banu Güven, Wallerstein’a sormuş: “Yeni bir dünya jeopolitik düzeninden bahsediyorsunuz. Bu düzen çoktan kuruldu mu yoksa?” Wallerstein da cevaplamış: “Evet, hem de düzensiz bir şekilde. Artık, egemen güce sahip değiliz, bu nedenle de dünya üzerinde 8-10 bölge güç merkezi haline geldi. Bunların hepsi de birbiriyle olası ittifaklar kurmaya çalışan güçler. Güvenilir değiller. Bir gün biriyle ertesi gün bir başkasıyla birlik olabilirler. Er ya da geç bir düzene oturacaktır. O zaman resmi daha net görürüz. Çokuluslu bir durum söz konusu.” Wallerstein söyleşisinin ardından “Krizden bir yaşama kültürü çıkar mı?” sorgusu üzerine Oruç Aruoba, Soli Özel, Ekrem Işın, Betül Çotuksöken, Enis Batur ve İsmail Ertürk’ün katıldığı bir konuşma/tartışma yer alıyor. Tartışma/konuşma Nermi Uygur’un “Bunalımdan Yaşama Kültürü” adlı kitabı ekseninde başlıyor ve kriz kavramının dehlizlerinde dolaşıyor. Tartışmanın bir yerinde Oruç Aruoba şöyle diyor:

“Olgusal olarak nasıl başladı bu kriz? Mortgage meselesiyle başladı, değil mi? Şimdi öznellik-nesnellik açısından Mortgage’ın temelindeki ekonomi, değer gibi anlayışlarına bakmak lazım. (…) Şu anda üretmekte olduğun değerin üstünde bir değere sahip olabilirsin, ben sana onu vereceğim diyorsun. Mesela adamın ne bileyim aylık geliri 1000 dolar, sen ona diyorsun ki, o 1000 dolarınla sana 70000 dolarlık bir ev vereceğim. Dolayısıyla, ona hangi nesnel yaklaşımı veriyorsun? O da diyor ki, bak 1000 dolara 70.000 dolarlık bir ev alabiliyorum. İcabında da ilerde satarım diyor -100.000 dolara! İyi iş diyor. Üretmediğin, o anda sahip olmadığın bir değerin üstünde bir değere sahip olabiliyorsun. Anlayış bu mu en temelde?! Çuvallayan, çöken anlayış bu.”

Derginin ikinci sayısının dosya konusu ise “Kültür Endüstrileri” olarak belirlenmiş. Delicesine bir merakla bekliyorum bu dosyayı…

(Yeni)’nin ilk sayısında başka birçok şeyin yanısıra Dağlarca’nın daha önce yayımlanmamış iki şiiri, Özer Sayın tarafından İlhan Berk’le gerçekleştirilmiş “Evler tüm dünyayı içine alabilen hapishanelerdir” başlıklı bir söyleşi de bulunuyor. Bunlarla birlikte, sıkı bestekâr İlhan Usmanbaş’ın 1962 tarihli çok ilginç bir yazısı (yeni)den yayımlanmış dergide… İlginçtir Usmanbaş, 1962’de, Opus adlı müzik dergisindeki yazısını şöyle bitirmiş: “Demek, daha uzun süre, ortak değer yargıları ortamını yaratmaya çabalayacağız.”

Sonuçta (Yeni)’yi takip etmek için benim elimde birçok “gerçek neden” var. Ama en sevdiğim gerekçem şu: (Yeni) adlı derginin, “Yedi Sekiz Hasan Paşa”ya benzer bir şekilde edebiyat ve düşün tarihine adını geçirmeye çalışanları önemsizleştireceğini düşünüyorum. Hatta şu son 4-5 senede köşe kapan, cukkalayan bazı “Yedi Sekiz Hasan Paşa”ların köşelerini de yıkacaktır.

