Kas
09
2010
0

Sait Faik’in Maskesi

Sait Faik’in ölümünden kısa bir süre sonra Bedri Rahmi Eyüboğlu öğrencisi Fatin Yılmaz’la birlikte bir hemşirenin yardımıyla Sait Faik’in maskını alır. Maskın pozitif kalıbı Eyüboğlu’nun atölyesinde çıkarıldıktan sonra, Güngör Kabakçıoğlu, maskı alarak Tünel’deki foto Süreyya’da maskın fotoğraflarını çektirir.
Bu fotoğraflar ilk kez Seçilmiş Hikâyeler dergisinin Nisan 1955’te Sait faik özel sayısı  olan 27. sayısında yayımlanır. Aradan geçen zamanda mask uzun bir süre ortadan kaybolur. Güngör Kabakçıoğlu, maskı 1994’te Darüşşafaka’nın Şişli Site Sineması’ndaki merkeziinde, tozlar içinde kararmış bir halde bulur.
Sait Faik’in maskı Güngör Kabakçıoğlu’nun ısrarlı girişimleri spnucunda, 1996’da 42 yıl gecikmiş olarak Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ne konmuştur.

Sevengül Sönmez
A’dan Z’ye Sait Faik, YKY,2007, s.132

Kas
09
2010
0

Sait Faik ve Mercan Usta

Sait Faik’in “Gün Ola Harman Ola” öyküsünün kahramanı olan Mercan usta, kemik kakmalı sandığı ile Galata Köprüsü’nün altında ayakkabı boyacılığı yapmaktaymış. Bedri Tahmi Eyüboğlu, Sait Faik’le arkadaşlıklarına çeki düzen veren kişinin Mercan Usta olduğunu söylemektedir. Küçük bir kalabalık tarafından çok sevilen Mercan Usta, Sait Faik’in öyküsünden sonra Bedri Rahmi’nin tablosuna da kahraman olmuştur. Bedri Rahmi bu tabloyu 10 Aralık 1952 tarihinde “Mercan Usta’nın yüzü suyu hürmetine Sait Faik’e…” diyerek imzalamıştır.

Sevengül Sönmez
A’dan Z’ye Sait Faik, YKY,2007, s.134

Kas
09
2010
0

Yalnızca, Sait Faik…

491‘in müzayede özel sayısı için ısınma turlarına devam ediyoruz…

Burgaz Adası’nda, Kalpazankaya’da, yalnızca, Sait Faik…

“(…) Ben tek başıma. Milyonlar içinde tek başıma. Acı gitgide acıyor. Kavun acısı gibi, zehir gibi bir acı… Yalnızlık. Yalnızlık güzel. Güzel değil. Kavun acısı.”

Sait Faik
“Yalnızlığın Yarattığı İnsan” adlı öyküsünden…

*

Bedri Rahmi’nin Sait Faik deseni… Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafındanMercan ustanın yüzü suyu hürmetine… Sait Faik’e… 10/12/1952″ ithafıyla imzalanmış.

Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan tüm Sait Faik ilgilerine https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz. (Ayrıca Bkz:  Sait Faik’in Durumu)

Haz
15
2010
0

Sait Faik’le Tavla Oynardık (Mehmed Kemal)

