Şub
20
2024
--

Dipsiz Göl’ün 2. edisyonu yayımlandı…


Dipsiz Göl, Zafer Yalçınpınar
Şiir Kitabı, 2. Edisyon, 50 Sayfa
Plüton Yayın, Aralık 2023

Satın almak için:
https://www.kitapyurdu.com/kitap/dipsiz-gol/669036.html


Dipsiz Göl, 2017-2023 yılları arasında yazılmış şiirlerden oluşuyor. Zafer Yalçınpınar‘ın daha önceki şiir kitaplarında yer almayan bu 21 pâre, tek bir imgenin alan derinliğinde, tek bir şiir olarak kurgulanmış. Yalçınpınar, altıncı şiir kitabını 27 yaşında hayatını kaybeden sıkı dostu Uğur Yanıkel‘e ithaf ediyor…



Dipsiz Göl, Zafer Yalçınpınar
Şiir Kitabı, 2. Edisyon, 50 Sayfa
Plüton Yayın, Aralık 2023

Satın almak için:
https://www.kitapyurdu.com/kitap/dipsiz-gol/669036.html

Hamiş: Dipsiz Göl’ün Upas Yayın tarafından yayımlanan ilk edisyonunun tam metnini pdf dosyası olarak https://upas.evvel.org/dipsiz.pdf adresinden indirerek arşivleyebilirsiniz. Zafer Yalçınpınar’ın tüm şiirlerine ve kitaplarına https://zaferyalcinpinar.info adresinden ücretsiz pdf biçiminde ulaşabilirsiniz.

Şub
20
2024
--

Söyleşi: BİR ÖLÜM KALIM MESELESİ OLARAK ŞİİR… ve DİPSİZ GÖL (Zafer Yalçınpınar – Azimet Avcu) (Aralık 2023)

Azimet Avcu: Geçtiğimiz yıl daha 27 yaşında kaybettiğimiz şair Uğur Yanıkel‘e ithafen bütünlediğin ‘Dipsiz Göl’ adlı şiir kitabı, 2023’ün Mart ayında -Uğur’un vefatından yaklaşık üç ay sonra – Upas Yayın kapsamında dijital nüsha şeklinde okuyucuya sunuldu. Geçtiğimiz günlerde de ikinci edisyon, basılı nüsha olarak Plüton tarafından kitaplaştırıldı ve yayımlandı. Kitabın girişinden itibaren bizi karanlık ormanlardan geçirerek tabiri caizse Yunan mitolojisinde Tartaros olarak bilinen ölüler dünyasına sokuyorsun ve ismiyle müsemma Dipsiz Göl bir tarihsel mezarlığa dönüşüyor. Kimi zaman kelimeleri bozarak kimi zaman da kelimelerin gücünü kullanarak yeni bir evren yaratmaya çalışıyorsun. Bu nefessiz imgesel düzlemde gökyüzü, rüzgâr ve benzeri imgeler dile getirilerek dış dünyaya devamlı özlem duyuluyor… Bu kitap ölümle kalım arasında geçen söylenceler gibi… Uğur’un aramızdan ayrılması da ancak bu kadar güzel bir imgeyle anlatılabilirdi. İlk sorumu şu noktadan sormak istiyorum. Bu kitap çalışması tam olarak ne zaman başladı ve Uğur’un kitap üzerindeki etkisi hakkında neler söylemek istersin?

