(…)Endüstrileşmenin Birinci Dalga’yı ve ilkel toplumları ezişi her zaman için midemi bulandırmıştır. Savaşı kitlesel boyutlara taşıması, Auschwitz’i kurması, atom bombasıyla Hiroşima ve Nagasaki’yi yerle bir etmesi, İkinci Dalga’nın bağışlanamayacak eylemleridir. Kültürel açıdan burnundan kıl aldırmayan tavrı ve dünyanın geri kalan bölgelerini soymayı kendine hak bilmesi, beni utandırıyor. Varoş mahallelerde insan enerjisinin, hayal gücünün boşa harcanışını ve psikolojik bunalımları izlerken üzülmemek imkansız. (…) Endüstri uygarlığını ayakta tutan roller yapısının parçalanması gibi baskılar bir noktada toplanınca, tüm yapılar içinde en narin olanı, yani kişiliğimiz çöküyor. İkinci Dalga uygarlığı son günlerine yaklaşırken, bu gerçek, kişilik bunalımını her yerde görülen modern bir salgın hastalık yaptı.
Günümüzde milyonlarca insan kimliğini yeniden biçimlendirmek için çırpınıyor, sinemaya ve tiyatroya gidiyor, roman okuyor ve gerçekten etkili olup olmayacağını bilmeseler bile, kişisel gelişim kitaplarını susuz yutuyorlar. (…) Bu kişilik bunalımlarının en tuhaf örnekleri, dünyanın endüstri açısından en ileri İkinci Dalga ülkesi olarak sayılabilecek Birleşik Devletler’de görülür.(…) Günümüzde içinde bulundukları durumu geride bırakmak ve yeni bir hayata başlamak için her şeyi yapabilecek durumdalar; hem de olmadıkları bir şey olmak için. İşlerini, eşlerini, sorumluluklarını ve rollerini değiştirmek istiyorlar. (…)
Alvin Toffler
Üçüncü Dalga, Çev: Selim Yeniçeri, Koridor Yay. ss. 158-160