Zafer Yalçınpınar
Karga Mecmua, Aralık 2010

Ara
06
2010
0

“EXPRESS”, “ROLL” ve “BİR+BİR” Arşivi

eXpress, Roll ve Bir+Bir adlı sıkı dergiler, yayımlanmış sayılarını pdf biçeminde internete taşıyor: https://birdirbir.org/

Ara
03
2010
0

“Her yapıtın tarihinde ölü noktalar olabilir.”(Bilge Karasu)

Gösteri Dergisi’nin Nisan 1981′de tarihli 5. sayısında Bilge Karasu ile Füsun Akatlı’nın gerçekleştirdiği söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/bilgekarasusoylesi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
01
2010
0

“Şiirde şairane’ye hep karşı oldum…” (Turgut Uyar)

Gösteri Dergisi’nin Nisan 1981’de yayımlanan 5. sayısında Turgut  Uyar ile Tomris Uyar’ın gerçekleştirdiği bir söyleşiye rastladım. İşbu ilginç söyleşinin tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/uyarlarsoylesi.jpg adresinden ulaşabiliirsiniz.

Ara
01
2010
1

Boğaziçi Kitap Fuarı: “İstanbul’un tam kalbinde kelimelerin izinde…”

İş çıkışı bir kitap fuarını gezerek günü geri kazanmak istemez misiniz? Ya da öğlen arasını yayın dünyasının gizeminde değerlendirmek? Öyleyse bu tarihi not edin; 17-22 Aralık 2010.

Boğaziçi Kitap Fuarı, Harbiye’de konuşlanmış İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek olan yepyeni bir fuar. “Gelenek Gelecek” teması çerçevesinde pek çok etkinliğin gerçekleşeceği fuar, her gün 10:00 ve 20:30 arasında ziyaret edilebilecek, 20 Aralık 2010 Pazartesi akşamı 23:00’a kadar da açık olacak; Boğaziçi Suare’ye davetlisiniz.

Yerli ve yabancı yayınevleri, yazarlar, akademisyenler, üniversite kütüphaneleri ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın katılımıyla gerçekleşecek olan Boğaziçi Kitap Fuarı’nın amacı tarihsel geçmişi, ekolojik yapısı, jeopolitik konumu ile dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan İstanbul’un merkezinde, yazınsal alanda üretici olan yerli ve yabancı her kesimin kentlilerle karşılaşmasını sağlamak, iletişim ve etkileşimine olanak vermek ve sonunda üretim sürecine katkıda bulunacak bir platform yaratmak.

İlk yılında Japonya’yı misafir ülke olarak ağırlayacak olan fuar, kendisini öncelikli olarak kültürel bir alan olarak tanımlıyor. E-kitapların, e-kaynakların, e-yayınların, sahafların, fanzin gibi alternatif yayınların da yer alacağı fuar hakkında organizasyondan Funda Önkol ile konuştuk. Her dilden eserlerin de yer alacağı fuar gibi aynı dilden konuşmanın keyfine vardık; burada güzel insanların farkına vardık…

Zafer Yalçınpınar: İlki düzenlenecek olan Boğaziçi Kitap Fuarı’nın “Burada değerli kitaplar vardır” mottosuyla yola çıktığını görüyoruz. Fuarı diğerlerinden farklılaştıran bazı unsurlardan bahseder misiniz? “Değerli Kitap” derken işaret ettiğiniz şeyler nedir?

Funda Önkol: Bu motto aslında bizim değil, biz yalnızca alıntı yaptık. “Burada değerli kitaplar vardır” Osmanlı Kütüphaneleri’nin giriş kapılarına yazılan bir ibare. Bilginin değerini bilenler için kitap kutsaldır. Burada fuar kapsamındaki pek çok çalışmada rastlanacağı gibi, unuttuğumuz değerlerimize atıfta bulunarak onları toplumsal hafızamızın derinlerinden alıp yüzeye çıkarmaya çalışıyoruz.

Bizim yaptığımız işin merkezinde kitap var; yani en değerli olan. Bunu şöyle açabilirim: Dünyada kitap fuarlarını düzenleyenler fuarcılık şirketleri. Türkiye’de de böyle. Yani fuarcılık şirketi bugün kitap fuarı, yarın plastik fuarı, sonraki gün mobilya fuarı düzenliyor. Oysa ki, bizim kurgumuz bunun tam tersi. Biz yalnızca kitap fuarı yapmak için fuarcılık şirketi kurduk; ana ilgimiz fuarlar yapmak değil, kitap fuarı yapmak.

Benim inancım; sosyal olarak son derece yakınlaşan dünyada bundan sonraki dönemde, böyle ruhu olan ve adanılmış işlerin başarılı olacağı yönünde. Genel olarak tüm dünyada kitap fuarlarına ilginin hızla azalmasının, fuarcılık şirketlerinin dönüşerek bu değişime hızlı uyum gösterememesinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Bizim diğer kitap fuarlarından temel farkımız bu olacak. Bu temel fark netice olarak tüm detaylara da nüfuz etmiş durumda.

