Mar
22
2007
22
2007
P’enis Batur mu?
Sabah Gazatesi / 22-3-07
P’enis Batur mu?
Edebiyat çevreleri, normalden büyük penise sahip bir adamın hayatını anlatan “P’ENİS” isimli romanı, ünlü eleştirmen ve yazar Enis Batur’un yazdığını iddia etti.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan “P’enis” isimli romanın yazarının ünlü yazar ve eleştirmen Enis Batur olduğu öne sürüldü. Penisinin boyu 32.5 santimetre olan bir adamın başından geçenlerin anlatıldığı romanın kapağında çok büyük bir “P” harfi bulunuyor. Bu harfin hemen altında ise “ENİS ROMAN” yazıyor. Harfler birleşik söylendiğinde ise kitabın ismi “Penis Roman” olarak okunuyor. Ama edebiyat çevresi büyük P hariç tutulduğunda okunan “Enis Roman” kelimelerinin “Enis Batur” a gönderme yapmak için özellikle seçildiği fikrinde birleşiyor.
Röportajı çıkmıştı
Edebiyat çevreleri de, kitabın Enis Batur’a ait olduğu iddialarıyla çalkalanıyor. Yıllardır sayısız kitabı çıkan Batur’un, bir türlü en çok satanlar listesine girmemesine içerleyip, çevresindekilere, “Bir gün öyle bir popüler
kültür romanı yazacağım ki, yer yerinden oynayacak” dediği öne sürülüyor. Bu sözler, kitabın yazarının Batur olduğu savına kanıt olarak gösteriliyor. Tartışılan kitap çıktıktan sonra, yazarı isim vermeden bir gazeteciye verdiği röportajda, kitapta yaşananların normalden iri penise sahip olan bir kişinin hayatı olduğu izlenimi verilmişti. Röportajda, kitabın yazarı adının Enis olduğunu da öne sürmüş, penisinin iriliği nedeniyle hayatının zorlaştığını anlatmıştı. Yazar, “Bu kitap tamamen kurgu mu, yoksa otobiyografik yanları da var mı?” sorusunu ise şöyle yanıtlamıştı: “Otobiyografik yanları var. İyi bir esin kaynağım vardı diyelim, bana çok ‘büyük’ bir ilham verdi…” Kara mizah olarak nitelenen “P’enis Roman”, Okuyan Us yayınlarından çıktı.
1 Yorum »
RSS feed for comments on this post. TrackBack URL
Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com
21. YÜZYIL EDEBİYATINDA İKİ SEÇENEĞİN DIŞINDA BİR ÜÇÜNCÜ SEÇENEK ARAMAK AHMAKLIKTIR.
Geride bıraktığımız yüzyıl yüksek edebiyatı beslediğini, yeniden ürettiğine tanık olduk. Politik, iktisadi ve teknolojik gelişim yüksek edebiyatın zeminini oluşturmaktaydı. Bu yüzyılın ideolojik, politik hayal kırıklığı sanatçıların algılarında kırılmalar yaratmış dolaysıyla modernizm kökten sorgulanmış nihayetinde de ret edilmeye kadar vardırılmıştır. Modernizmin ret edilme süreci 1970’lerin başında postmodernistler ile başlandığı söylenebilir. Yaşanan bu yüzyılda birçok sanatsal arayış ortaya çıkmış ve itirazlarını eserlerine yansıtmışlardır. Bu eserler dünya çapında kayda değer okuyucu kitlesi de oluşturmuşlardır. Kitlelerin tüketim pratiklerine ve beğenilerine yanıt vermişlerdir. 20. yüzyıl başından itibaren yüksek sanatın taşıyıcısı avandgard akımlar belirleyici olmuşlardı.
20. yüzyılın edebiyat ortamının ortak sorunsalı bireyin ve kitlelerin toplumsal var oluşun içindeki gerilimleri temelinde konumlanıyorlardı. Bireyi ve kitleleri kuşatan iktidar sorunsalı eserlerde deşifre edilmeye çalışıldı. Bu temel sorunsalın yanında dünyada olup bitenler de anlaşılması için de çaba gösteriliyordu. Edebiyatın yüzyıllardır taşıdığı bireyin ve dünyanın anlaşılması kaygısına bu dönemde sadık kalındığını yadsıyamayız.