Zafer Yalçınpınar: Dipsiz Göl’de yer alan şiirler 2017’den günümüze kaleme aldığım 21 pâreden oluşuyor. Bu şiirleri fragmante varoluşlarından çıkararak, şiirlerin taşıdığı kırık ve acılı yükleri bütünsel bir düzlemde nasıl konumlandırırım diye uzun zamandır düşünüyordum:- maalesef şairler bazı tarihsel döngü noktalarında birer düşünür gibi davranmak zorunda kalır. Neyse…  Bahsettiğim ve ihtiyaç duyduğum konumlandırma noktasında yeni bir imgesel alan derinliği tasarımı oluşturmam gerekiyordu ki bu tasarımı oluşturabilmem için de 21 pâredeki benzerlikleri ve farklılıkları belirlemek çok önemliydi. Şiirlerin sınırlarını yoklamam, şiirsel dil açısından yakınsama ve ıraksama noktaları nasıl akışkanlaşıyor gibi sorulara cevap bulmam ve şiirlerin biçimsel öğelerini dönüştürmem gerekiyordu. İşte, senin ifade ettiğin ‘nefessiz imgesel düzlem’ veya ‘karanlık ormanlardan geçmek’ gibi benzetmeler böylesi bir ortak alanda anlam kazanıyor; Almancası ‘weltschmerz’… Bu ifadeyi ‘dünya ağrısı’ veya ‘varoluş sancısı’ olarak çevirebiliriz. Bugün içerisinde hayatta kalmaya çalıştığımız neoliberal düzenin kentsel gündemini ve tüm bileşenleriyle birlikte kurulu rant ekosistemini -gerçekten de- kötücül bir ‘karanlık orman’ olarak görebiliriz. Ve evet, bu palyatif ve tıknefes süreç bir yaşayıştan çok ‘hayatta kalma’ uğraşısı olabilir ancak… Ölümle kalım arasında… Uğur’un Taksim’deki düşüş ânı zihnimdeki imgesel haritada böylesi bir orijin oluşturdu. ‘Dipsiz Göl nerde, neresidir?’ diye sorsan bana, ‘Taksim’de, Uğur’un atladığı ânda ya da düştüğü yerde açılan bir paralel evrende!’ diye cevaplarım. Uğur’un ‘kazayla intihar’ olarak tanımladığım düşüşü ve vefatı zihnime bir şimşeğin görüntüsü gibi mıhlandı… Peki, anlatmaya çalıştığım tüm bu şeyler, bahsettiğim tasarım yaklaşımı falan… Kitapta doğru veya etkili yansıtılmış mı sence? Dahası, okuyucu tarafından hissedilebiliyor mu gerçekten… Sence, bu varoluş sancısı, tıknefes yaşam en çok hangi şiirde kendini gösteriyor, en çok hangi şiirde daha etkili? 

Azimet Avcu: En önce sonda sorduğun soruya cevap vereyim: ‘Çizgi’ şiiri… Bu şiirinin çıkış noktası olan İlhan Berk’le gerçekleşen diyalogunu ilk defa Rüzgâr Defteri’nde okumuştum. Her şairin akılda kalır bir dizesi veya anısı olur. Sizin bu diyalogunuz hem akılda kalır bir dize hem akılda kalır bir anı niteliği taşıyor. Bu diyalogun cevabını yıllar sonra ağaçlarda bulup onun aralarında gezinmen en büyük sancılardan bir tanesi. Bulmanın sancısı. Ayrıca o kitap üzerine Uğur’la yaptığınız uzun söyleşi de hem o dizeleri hem de o şiiri anlamlı kılıyor. Bunun dışında kitabı okurken kafamda Cemal Süreya’nın ölmeden önce yazdığı ‘Göller Denizler’ şiiri gözümün önüne geldi. Şiirde; ‘Ölüm? / Bir gölün dibinde durgun uykudasın… Denizler? / Tanrılar karıştırır durur denizleri…’dizelerini düşündükçe senin dipsiz gölünde bir uyku uyanıklık arasında gezinip durdum. Kitapta istediğin ve planladığın şeyler gerçekleşmiş diye gözlemledim. Örneğin; ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ şiiri hem görsel hem şiirsel anlamda kitabın en can alıcı kısımlarından. Uğur’un artık o dalgalı evde yaşamaya başladığını gözümün önüne getirdim. Yazmak istenen ve hissedilen şeyler bu noktada bir paralelliğe oturuyor. Bu şiir dışında gözüme başka bir bağlantı daha takıldı. ‘Yeni Gün Yoktur’ şiirinde Turgut Uyar’ın Akçaburgazlı Yekta’sıyla bir kardeşlik sezdim. Bu defa Yekta’yla değil Turgut’la konuşmaya başladığımızı düşündüm. Şiirdeki bireyin kendini mezarının başında beklerken hisleri, özellikle ‘bir çocuğum buz dolu taş / sokakta kimsesiz yollar yok ben de burada değilim’ ifadeleriyle anlatılıyor. Bu ifadelerin ortaya çıktığı duygu ve anlam dünyasını farklılaştıran, bireyin yaşamla olan bağını ve yalnızlığın iç geçmişini nasıl yorumluyorsun?