İpek Tuna: Fuarın adını ilk duyduğumda aklımda, artık pek de dikkat etmediğimiz “Boğaziçi”nde, bir fuarın, yaşadığımız bu kaotik ama güzel şehirin bir süredir hızla kaybettiği özelliklerine yeni bir artı olacağı canlandı. Eski şarkılardan, şiirlerden esen bir hissiyat. Fuar, tıpkı Boğaziçi gibi dolaysız bir bilgi aktarımı sunmaya hazır mı?

F.Ö.: Boğaziçi derken; bu su yolunun gerçekten de ortak hafızamızda çok gerilere itilimiş mitolojik, jeolojik, tarihi ve ekolojik izlerine atıfta bulunmak istedik. Görünmeyeni ya da görmezden gelineni biraz da olsa görünür kılarak yeni değerlerin filizlenmesine katkıda bulunmak bizim için önemli. Yol göstermekten ziyade, yola çıkmaya niyetli olanlara mümkün oldukça çok seçenek sunmak istiyoruz. Sanırım bu da en dolaysız, en özünde bilgi aktarımı demek.

Z.Y.: Fuarın içerdiği yeniliklerle “kültür endüstrisi”ne karşı bir tepki olarak yola çıktığını söyleyebilir miyiz?

F.Ö.: Bir açıdan öyle. Boğaziçi Kitap Fuarı’nda çokça alternatif çalışmaya yer veriyoruz. Aşina olduklarımız ve yıldız olanların yanında, görünür olmayan pek çok yayını, akademisyeni, yazarı, yayıncılığa ve kitaba emeği geçmiş kahramanları sahneye çıkarıyoruz.

Gündelik hayatlarımızda müthiş bir bilgi bombardımanı altındayız. Hızla giden bir trenin penceresinden dışarıyı seyrederken gördüğümüz, formunu tam da algılayamadığımız cisimler gibi, bilgiler de zihnimizin penceresinden gelip geçiyor. Bizde en çok yer edenler, en çok tekrarlananlar yani en çok reklamı yapılanlar. Kimse dönüp, kompartmanda karşısında oturan yolcuya bakmıyor. İşte biz katılımcıları pencerenin dışındaki noktalara da bakmaya davet ediyoruz.

Diğer kitap fuarlarında yer verilmeyen fanzinlere, e-dergilere, kâr amacı gütmeyen özgür neşriyata elimizden geldiğince alan açıyoruz. Binlerce izleyicisi olan bu çalışmaların, kendileri de mevcut “kültür endüstrisi”nin parçası olmayı tercih etmeyen adsız yaratıcılarını tanıtmaya çalışacağız.

İ.T.: Fuar için “anarşist bir kitap fuarı” diyebilir miyiz? Fuarın bölümleri ve katılımcıları, önem verdiğiniz kriterler, değer verdiğiniz yayın kaynakları bu düşünceye itekliyor. Karşılaştığınız zorluklardan biraz bahseder misiniz?

F.Ö.: Bu sıfat çok iddialı olur. Bu çağda, bu dünya düzeninde gerçek bir anarşist olmak mümkün mü? Sonunda, fuar düzenlemek için pek çok yasal zorunluluğu yerine getirmek gerekiyor. Nitekim bu işi yapmak için bir şirket kurmak da bu zorunluluklardan biri. Sonra fuar düzenleme yetki belgesi almak, fuarı TOBB listesine kaydettirmek gibi resmi işlemler var.

Hal böyleyken, teknik olarak anarşistlikten söz etmek güçleşiyor. Ama yine de belirttiğiniz gibi, içerdiği konular, konukları, köklendiği noktalar bugüne kadar alışılmış olandan uzak. Kabul edilmiş ve alternatifsiz gibi görünen ana akışın dışında, yeni akışları zorluyoruz. Ziyaretçileri fuar alanına giriş anından itibaren başka tür bir dünyanın içine sokmaya çalışıyoruz. Fuar alanına girenler yalnızca daha ucuz kitap alıp gitmekle kalmayacak…

Şaşırtıcı bir şekilde karşılaşacağı haikular, yaratıcı düşünceyi tetikleyici atölyeler, performanslar katılımcılara alternatif yaklaşımları tanıştıracak. Toplumları kültürel alanda ilerleten, marjinal diye nitelediğimiz, kenar çizgilerini zorlayan, sınırları öteleyen, itekleyen çalışmalardır.

