Tem
17
2013

extra-muros, intra-muros ve ham-hayal

(…)Her şeyi birbirleriyle karşılaştırmak, bunun için onları ölçmek, en başta da değerler biçmek ve bu değerleri karşılaştırmak tutkusu yüzünden, ancak somut ve ele gelir şeylerle, değişmez ölçülerle işlem yapılabilir. Rüzgârın tutulacak yerini bulamaz, onu tartmak için terazisi yoktur; sadece getirdiği tozu tartabilir. Kültür sanattan ancak sanat eserleri aracılığıyla haberdar olur, [sanat deyince sadece onları bilir], ki bu tamamen başka bir şeydir; konuyu artık sanat olmayan bir zemine, rüzgâra göre kum neyse o zemine taşır. (s.54)

Profesörlerin ve kültür memurlarının “ham sanata” karşı kullandıkları argüman, tamamıyla “ham” bir sanatın, kültürden gelen her türlü katkıdan ve kültüre her türlü göndermeden bütünüyle korunmuş sanatın mevcut olamayacağıdır. O zaman ben bir noktayı bu profesörlerin dikkatine sunayım: Ham sanat kavramında gördükleri aynı ham-hayallik niteliği başka herhangi bir kavramda, örneğin vahşet kavramında ya da şu sıralarda kültür çevremizin pek duyarlı oldukları bir örneği zikredecek olursak, özgürlük kavramında da bulunabilir. Profesörlerin eline birer yer ölçüm şeridiyle mühendis pergeli verilip, vahşet kazığını, özgürlük kazığını ve bütün düşünce duraklarının kazıklarını doğru yerlerine çakarak araziyi işaretlemeleri istenseydi, ham sanat kazığının çakılacağı noktayı tam olarak belirlemekte karşılaştıkları aynı zorluk ve kararsızlıkla karşılaşırlardı. Neden derseniz, ham sanat, vahşet, özgürlük gibi kavramlar birer yer gibi değil, yönelimler, özlemler, eğilimler gibi düşünülmelidir. Bunun sonucu şu olur ki, iki ayrı yürüyüşçü tesadüfen aynı yerde bulunabilirler, ama yürüdükleri yönler ters ise, yerleri aynı diye konumlarını da özdeş saymak için neden yoktur. (…)

Bir noktaya dikkat etmeli: Vahşet ya da özgürlük gibi kavramların tam yerleri boyuna değişiyor diye, kesin ve kalıcı olarak belirlenemiyor diye (…) bu kavramların geçerli bir temele dayandıklarını yadsıyanlar bile, yadsımanın hemen ardından hiç değilse dolaylı biçimde bunlara gönderme yapmadan edemiyorlar; zira bunlar ham-hayal de olsalar, yaklaşıldıkça kaçan seraplar da olsalar, belki de yerlerinin belirlenememesi nedeniyle, zihin için sabit kilometre taşlarından daha kalıcıdırlar -örneğin sağ ve sol gibi: bu yönler de aynı şekilde insan döner dönmez değişirler. Sağ ile sol da ham-hayallerdir. Düşüncenin sürekli devingenlik olduğu dikkate alınırsa, belki de onun için kullanılabilir nirengiler, kutup yıldızları, sadece ham-hayallerdir. (s. 59-60)

(…)Düzen en çok özgürce kabullenildiği zaman güçten düşürücü olur. Özgürce kabullenme yeni imparatorlukların yeni silahıdır: vaktiyle değneğin, ‘ultima ratio regum’un, başardığından daha iyi iş gören, akıllı bir formül.(s.63)

(…)Kültür üretmekten değil üründen beslenir. Üretmekten kültüre [geçilirken], üretim sözcüğü üretme eylemi yerine üretilen nesneyi göstermek için kullanıldığında bu sözcüğün uğradığı aynı bozulma gerçekleşir. Hedef alınan kavramı tersine çeviren, etkin yamaçtan edilgin yamaca, yapmaktan yapılana deviren bir bakış kayması. (s.66)

(…)Ham-hayal diye, en az biri gerçek(réel) olmayan verilere dayanan bir konuma denir. Gerçek diye de kültür tarafından verilen ve dile getirilen verilere denir. Kültürün envanterinde yer almayan veriler ise gerçek-dışı, sapkıni hayal ürünü diye nitelendirilir. Bunun sonucu şudur ki, bizi extra-muros [duvarların dışına] çıkaran ve [düşüncemize] canlandırıcı oksijeni sağlayan ham-hayallerdir. Intra-muros [duvarların içinde] yapılan işlemler, hep aynı kartları karmaktan başka bir şey değildir. (s.72)(…)

Jean Dubuffet
“Boğucu Kültür”, Çev: İsmet Birkan, Dost Kitabevi, 2. Baskı, 2010

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com