Zafer Yalçınpınar: ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ adlı şiirim Şahin Çetin’in efsanevi çizimiyle birlikte düşünülmeli. Zaten bu şiiri kaleme almaya karar vermemde de Şahin’in çizimi özel bir tetikleyici olmuştu. Çizimi basitçe anlatmaya çalışayım. Güçlü dalgalara -belki de her yeri kaplayan bir fırtınaya veya sele- karşı ayakta durmaya, yaşamaya çalışan yıpranmış, yarı yıkık, ahşap bir kulübe çizimi… Sonsuz dalgalarla uzanan bir fırtınanın alan derinliğinde kulübenin yalnızlığı, tek başına duruşu… Sanki, ıssız, insansız, ufuksuz ve sonsuz dalgalardan oluşmuş bir çöl veya okyanus fırtınası gibi… Ve o kulübenin dalgalarla temas eden yüzeyi gücünün sonuna kadar direniyor… Direniyor bir anıt gibi, onurlu bir duruş sergiliyor. Ok ve yay gibi… Tüm zorluklar, her şey, tüm varoluş, her şey gerilimin son noktasında! İnan ki Uğur’un yaşamı böyleydi. Hem şiir-edebiyat araştırmacılığı, hem yayıncılığı, hem de gazetecilik yaşamında sonuna kadar direndi, hiç vazgeçmedi… Üstelik kendisine ‘kahraman’ denmeyeceğini bilerek, alkışlanmayacağını bilerek, hiçbir maddi-manevi çıkar beklemeden… Ece Ayhan bu durumu ‘haklılığın inadı’ olarak tanımlıyor. Ece Ayhan’ın kavramlarıyla formülize etmek gerekirse Uğur’un yaşamı için şunu açıkça söyleyebiliriz: ‘Kötülük dayanışmasına karşı haklılığın inadını göstermek…’ İşte, ‘Kırmızı Bahçenin Dalgalanışı’ adlı şiirimin Uğur’un varoluşuyla özdeşleşen böylesi bir ‘haklılığın inadı’ direnci var! Bu anlattıklarımdan çok daha ayrıksı olarak baktığımızda, gerçekten de Cemal Süreya’nın son dizeleri sayılan ‘Göller Denizler’ şiirinin imgelemi tüm kitapla ilişki içerisinde… ‘Çizgi’ adlı düzyazı-şiir metnimi de kitaba ismini veren ‘Dipsiz Göl’ söylemini de Düzce’de, Topuk Yaylası’ndaki bir gölü ve gölün donmuş yüzeyini seyrederken bütünledim. Sen söyleyince fark ettim bunu… Çok doğru bir tespit… ‘Yeni gün yoktur’ adlı şiirim ise tüm zamanlarda kaleme aldığım şiirlerimin arasında en kara veya karanlık olanlarından biri… Bu şiiri bir kış gecesi, Kadıköy sokaklarından birinin köşesinde bir apartman boşluğuna sığınmışken yazdım. Işık çok azdı, zar zor yazıyordum defterimin sayfasına… Hatta o günlerde şiiri okuyanlar son derece olumsuz etkilenmişti şiirden… Turgut Uyar’ın şiirine ilişkin yaklaşımın da çok doğru… O zamanlar Derviş Aydın Akkoç’un hazırladığı ‘Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız’ adlı özel söyleşi kitabını okuyordum. Orada Turgut Uyar’ın ilk kızı Serap’tan bahsedilir, birkaç aylık bir bebekken Ardahan’ın Posof ilçesinde vefat eden ilk kızı Serap’a ve Serap’ın mezarına dair bilgiler vardır. Bilgileri dile getiren Turgut Uyar’ın Semiramis’ten sonraki kızı Şeyda Uyar Dikmen’dir. Şöyle der: “Serap’ın gömülmesiyle ilgili de konuşmuştu babam, iyi hatırlıyorum. O sırada Posof’talar ve kara kış her yanı kasıp kavuruyor. Babam asker, yanında da erler var, Serap’ı gömmüşler ve mezarında ateşler yakıp sabaha kadar beklemişler; kurtlar toprağı eşeleyip de taze ölüyü çıkarmasın diye. Kısacası ne zaman Serap bahsi açılsa, seneler geçmiş olmasına rağmen, babam her seferinde üzülür, kederlenirdi.” (İletişim Yayınları, 2014, 1. Baskı, ss.85-86) Bilemiyorum Azimet… Bu anlattıklarımdan başka-daha acı bir şey olabilir mi… Acı bir ‘yankı odası’ gibi… Ama tabiî ‘yalnız olmak’ ile ‘tek başına olmak’ felsefi düzlemde birbirinden ayrılır. Biz, ben de, Uğur da, sen de, sanırım yalnız değiliz, ama tek başımızayız. Şiirsel alan derinliği de böyle bir uzam… Gezegenler gibi ‘tek başına’ olmak… Peki, İlhan Berk’in bana sorduğu soruyu ben sana sorayım: Senin kendi çizgin nerden geliyor? Nasıl devam ediyor… Hangi noktalarda, nasıl bütünleniyor…