Dönüşüm zor ve kimi zaman da ürkütücü bir şey. Özellikle Türk insanının derininden gelen şüpheci ve güvensiz yaklaşımı her konuda olduğu gibi bu fuarda da sorun oldu. Ancak ben gelecek yıl bu sorunu aşacağımıza inanıyorum.

Z.Y.: Fuarda internet sitelerine, fanzinlere yani özgür neşriyatlara da yer veriyorsunuz. Sanırım geleceğin, internet yayıncılığında ve özgür neşriyatlarda yuvalandığına inanıyorsunuz…

F.Ö.: Umberto Eco İskenderiye Kütüphanesi’nin açılışında yaptığı konuşmada üç tür hafızadan söz ediyor; organik, mineral ve bitkisel… Organik hafıza beyinlerimiz, mineral hafıza önceki bin yıllarda üzerine işaretlerle yazılan tabletler ve taşlardı, bugün ise bilgisayarlardaki silikon. Bitkisel hafıza ise, papirüsten başlayarak günümüzde kitap yayıncılığında kullanılan çeşit çeşit kâğıtlar. Ben de silikon hafızanın pek çok pratik üstünlüğü ve kolaylığı olsa da, bitkisel hafızanın vazgeçilmez olacağını düşünüyorum.

Ancak özgür ortamda, son derece ucuz maliyetlere, hatta şu anda bloglar, blog tabanlı siteler sayesinde yalnızca zamanınızı yatırarak yaratabileceğiniz silikon yayınların, kesinlikle yeni düşüncelerin kaynağı olacağına inanıyorum. Yeniçağların önemli yazarlarının bu mecralardan çıkacağını düşünüyorum. Diğer yandan da, bu tür yayınların kitap okuma alışkanlığını olumlu yönde etkileyeceğine inanıyorum. Ülkemiz gibi kitap okuma alışkanlığının son derece düşük olduğu bir ülkede bu tür kaynaklar insanları kesinlikle kitaplara yöneltecektir. Kitap vazgeçilmez olandır.

İ.T.: Boğaziçi Kitap Fuarı’na gelen kitlenin beklentisi nasıl olmalı? Sizin gelen kitleden beklentileriniz nelerdir?

F.Ö.: Ziyaretçiler mümkünse hiçbir beklentiyle gelmesinler. Yalnızca “merak”larını yanlarını almayı unutmasınlar. Bu arada, bana böyle güzel ve incelikli sorular sorarak bu kitap fuarının ortaya çıkmasına neden olan düşünceleri ve duyguları irdeleme olanağı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

Z.Y. & İ.T.: Biz çok teşekkür ederiz…

Boğaziçi Kitap Fuarı İlgili Bağlantıları:

Boğaziçi Kitap Fuarı: https://www.bogazicikitapfuari.com/
Online fuar davetiyesi: https://www.bogazicikitapfuari.com/index.php?do=InvitationForm
BKF Twitter: https://twitter.com/bogazicikitap
BKF Facebook grup: https://www.facebook.com/group.php?gid=223976655188

Ara
01
2010
0

“Yer6 Hafıza” Projesi Üzerine…

Birgün Gazetesi’nde Janset (Karavin)’in “Yer6 Hafıza” adlı projesi hakkında ayrıntılı bir yazı yayımlandı. Yazıya https://www.birgun.net/culture_index.php?news_code=1291129118&day=30&month=11&year=2010 adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
29
2010
0

“Sonunda baktım ki o dil de şiirin dışında değilmiş meğer.” (İlhan Berk)

