(…)
Yalnız halkın değil bizzat sanatçıların tutumları da, kültürel propagandanın gerçekleştirmeye çalıştığı, asıl değerin reklama verilmesi olayından dolayı değişime uğruyor. Onlar da reklamın eserlerin içeriğinden önce geldiğini düşünme noktasına geliyorlar. Ve böylece, reklamı eserin -yaratıldıktan sonraki- niteliğine bağlı sayacak yerde, eseri -yaratılma sürecindeyken- yapılmasına vesile olacağı reklama bağlı sayma durumuna düşüyorlar. (s.22)
(…)
…önce nicelik sorunu gündeme gelir. Birazcık bilginin -iyi özümsenmemiş sığ bilgileri değil, sayıca az bilgiyi kastediyorum- daha fazla sayıda bilgiye kıyasla tamamen başka etkileri olabilir. Bu “sayı fazlalığı” kuşkusuz derinleşmenin zararına her halükârda söz konusu bilgileri alımlayacak zihin tazeliğinin zararına olacaktır. Bu tazeliği bozmaktan, zihnin alımlamaya hazır niteliğini yıpratmaktan, köreltmekten sakınmalıdır. (s.30)
(…)
Bu kir kabuk neden yapılmıştır? Sayı ve nicelik kavramı burada da işe karışıyor. Basit ve çocukça bir özlemden, olabildiğince çok sayıda düşünce anıtını tanıma özleminden -hatta daha da çocukçası, anıtların hepsini, hiç olmazsa sınıflama sonucu en iyilerin hepsini tanıma özleminden- yapılmıştır bu kabuk. Kültürün bu “sayımlayıcı” yönü, safdilce eksiksiz ve kesin sayımlar yapma, envanterler çıkarma iddiası son derece yanıltıcı ve çarpıtıcıdır. Dünyanın pek geniş, sayıya, hesaba gelmez olduğu bilincinin yitirilmesi, devasa çarpıklıklara, gülünç biçim ve doğa bozulmalarına yol açabilir. (s.31)
(…)
Batı düşüncesi (…) Hangi kavramı ele alsa, ışığını üzerine tutmak için ön tarafına konuşlanır, görüş alanına girmeyen yan yüzleri, hele arkayı hiç umursamaz. Kavramları, kalınlıktan tamamen yoksunlarmış gibi işleme tabi tutar, madalyanın sadece ön yüzünü dikkate alır. Oysa bütün kavramlar çok yüzlüdürler, ve bir bakışta bu yüzlerden ancak biri görülebilir. Görüşten kaynaklanan düşünce de, onun gibi, nesnelerin sadece kendi karşısına düşen bir tek yüzlerine ulaşmaya imkân verir; incelemesine devam etmek için (nesnenin çevresinde) dönmesi gerekir; ama o zaman da , çoğu kez düşünen hiç farkında olmaksızın, tüm çevrenin doğrultusu değişir. Düşüncenin yakalayabildiği gerçeklik parça parçadır, ancak parçalar halinde oluşabilir, ve Batı düşüncesi işte bunun yeterince bilincinde değildir. (s.32)
(…) Düşünceyi yerine çakma aracıdır kültür aygıtı, kanatlara kurşun bağlar. (s.34)
(…)
Kültürün durumu, adı söylenir söylenmez erdemi-etkisi uçup giden birçok başka şeyin durumu gibidir. İlk aşamada diri ve gürbüz, karşılıksız ve özsuyuyla dolup taşan sanat vardır. İkincisinde kültür sözcüğünün icadına tanık oluruz, sanatın kanadına kurşun bağlayan. Üçüncüsünde, artık “şok kültür”, onbaşılaşmış kültür vardır, sanat ise yok olmuştur. (s.37)
(…)
Jean Dubuffet
“Boğucu Kültür”, Çev: İsmet Birkan, Dost Kitabevi, 2. Baskı, 2010