Azimet Avcu: 2016 yılında Kadıköy Kitap Günleri galiba son kez olarak Haydarpaşa’da yapılıyordu. Seni ismen Uğur’dan çok duyduğum ve çalışmalarını takip ettiğim için biliyordum. Orada bir stantta ‘Rüzgâr Defteri’ kitabını görmüştüm. Hemen almak isteyip etrafta standa kimin baktığını bulmaya çalışmıştım. 10 dakikaya yakın bekledikten sonra birisi gelmişti. Kitabı alıp oradan Karaköy vapuruna yürüyüp vapurda kitabı okumaya başlamıştım ki İlhan Berk’in sana sorduğu bu soruya gelmiştim. Uzun zaman kendi adıma bunu düşünmeye çalışmıştım. Yıllar yılı arada aklıma gelir ve çizginin başına gitmeye çalışırdım. Ama Dipsiz Göl’ü okurken bu soruyla tekrar karşılaşınca çizginin başını buldum. Uğur, bir gün yanımıza gelip çok garip bir rüya gördüğünden bahsetmişti. Ne olduğunu anlatmasını istemiştik. Rüyasında ‘insan annesinin karnında cenin pozisyonundayken bir soru işaretine benzer’ diye bir cümle kurmuş. Uyanınca internetten bir bakmış ki gerçekten öyle. Bunu günlerce anlattı. Çizgimin başlangıcını ararken buraya geldim. İnsan ana rahmine düştüğü ân, yani o çizgi, yaşama yolculukla başlıyor. Bir soru işareti olarak gidiyor. Ben şiir yazmaya çocukluk yıllarımda başladım. Galiba bu illet insanın yakasına gelip bir türlü yapışıyor. Şiir dilini öğrendikten sonra da kendini başka bir dille ifade edemiyorsun. Bana bazen ‘kaç dili iyi seviyede biliyorsun?’ diye sorduklarında ‘iki’ diye söylüyorum. Birincisi Türkçe, ikincisi şiir dili. Söyleme dikkatlice bakınca biraz romantik gelebilir ama bunu başka türlü anlatamam. Şiir dilini öğrenince de o dili bilenlerle iyi diyaloglar kuruyorsun. Uğur’la, senle öyle bir dil üzerinden konuşuyoruz. Normal yaşamlarımız ve gündelik dilimiz kendimizi tarif etmeye yetmiyor. İnsan yürüdüğü yolda arkadaşlarını iyi seçerse yolu da sağlıklı katetiyor. Uğur, Selim, Kadir ve ben böyle bir yolculukta karşılaştık. Onlar benim için iyi şiirin yanında iyi şairin nasıl olması gerektiğini de gösterdiler. Zamanla yolda azalsak da burada haklılığın inadıyla devam ediyoruz. Şiire bakış açıma gelecek olursak da yine bu yolda oluşup gelişti. Şiirimi post-modern çizgiye koyabilirim ama tamamen o anlayışla yazmıyorum. Türkiye’de her türlü sanat akımı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyor. Politikanın hayatımızı çekip elimizden aldığı, hayatlarımızı zorlaştırdığı bir dünyada güncelden uzaklaşıp sadece sanatsal üretim yapamıyoruz. Ece Ayhan’ın şairlik tanımına ‘etikçi’ dediği bir ülkede etikçiliği biz de elden bırakamıyoruz. Uğur, ihmallerle öldü. Orada ambulansından hastanesine sağlıklı çalışan bir sistem olsaydı, Uğur hayattaydı. Burada gelmek istediğim nokta devletin insan hayatına bu kadar kastettiği bir ortamda şiiri silah gibi savunma aracı olarak görmekten başka çaremiz kalmıyor. Pekâlâ, bu noktaya gelmişken iki soru sorayım. Dipsiz Göl’e politik açıdan nasıl bakabiliriz? Dili bu noktada nereden kurmalıyız?