(…)
Özer Sayın:
“Nesneler, imgeler gibi şairlere verilmiştir ama korku saçarlar. Bunu hep yaşadım,” diyorsunuz…
İlhan Berk: (…)Ev garip bir varlıktır; ne kadar kaçarsanız kaçın sizi her yerde bulur. Ev o kadar büyük bir kavramdır ki tüm dünyayı alabilir içine. Ancak, “ev” sözcüğünün içinde sıkışabilirsiniz  de çünkü ev aynı zamanda bir hapishanedir.
Bazen sözler değil, birtakım denklemlerle ilgilenirim, çünkü çok açık bir şekilde kendini ifade edebilir. Şiir ve düzyazı dışında kendini en iyi ifade edenler denklemlerdir.
Sanıyorum ki ev tek başına yaşayamadığı için canı sıkılmaktadır. Birçok insanın evinin olması, ayrı bir sıkıntı kaynağıdır. Evi olan, sıkıntısını da içinde taşıyor demektir. İnsani bir baskıdır bu…
(…)
Özer Sayın: Nesnelerle ilgili şiirlerinizin bazı kısımları düzyazıya dönüşüyor. Hatta bir felsefe metnine yaklaşıyor.
İlhan Berk: Evet, şiirlerim zaman zaman felsefe metinlerine iyice yaklaşıyor. Nesneleri yazmak istediğimde, ilk olarak nasıl bir dil kullanacağımı düşündüm. Ve nedense şiir dili ile değil de düzyazı kullanılması gerektiğine inandım. Elimden geldiğince şiire yaklaşmamasını istedim, çünkü anlatmak istediğim, nesnenin şiir dışındaki durumuydu. Bunu gerçekleşttirecek dili de düzyazıya yakın bir dille buldum. Ancak, sonunda baktım ki o dil de şiirin dışında değilmiş meğer.
(…)

(yeni) Dergisi, Sayı:1, 2010, ss.189-190

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm İlhan Berk ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

“Köprü” (İlhan Usmanbaş)
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=4199

Kas
29
2010
0

“Köprü” (İlhan Usmanbaş)

Sıkı besteci Usmanbaş’ın “Köprü” adlı yazısı ilk önce “Opus” adlı derginin 1962’de yayımlanan ilk sayısında yer almış… Yazı, güncelliğini ve uzgörüsünü koruduğu için olsa gerek, Eylül 2010’da yayın hayatına başlayan “(yeni)” adlı sıkı ve sağlam dergi de işbu yazıya ilk sayısında yer vermiş… Yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/usmanbaskopru.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Hamiş: Birtakım “Yedi Sekiz Hasan Paşa’lar” (yeni) adlı dergi üzerine “ileri-geri-geri-ileri” konuşmaktalar… Diğer taraftan, başka türlü Yedi Sekiz Hasan Paşa’lar ise (yeni)yi yok saymak, (yeni) üzerine sessizlik suikasti uygulamak için susmaktalar. Her iki Yedi Sekiz Hasan Paşa taifesine de cevap olsun diyedir, (yeni) dergisi üzerine bir yazı kaleme almaktayım. Yazı, Karga Mecmua’nın  Aralık sayısında yayımlanacak…(Zy)

Kas
19
2010
0

Yazarın Uğraşı (Elias CANETTI)

Tan Dergisi’nin Aralık 1982 tarihli 8. sayısında Ahmet Cemal’in çevirisiyle yayımlanan “Yazarın Uğraşı” adlı yazının tam metnine https://zaferyalcinpinar.com/yazarinugrasi.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
17
2010
0

491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)

491 MÖS! (Müzayede Özel Sayısı)

“Yoksulluğun harçlığından denkleştirilmiş duhuliyedir en iyisi!”

https://zaferyalcinpinar.com/491mos.pdf

*

Yokoluşlarının ağıtını yazan o kifayetsiz muhterislerle
senin ilgilenmeyişinin 2010’daki  yüzüdür 491
DÖRTDOKUZBİR “Evvel Fanzin” cakasıdır ve Kadıköy tribidir.

491‘in tüm sayılarını https://zaferyalcinpinar.com/491.html
adresinden indirebilirsiniz.
(E-posta: dortdokuzbir@gmail.com)

Kas
09
2010
0

Biri: 7

Biri Dergisi’nin 7. Sayısı Yayımlandı…

Bkz: https://biridergisi.blogspot.com/

Dergiyi şu mekânlarda bulabilirsiniz:

