Mar
02
2010

Odak

Wittgenstein’ın ikinci dönem felsefesindeki öğreti, düşüncesi ve dili dışında bağımsız nesnel dayanak noktaları bulunmadığı ve anlam ile zorunluluğun ancak kendilerini kucaklayan dilsel uygulamalar içinde korunduğudur. Onların bütün güvencesi uygulamaların kurallar dolayısıyla kazandığı değişmezlikten kaynaklanır. Ne var ki, kurallar bile, değişik yorumlara olanak tanıdığından, değişmez bir dayanak noktası sağlayamazlar. Uygulamalara değişmezliklerini gerçekten veren şey, kuralların yorumu üzerinde bizlerin anlaşmasıdır. Bunun iyi bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bunu söylemek, dünya üzerindeki yaşamın, dünyanın doğal atmosferine uyabilişinin iyi bir şey olduğunu söylemek gibidir. Söylememiz gereken, değişmezliğin olduğu kadar olduğudur.
İnsanı odağa alışın bu aşırı biçimi kimileri üzerinde tuhaf bir etki yaratır. Onlar, fazla ileri gidildiğini ve tıpkı Wittgenstein’ın Tractacus’da kendi yaptığı gibi, daha önceki bir noktada durulabilmesi gerektiğini düşünürler. Ancak bu nokta nerededir? Wittgenstein’ın tartışmalarına ara savlar bağlamak hayret uyandıracak ölçüde güçtür. Dıştaki aşırı noktadan kendi çözümüne öyle bir hız ve güçle iner ki, yola onunla birlikte kim çıkmış olsa, sonuna dek onunla gidecek gibidir. Onun üstün yeteneklerinden biri de uzak görüşlülüğüdür. Sık sık, bütün ara görüşleri kesip geçen, derine işleyen türden saptamalar yapar. Kişiliğinin büyüleyici etkisi ve felsefesinin tutkulu  yoğunluğu, yazılarında kendini büyük bir güçle gösterir. Bu insanı ya sürükler götürür, ya da arkada bırakır.

David Pears
“Wittgenstein”, Çev: Arda Denkel, Afa Yay. 1985, s.174

Yorum yapılmamış »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com