Zafer Yalçınpınar: Bir kere hemen ifade edeyim; Uğur’un vefatına neden olan düşüşe dair söylediklerine yüzde yüz katılıyorum. Uğur’un vefatında çok boyutlu bir ihmal olduğu açık… Doktorlar, hastane vesaireden önce toplumsal bir ihmal var: Uğur, düştüğü yerde çok uzun süre kalıyor! Gelen geçen ahaliden kimse umursamıyor ölü gibi yerde yatan, bilinci kapalı bir insanı! Üstelik bir cumartesi gecesi! İşte mesela, Ece Ayhan’ın ‘toplum’ ifadesinin yerine koyduğu ‘topluluk’ söylemine çok acı bir örnek daha… İnsan toplumu refleksi gösterilmiyor çünkü! Herkes yılbaşı öncesi tatil, eğlence, tüketim ve alışveriş merkezi kafasında çünkü! Yığışım! Herkes yeni yılda fiyatlar ikiye katlanmadan ne satın alayım, nereye gideyim, ne yapayım derdinde! Keza, Uğur’un hastaneye sevk edilmesi de bence çok uzun bir süre…  Sonra, hastanede tetkik-teşhis-tedavi falan gibi süreçler için de çok bekletiliyor. Standartlardan çok uzun bir bekleme süresi yaşıyor Uğur… Aleyhine çalışan, ölüm kalım gibi bir bekleme süresi… Çok acı… Şimdi, bunca hakikati tüm hatlarıyla düşündükten sonra hemşire, doktor kimse çıkıp olayı normalleştirmeye çalışmasın bana! Hepsi o günlerde ya tatilde olmayı düşünür ya arkadaşlarıyla eğlenmeyi ya da benzerleriyle elit elit takılmayı kuruyordur kafalarında… Yıllardır bu böyle! Yıllardır, utanmadan! Taksim dediğimiz lokasyon, rantıyla, oteliyle, turistiyle, elçilikleriyle, esnafıyla, meyhanesiyle, ev sahibiyle, kiracısıyla, taksicisiyle, fuhuşuyla, uyuşturucusuyla, serserisiyle, ruhsatçısıyla, zabıtasıyla, liberaliyle, belediyesiyle ve nihayetinde hastanesiyle, doktoruyla falan tüm hatlarıyla, tüm dokularıyla lağıma dönmüş durumda! Zaten, Bilge Karasu’nun kitabının adını hatırlayalım: “Lağımlar Anası ya da Beyoğlu”. Yani ben Uğur’un vefatındaki ihmaller silsilesinin ‘Yahu çocuk çok ters atlamış, çok ters düşmüş, çok talihsizmiş…’ falan gibi bir doktor ağzı söylemle geçiştirilebileceğini, dahası benzeri söylemlerle ‘müesses nizam’ tarafından geçiştirilmiş olmasını da kabullenemiyorum bir türlü… Şimdi, bu noktada Nâzım Hikmet’in birçok yazısında şiir diline ithafen ifade ettiği başka bir kavrama geçmek gerekiyor: Şiirimizin, şiir dilinin taşıdığı yük! Ve bu yük yaşadığımız coğrafyada çok ağırdır yüzyıllardır… ‘Davet’ adlı şiirinde Nâzım Hikmet’in ‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan / Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket…’ olarak tanımladığı coğrafyamızda her şey çok zorlu ve acılı yaşanıyor. Yüzyıllardır içinde bulunduğumuz coğrafyanın ‘kara gerçeğini’ gören bir şairin durumu da Nâzım’ın aynı şiirindeki şu dizelere benzer: ‘Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak / ve ipek bir halıya benzeyen toprak / bu cehennem, bu cennet bizim’ Dipsiz Göl, sanıyorum, en ağır ve kara gerçeklerle örülmüş şiir kitabım… Böylesi bir ‘şiirsel yük’ taşıyor. Özellikle de ‘Dipsiz Göl’e girdim’ diye başlayan birinci bölüm… Uğur’un ölümüyle birlikte kitabın üzerindeki şiirsel yük de çok arttı. Tuhaf bir çelişki var: Gündelik yaşamın şiirselliği her geçen gün azalıyor, ama dilin ve mantığın yaşamındaki derin tarihsel yük, dile getirilen kalp ve vicdan arayışı her geçen gün daha fazla artıyor. Hakikat yolundaki kalp ve vicdan arayışı… Bence bu durum bizim coğrafyamıza özgü… Sence de öyle değil mi, bütün bu yakın ve uzak tarihsellik boyunca, tüm yaşadıklarımızdan sonra, kim bu coğrafyanın şiirsel yükünü sırtlanmak ister ki? İkinci Yeni’nin parladığı baskılı dönemde bile daha fazla şiirselliği vardı yaşamın, ya da 1950 şiir hareketinde… Mesela, Ece Ayhan yaşasaydı bugün, 2023’te, kesinkes söylüyorum bunu; şiir yazmayı bırakırdı! Sıkılırdı. Kapitalizm sonrası neoliberal dünyanın aldatıcılığından, sinsiliğinden, bireyi içine düşürdüğü kapandan sıkılırdı. Öylesine karanlık ve palyatif bir dönemde yaşıyoruz şu an… Uğur’un sana gönderdiği bir mesajı göstermiştin bana. Şöyle diyordu Uğur son merhalede: ‘Şiirle rabıtamız kalmamıştır.’