İSTANBUL, BEYOĞLU: Mephisto, Pandora, Simurg (Kivi)
İSTANBUL, KADIKÖY: Mephisto, Penguen, Seyhan, İmge
ANKARA: İmge (her iki şubesinde), Tan, İlgim Ajans (Yüksel Cad. No: 36/2; Çağdaş Asan: 0.535.2120875)
İZMİR, ALSANCAK: Kitapsan
ADANA: Kitapsan, Karahan (Baraj Yolu şubesi); BURSA: Ezgi; DENİZLİ: Yaprak; DİYARBAKIR: Kafka; ESKİŞEHİR: Adımlar; KONYA: Kitapsan; LEFKOŞE: Işık; MERSİN: Kitapsan

biridergisi@hotmail.com

Kas
05
2010
0

291’den Görüntüler…

Francis Picabia, John Marin, Picasso, Maurice de Zayas gibi isimlerin New York’ta  5. Cadde’de çevrelediği galeri 291, Mart 1915 ile Şubat 1916 tarihleri arasında “291” adlı bir dergi yayımlamıştır. 12 sayı boyunca yayımlandığı düşünülen, gerçeküstücü ve dadacı eserlerin yer aldığı bu özel derginin editörlüğünü Alfred Stieglitz üstlenmiş. Ardından Francis Picabia, 1917’de zengin bir şair, araştırmacı ve koleksiyoncu olan Walter Arensberg ile birlikte 291’in devamı olan “391” adlı dergiyi yayımlamaya başladı. Daha önce Evvel Fanzin’de 391’in kapak görüntülerinden bazıları paylaşmıştım. Şimdi de 291 adlı dadacı dergiden bazı görüntüleri aşağıda paylaşıyorum. Bu paylaşımı 491‘in müzayede özel sayısı için bir ısınma turu olarak düşünebilirsiniz. (Zy)

***

Picabia’nın 391 için hazırladığı kapak çizimlerinden  biri ya da “Thermométre Rimbaud


Kas
04
2010
0

“Canım kahve istemedi.” (Yaşar Nabi)

60’lı yıllardır. “Erol T.” adlı bir hukuk öğrencisi Yaşar Nabi’nin Cağaloğlu’ndaki bürosuna gider. Kızgındır, öyküsü Varlık’ta yayımlanmamıştır. Hesap soracaktır. Yaşar Nabi odasındadır; Yeni Harman sigarasıyla boğulmuş, kapalı pencereli odasındadır. Yaşar Nabi birkaç saat beklettikten sonra, bir el işaretiyle Erol’u karşısına çağırır. “Öykünü basmadım…” der. “Çünkü kurşun kalemle yazmışsın. Ama öykünü okudum. Eğer bir öyküyü okuduktan sonra canım kahve  istemezse o öykü henüz tam değildir. Zamanın var, daha çok çalış. Bir de yazdıklarını daktilo et de öyle gönder.” diye bitirir.

Editörlük teraneleri, bugün, 2010’da, hâlâ böylesine devam etmektedir.

Zy

Eki
31
2010
0

Arthur Rimbaud’nun Illuminations’unda ve Ece Ayhan’ın Bakışsız Bir Kedi Kara’sında Ateş Diyalektiği (Yavuz Kızılçim)

Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yabancı Diller Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Kızılçim, Arthur Rimbaud ve Ece Ayhan arasındaki benzeşimler ile farklılaşmaları Gaston Bachelard’ın “ateşin psikanalizi” adlı yapıtı çerçevesinde incelemiş…  Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’nin 2008’de yayımlanan 11. cildinde yer alan yazının pdf biçemine https://e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/SBED/article/view/496/489 adresinden ulaşabilirsiniz.

(…) Gerek Rimbaud’da, gerekse Ayhan’da ateş diyalektiği üzerine kurulu yapıların sıklığı ve baskınlığı doğal olarak bizi, onları bu bakışla incelemeye yöneltti. Ve her iki yazarın da ateş üzerindeki ısrarı bu çalışmanın Bachelard’ın yöntemiyle çözümlenebilirliğini gösterdi. Nesnel bir bilginin ruh çözümlemesinde bu kadar karmaşık yapının ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilir ? Bachelard, karmaşadan söz ederken sürekli olarak bir nesnenin kendi içinde yanmasına vurgu yapar, bu vurgu süreklidir; çünkü, yaşamın bizzat kendisi kesintisiz bir sürekliliği dayatır: bir kartal her gün gelir ve Prometheus‘un ciğerini parçalayarak yer; Kartalın her gün gelişi ve ciğerin sürekli yeniden yaratılması, ateş diyalektiğindeki sürecin katlanarak çoğalmasını simgeler. Her iki şairden seçtiğimiz örneklerde gözlemlediğimiz kadarıyla ateş çoğalır ve çoğaltır; çünkü, her koşulda kuşatıcı ve kapsayıcıdır; hiçbir şey ateşin kendine özgü değiştirici ve dönüştürücü niteliğine zarar veremez. Ateşin bu anlamda kullanımı yok etmek ya da yok olmak eylemleriyle aynı anlama gelmektedir. Ateş hem var edici, hem de yok edici bir nesnedir; asıl düşünce soğuk/sıcak derinlikte ve tam anlamıyla dile getirilmemiş sözlerde ve anlatımlarda gizlidir.