Sait’le Meserret kıraathanesinde tavla oynardık. Bir kadeh içkisine… Yekleri üst üste koyarak, düşeş atmak ister, aklınca zar tutardı. Böyle yaptıkça da zarlar elinden düşer, aramaya koyulur, söverdi. Sövmesinde bile sanatçı yanı belirirdi. Küfürler özel bir incelik kazanırdı. (…)
Her seferinde de mızıklardı. Mızıkladıkça da, boyuna, zarları düşürür söverdi.
-Buna düşeş derler.
-Onu ben atamıyorum!
-Ulan, sen kimsin ki atacaksın?
-Öyle mi, al bakalım…
Eğer düşeş gelirse, çat tavlayı kapatırdı.
-Zar tutuyorsun.
(…)
Sait’i iyi tanıyanlar,ona edebiyatçı gözü ile balkmazlardı. Halktan bir adam. Hoş, keyifli, babacan… arada hikâye de yazıyormuş gibi görünürdü. Nitekim yıllarca ahbaplık ettiği Burgazlı motorcünün:
“Bu kadar büyük adam olduğunu bilmiyordum.” demesi bundandır.
Edebiyat tartışmalarına katılmaz, teorileri üzerine söz söylemez, şu mısra iyi, şu mısra kötü demezdi. Hatta edebiyat kavgası da etmezdi. Kendine güveni olan, tartışmalara boş veren, gülüp geçen bir mizacı vardı.
(…)
Kalabalık edebiyatçı toplantılarında bir süre oturur, sonra yavaşça, çaktırmadan sıvışırdı. Besbelli, incie çekirdeğini doldurmayan tartışmalardan sıkılırdı.
Bizim kuşak, (şimdi bitnikler gibi) giyim kuşamı ile de edebiyatçı olduğunu belli ederdi. Sakal, dar paça pantalon, uzun ceket -Bob stil dedikleri- ağızda pipo…
Sait bunların hepsine boş verirdi. Kravat bile takmazdı.
Adına ödüller verileceğini, müzeler açılacağını bilse;
-Bu kadar masrafa girmeyin, parasını bana verin.. bile derdi.
İnsan yaşamalıydı.

Mehmed Kemal
Acılı Kuşak, Toplum Yayınevi, 1967, s.46-49

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:
Haz
15
2010
0

“Satıyorum…”

(…)
Orhan Veli aktarıyor:
«— Sait (Faik)’in piyesinde hareket var, lâf yok. Bir kelimelik konuşmayla da bitiyor. Böyle yağmurlu bir günde kalabalık bir caddede insanlar koşuşuyor. Beyoğlu olacak… Taksiler, hususiler, bağıran, çığıran, kadınlar, kızlar… deme gitsin… büyük bir kalabalık… İşte bu kalabalık arasından bir adam çıkıyor. Omuzunda bir tek yorganı… Ondan başka göze batar bir şeyi yok. Vitrinlere baka baka, sahnenin önüne doğru geliyor, sırtındaki yorganı indirip seyircilere doğru uzatıyor, hüzünlü bir sesle:
—Satıyorum… diyor.
Piyes de bitiyor.»

Mehmed Kemal
Acılı Kuşak, Toplum Yayınevi, 1967, s.26

Written by in: Buluntular (Efemeralar) | Etiketler:
Haz
12
2010
0

Sait Faik (Bedri Rahmi Eyüboğlu)

İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir
Burgaz adasında kıyıda sımsıcak bir çakıl ıslanır
Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne
Mavi gözlü ihtiyar balıkçı gencelir, küçülür
İkisi bir boya geldiler mi sait kesilirler.
Bütün İstanbul’u dolaşırlar
El ele, kol kola, baş başa
Ana avrat küfrederler
Eşe dosta, uçan kuşa
Sivriada’da martı yumurtası toplarlar çilli çilli
Zibâ mahallesinde gece yarısı…
Sabaha Galata’dan geçer yolları
Kahvede maytaba alırlar zararsız bir deliyi:
-Ula Hasan! derler. Gazeteyi ters tutaysun!…
Çaktırmadan gazetesinin ucunu yakarlar fakirin
Sonra… oturup ağlarlar.
(…)

Bedri Rahmi Eyüboğlu
Yeditepe Dergisi, Sayı: 106, 1956

Haz
12
2010
0

Yeditepe Dergisi ve Sait Faik (1956)