Ancak 1950’li yılların hemen ardından gelişen dünya ekonomisi yüksek edebiyatın okuyucu kitlesiyle kurduğu bağın kırılma noktası olmuştur. Ekonomik iyileşme toplumsal hayatın çıtasını yükseltmiş iletişim teknolojisinin gelişmesi ile birlikte kitleler yeni iletişim araçlarıyla tanışmıştı. Toplumsal zenginliğin ölçütü sayılan eğlence sektörü hızla gelişmiş olup yazınsal hayata sızmış ve kendine özgü pratiklerden sanat ve edebiyat anlayışı geliştirmişti. Yüksek sanat ve edebiyatın gelişimi öznel faktörler belirlerken popüler sanat ve edebiyat nesnel sürecin ürünü olarak ortaya çıkar. Popüler kültür ve edebiyatın kurumsallaşması eğlence dünyasının hâkim oyuncuların müdahalesi ile sağlanmıştır. Gerçi bu sürecin başlangıcını 20. yüzyıl başından itibaren gözlemek olasıdır. Ancak geniş edebiyat tüketicisinin üzerinde hâkim olması 2. Dünya savaşının ardından başlar.
Yüksek edebiyatın tüm dünyada uygulanan liberal ekonomi-politiğin neden olduğu kültürel hayatı yeterince özümseyememiş olması ve gelenekçi itirazda ısrarlı davranması dolaysıyla okur kitlesinden kopmasına neden olmuştur. Israrla sürdürülen yüksek edebiyat yalnızca entelektüellerin, uzman sanatseverlerin beğenisiyle sınırlı kalmıştır.
1970’lerin başında yeni bir avandgard açılım olarak ortaya çıkan postmodernist sanat, yüksek sanat ve edebiyatın kitlelerin karşısında imajını yitirmesini fark edip önceki avandgard akımlara köktenci eleştiriler getirerek yenilikler denediler. Yüksek sanatın ve edebiyatın vaaz geçemediği sanatın muhalif karakteri postmodernistler tarafından tali bir durum olarak görülmesi postmodern sanatın güdük doğmasına yol açmıştır. Ayrıca 20. yüzyılın ortalarına kadar etkisini sürdüren yüksek sanatın popülerliğini de yakalayamamıştır. Geniş okur kitlelerine ulaşamadığı gibi yazarın kişisel algısı ve gerilimiyle sınırlandırılmış temalar, konular seçilmiş ve entelektüel bir dille süslenip kapalı metinlerle eserler üretilmiştir. Sanki eserler yazarların kendileri için ürettikleri izlenimini doğurmuştur. Bu tespitler ışığında postmodern edebiyat estetik bir lezzet oluşturmadığını söylemek bir hatadır. Bugün postmodern sanatın etkisi çok güçlü bir şekilde aydın ve entelektüeller üzerinde sürmektedir.
Frankfurt Okulu veya izleği niteliğinde görülen dönemleri, eleştirel-gerçeklik, toplumcu-gerçeklik v.b akımlar 2. Dünya Savaşının ardından, 1968 olayları, sosyalist ve üçüncü dünya ülkelerinin ideolojik politik yalpalamaları sonucunda varlıklarını büyük ölçüde yitirmişlerdi. Günümüzde bu sanat okullarını yeniden canlandırmak veya referans almak beyhude bir çabadır. Yine de inatla bu çabayı sürdürmeye çalışanlar var ve olacaktır da. Bunlar sınırlı çevrelerin kendi kendilerini desteklemeleriyle var olmaktadırlar. Ne bir okur kitlesi oluşturabildiler ne de estetik lezzet. Günümüz toplumun kültürel ve estetik beğenisine yanıt vermekte yetersizlerdir.