Yavuz Kızılçim

Eki
30
2010
0

“Desen Bir Bütün, Öncesi Sonrası Yok!..” (Tiraje Dikmen)

(…)

Tiraje Dikmen: Benim desenlerimde anın ‘heyecanı’ hızla dışa yansıyor; spontane olarak. Konuların farklılığı, hareketi ve hızı değiştirmiyor. Michaux desenlerinde ’düşüncesini’ çiziyor, cerebrale olarak. Düşüncesi: Hız. Jean-Dominique Rey’in kitabındaki söyleşisinde Michaux diyor ki: “Resim ve heykel hâlâ ortaçağın yavaşlığı içindeler. Oysa günümüz hızı konuşuyor. Kapımdan çıkar çıkmaz hız dünyasının içinde buluyorum kendimi. Hız devrimizin esaslı bir fenomeni olduğu halde, hızla ilgilenen ressamların bu kadar az sayıda olmasına her zaman şaşırıyorum. Uzun süre yalnız suluboya kullandım; çok hızlı bir medium. Mürekkep çok hızlı gitmeyi sağlıyor; hatta akrilik daha da hızlı.”

Bu açık farklılığa rağmen, yüzeysel de olsa, dış görüntüdeki bu benzerlik nereden geliyor? Herhalde, tek ortak yanımız olan yaşadığımız dünyadaki ’Hava’dan! Haberleşmenin büyük hızıyla giderek yoğunlaşan bu hava, dünyayı küçülttü. Aslında küçük bir dünyada yaşıyoruz. Bir küçük mekanda gibi. Üstümüzde esiyor hepimizi içine alan bu Hava. Hız ve hareket de onun içinde!
(…)

Ali Artun’un Tiraje Dikmen’le gerçekleştirdiği ve Aries Dergisi’nin Temmuz-Ağustos 2003 tarihli 3. sayısında yayımlanan söyleşinin tam metnine https://www.aliartun.com/content/detail/35 adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
29
2010
0

Yeni Dergi: “Yeni”

Sonunda, gerçekten “yeni” diyebileceğimiz sıkı ve vizyoner bir dergi “Yeni”, Kırmızı Yayınları tarafından yayımlanmaya başladı…

Bkz: https://www.kirmiziyayinlari.com/productDetail.asp?id=221&kat_id=39

Ideefixe Bağlantısı: https://www.idefix.com/kitap/yeni-dergi-sayi-1-kolektif/tanim.asp?sid=B1CGETSJJ3KF1WMII482

Eki
24
2010
0

1979’da Ece Ayhan’la Söyleşmek (Arslan Kaynardağ)

“Somut” adlı derginin  Kasım 1979’da yayımlanan 11. sayısında Ece Ayhan’la gerçekleştirilmiş bir söyleşinin ilginç notlarına rastladım… Arslan Kaynardağ’ın kaleme aldığı notlara https://zaferyalcinpinar.com/eceayhankonusma.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
20
2010
0

fmag: içerik platformu

Muhteviyat, altZine, Futuristika! ve GriZine kolektif atölye çalışmaları 23 Ekim, 06 Kasım, 27 Kasım ve 07 Aralık tarihlerinde DEPO’da gerçekleşiyor.

Türkiyeʼnin genç dijital bağımsız yayınlarından GriZine, altZine, Futuristika! ve Muhteviyat’tan oluşan fmag: içerik platformu, Aralık ayındaki GriZine 1. yaş etkinliklerinin ilk ayağını gerçekleştiriyor. fmag: içerik platformu, DEPO’da atölye çalışmaları ile yer alacak.

Atölye çalışmalarının ayrıntılı programına https://www.grizine.com/fmag/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com