Yeditepe Dergisi’nin 1 Mayıs 1956 tarihli 106. sayısını Kadıköy’de, İmge Sahaf’ta buldum. Derginin çoğu sayfası 1954’te (derginin yayımlanışından iki yıl önce) vefat eden Sait Faik’i anmaya yönelik yazılara ayrılmış. Dergide en çok ilgimi çeken Şerif Hulusi’nin aktardığı “Sait Faik’le Geçen Günler” adlı anı yazısı  ve Sait Faik’in kendi elyazısıyla çeşitli tashihler içeren “Ormanda Uyku” adlı öyküsünden bir sayfanın görüntüsüydü.
Bunlarla birlikte, Tahsin Yücel’in 1956 Sait Faik Hikaye Armağanı’nı kazanışına ilişkin bir haber (anlaşılıyor ki Ahmet Hamdi Tanpınar ve eseri yarışmadan çekilmeseydi, Tahsin Yücel’in “Haney Yaşamalı” ile bu ödülü kazanması zordu), Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Sait Faik” adlı şiiri (ah Zibâ ah!) ve Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı” adlı şiirinin tarihte ilk kez Yeditepe’nin Sait Faik’e ayrılmış işbu özel sayısında yayımlanmış olması (anlaşılıyor ki Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı” adlı şiiri Sait Faik’le ilişkilendirilmiştir ya da Sait Faik’e ilişkindir) ve Orhan Kemal ile Sait Faik’in Burgaz Adası’nda (Kalpazankaya’da, sahilde… Anlaşılıyor ki Orhan Kemal ve Sait Faik birbirlerine düşman değildirler) çekilmiş bir fotoğrafı beni çoşkuyla doldurdu. (Zy)


***

***

1936 yılının soğuk bir aralık ayı gecesiiydi. İstiklal caddesindeki Petragot kahvesinde cadde tarafındaki pencereye yakın bir masada Cahit Sıtkı Tarancı, Baki Süha Ediboğlu oturuyorduk. Yahya Kemal’in o günlerde Foto Magazin‘de çıkan şiirlerinin güzelliği üzerinde Cahit Sıtkı’nın hayranlık dolu sözlerini dinliyordum. O sırada Sait Faik yanımıza gelip oturdu. Çakır keyif bir hali vardı. Yahya Kemal lâfını yarıda kesip:
-Ölüm kartviziti basan bu şairin methiyesinden bıktık birader! dedi
Cahit Sıtkı’nın şairce;
-Ölümü yaşamak kadar güzel anlatıyor, insanın ölesi geliyor! lafına kulak asmadı, ayağa kalkıp elimden tutarak bana:
-Haydi, kalk, gidelim! dedi.
(Parmakkapı’dan çıkıp, tramvayla Nişantaşı’na Suphi Nuri İleri’nin evine giderler. Evde misafir olan genç bir şair Yahya Kemal’in “Rintlerin Ölümü” adlı şiirini okur.)
Suphi Nuri İleri:
-Doğrusu güzel bir şiir. Güzel, ama hiçbir cazibesi olmayan, insanı allak bullak eden o iç zenginliklerinden yoksun, mermer kadar duygusuz bir kadın gibi güzel. Hatta, mutfak duvarlarını kaplayan süt beyazı fayanslar gibi. Güzel, tertemiz, ama ne yazık ki hiçbir mânası yok. Yahya Kemal’in bu şiiri de öyle. Hemen hepsi de öyledir, diyebiliriz.
(…)

ŞERİF HULUSÎ

***


May
08
2010
0

Kabul ve Red: Yalnızlığın Kutupları -Sait Faik Üzerine Düşünceler-

Sıkı hikâyeci Sait Faik’i saygıyla Anıyoruz!

*

Argos Dergisi’nin 1990 tarihli 21. sayısında yayımlanan “Kabul ve Red: Yalnızlığın Kutupları -Sait Faik Üzerine Düşünceler-“ başlıklı Ahmet Oktay yazısına https://zaferyalcinpinar.com/yalnizliginkutuplarisaitfaik.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.

Ayrıca Evvel Fanzin kapsamında yayımlanan şu başlıklara da bakınız;

Sait Faik’in Kişiliği ve Son Günleri:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=858

Atatürk’ten sonra, Mark Twain Derneği’ne üye olan ilk Türk’tü:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=556

Sait Faik’in Sivilliği Üzerine Serbestçe Konuşmak:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?p=454

Evvel Fanzin’in tüm Sait Faik ilgileri için bkz:
https://zaferyalcinpinar.com/blog/?tag=sait-faik

May
08
2010
0

Kapak: Sarnıç (1939-Sait Faik)

Sait Faik’in ikinci hikâye kitabı olan “Sarnıç”ın kapağıdır. Bu kitap 1939 yılında Çığır Kitabevi tarafından yayımlanmıştır.