21. yüzyıl sanat ve edebiyatını belirleyecek iki sanat anlayışı vardır. Birincisi postmodern edebiyat diğeri de popüler sanat ve edebiyattır. Postmodern edebiyat belirli bir estetik duyarlılığı taşımakla beraber ideolojik anlamda muhalif karakterini çok cılız olsa da barındırmaktadır. Birey-toplum, yabancılaşma, iktidar v.b temalar temel sorunlar olarak yakalasa da geniş bir okuyucu kitlesi ile buluşamamaktadır. Popüler edebiyat genel anlamda hâkim ideoloji ile bağımlılığını içselleştirse de geniş bir okuyucu kitlesi oluşturmuş durumdadır. Bu ayrıntı bile popüler edebiyatın hanesine artı olarak görülmelidir. Popüler edebiyatın en büyük zaafı toplumun ortalama bilincine seslenmesi, gündelik dile düşkünlüğü ve gündelik konulara eğilmesi olarak tespit edilebilinir. Popüler edebiyatın estetik kaygıyı dışlaması entelektüeller ve aydınlar tarafından haklı görülmesi gereken bir eleştiri konusudur. Ancak popüler edebiyat homojen bir yapı sunmaz. İçinde sisteme entegre olmamış alt kültür gurupların dilini ve sesini temel alan muhalif eserler de vardır. Bu eserler çoğunlukla alt kültür guruplar ile organik bağı olan yazarlar tarafından üretilmektedir. Öncesinde birkaç yazarlar başlayan yeraltı edebiyatı beat kuşağı ile birlikte popüler kültürün içinde mevzilenmiş bir edebiyat anlayışı ve akımıdır. Yeraltı edebiyatı, birbirlerinden habersiz farklı dönemlerde yaratılan eserlerin hem yüksek sanatın hem de popüler sanatın dışladığı yazarlar tarafından ortaya konmuş bir edebi tavırdır. Yeraltı edebiyatı nitelemesini aslen hâkim edebiyat anlayışının sahiklerinin kendilerini ayırmak için yakıştırmışlardır. Yeraltı edebiyatı olarak nitelenen eserlerin en temel öğesi gündelik dil üzerinden edebi bir dil kurma kaygısı, gündelik konulara olan düşkünlüğü içinde bireyin var oluşunu sorgulaması ve en önemlisi de yüzyılların sanatının gerçekliği ile kurulan ilişkiye sadık kalmasıdır. Bu sayılan öğeler popüler sanat ve edebiyatın içinde de görülür. Dolaysıyla yeraltı edebiyatı popüler edebiyatın içindedir. Belki de 21. yüzyılın aranan has edebiyatıdır da yeraltı edebiyatı.
Kendini postmodern veya popüler sanat dışında konumlandıran sanatçılar hiç zaman harcamadan edebiyatın önündeki iki seçenekten birine dâhil olmalıdırlar. Bu iki sanatın bir kanadını seçip eserlerini sunmaları gerekir. Üçüncü yol yoktur, evet, bir zamanlar vardı ama edebiyat tarihinde aşılmış olduklarını unutmamak gerekir. Eğer sanat ve edebiyat birkaç uzman ve entelektüelin hobisi olarak algılanıyorsa postmodern sanatın içinde konumlanmakta bir sakınca yoktur. Sanat ve edebiyat geniş kitlelerin yalnız tüketicisi olarak değil de yaratıcısı olarak da yaygınlaştırılmak isteniyorsa popüler edebiyatın olanakları sınırsızdır. İlla bir devrim, illa akademik eğitim ve illa sosyalizm veya komünizm beklenmesi anlamsızdır. Estetik lezzetin yitirileceği korkusu farazidir. Sanat ve edebiyat tarihi yüzyıllardır bu estetik lezzeti taşımaktadır zaten. Bugün sanat için kollarını sıvazlayan her sanatçı adayı bu lezzetin farkındadır. Bakalım 21. yüzyıl yüksek sanat ve edebiyatını postmodernistler mi belirleyecek yoksa popüler edebiyatın asi çocukları mı?
https://zatturi.blogcu.com/