May
08
2010
0

Söz Açınca (Sait Faik)

Fırtınaları ayağınıza
Meltemleri saçınıza yollayacağım.
Yakamozlar tırmanacak göğsünüze
Martılara söyleyeceğim gelsinler.
Sivriada’nın boz tavşanları
Kulağınıza fısıldayacak.
Sandalsız balıkçılar da gelecek.
Ay ışığını
Martının sırtından alıp
Akşam üstlerini
Kordela balığından
Karabataklardan karanlığı
Ben alıp getirsem…

Nisan yağmurları yağmış Levent’e
Onlar tanıklık etsinler olmazsa.
Nisan yağmurları tane tane.
Benden yana konuşacaklar bakın
Cümle balıkçılar
Karidesler, pavuryalar, böcekler
İstakozlar.

Akdeniz adalarına haber yolladım
Sardunya Adası benden yana çıkacak
Yırtık yelkenler benden yana.
Benden yana bu yas dökülmüş sandallar
Medarı Maişet, Şemşiri Hücum, Maksut Kaptan
Ceylanı Bahri, Denizkızı, Bereket motorları benden yana.

Ama ben yine de tavşanları
Sivriada’nın boz renkli tavşanlarını
Kimselere değişmem.
Onları göndereceğim kulağınıza
Fısıldamaya
Meramet yapan Ermeni kadınları var ya Kumkapı’da.

Arslan gibi kadınlar
Memelerinden sert balıkçılar süt emmiş
Ak düşmüş saçlarına erkek yürekleri açılmış.

Meramet yapan kadınlar
Onlara da açtım bu sevdadan.
Hepsi
Marmara
O canım su
Sivriada
O yalnızlık, kimsesizlik, balıkçının hürriyet heykeli.

Dülger balığı
O canavar görünüşlü
O uysal balık.
O sandallar, o tavşanlar, o motorlar
Hepsi hepsi gelecekler.
Deniz diplerinden yakamozlar
Dikenleri batan süngerler
Hepsi hepsi gelecek.
Benim için konuşmaya, dinlersen
Onlara da açtım bu sevdadan.

SAİT FAİK

Şub
25
2010
0

“conscience onirique”

Kıymetleri mukayese etmenin tamamile aleyhinde olmakla beraber, herhalde bir itiyat neticesi, Sait Faik’i okuduğum ecnebi muharrirlerden bazısına benzetmek istemişimdir. Buna rağmen doğrusunu söyliyeyim, neticede onu hiç kimseye benzetemedim. Sait Faik kendi ismi içinde mahsur kalacaktır. Hele bizde son zamanlarda onun bazı “rate” taklitleri türemekle beraber muhakkak ne kendisinden evvel ve ne de sonra ona yakın kimse gelmedi.
Sait, uyuşuk ve donuk gibi görünen bir kalıp içinde korkunç bedbinlikler ve acı bir melal taşır. Bununla beraber kayıtsız görünmek ister.
Sait Faik’in nüvelerinde yalnız insanlar değil, kediler bile “morbide” bir yaradılıştadır, buna rağmen o, bu şahsiyetlerin maraziliklerini göstermeğe, çalışmaz; onlar kendi kendilerini gösterirler, tahlil ederler. Sait Faik, yazdığı şeylerle alâkası yokmuş gibi durur, halbuki bütün yazılan münhasıran kendisini anlatır. O, bir “conscience onirique” içinde, daima rüya gören bir adam gibidir. Onun en çok sevdiğim tarafı da için için kendisiyle alay etmesidir (Şehri Unutan Adam) da, (Ölü) de koyu bir “spleen” İçinde bunalmış, şaşkın, muztarip bir Sait Faik vardır; bununla beraber kendinin bu haliyle alay eden bir Sait Faik..
Bazı muharrirler vardır ki yazılarını sevip okumuşumdur ve geçip gitmişimdir; halbuki Sait Faik’in okuduğum hikâyeleri daima tesirini duyduğum müstesna şeylerdir.

Asaf Halet Çelebi
Küllük Dergisi, Sayı:1, 1940

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com