Azimet Avcu: Birgün Aslıhan Pasajı’ndaki sahafları dolaşırken Uğur sevinçle “Azi koş Ece Ayhan’ın bir süredir aradığımŞiirin Bir Altın Çağı’ kitabını buldum.” dedi. Sahaf 200 Lira gibi yüksek bir fiyat çekince üzüntüyle daha sonra alırım deyip kimsenin göremeyeceği bir yere sıkıştırdı. O dönem için bu kitap kafamın köşesine kazınmıştı. Yıllar sonra bu kitap elime geçtiğinde “TARİHE BAKARSANIZ ANLARSINIZ!” diye bir yazıya denk gelmiştim. Orada şöyle bir kesit vardı: “Zaten yamuk ve yampiri bu dünya; tabii bana göre, tümüyle bir ‘kötülük toplumu’ ya da daha yetkin anlatışla, ‘örgütlenmiş sorumsuzluk’tur: Gerçekte ve dipte olan!” Dipsiz Göl tam bu noktada daha büyük bir karşılık buluyor. Yüzeyden bakınca anlaşılmayan ve içine düştükçe çıkılmayan o büyük bir dehliz… Sanatın her zaman iyileştirici bir yanı var. Eğer şiir bizim hayatımızda bu kadar yer edinmese iyileşmez yaralarımızla silinip gideceğiz. Ece Ayhan’da bugün yaşasa senin aksine böyle düşünürdü. Ölümle yüzleşmenin tek yolu yazmaktan geçiyor. Söz bitiyor, ağıtlar diniyor, toprak soğuyor… ama bu şiirler birilerinin kitaplığında, dilinde, hafızasında duracak. Bu özel kitap için ben Yalçınpınar’a teşekkürlerimi sunuyorum. İmgenin ve doğanın bu kadar çoğullandığı Dipsiz Göl’de bize yaşam ideasını tekrar hatırlatan şair okurlara son olarak ne söylemek ister, bunu merak ediyorum.

Zafer Yalçınpınar: Herkesin farklı bir dilsel formülü veya şiarı vardır, şiir ve yaşamla ilgili… Tamamıyla benim icat ettiğim ve kendi 44 yıllık zavallı yaşamımda tüm hatlarıyla deneyimlediğim formül şu: ‘Şiir, dilin sürdürülebilirliğidir.’ Bu formülü ilk kez Kasım 2018’de gerçekleştirilen İlhan Berk Sempozyumu’nda dile getirmiştim. Şiir, imgesel alan derinliğinin uzamında salınan ve dilin sınırlarını genişleterek geliştiren bir özüt! Geçmiş ile geleceğin dili arasında hakiki ve adil bir bağ kurabilen tek-son-öz! Şiirin eşsizliği -eşsiz olana yakınlığı- bu bağda, bu bağın haysiyetinde gizli… Şimdi, aslında, Ece Ayhan’dan aktarmak istiyorum son sözlerimi… Uğur yaşasaydı, o da öyle yapardı çünkü. Yaklaşık olarak şöyle diyor Ece Ayhan Çağlar: “Böylesi bir uçsuz bucaksız ‘kötülük dayanışması’ ortamında karamsar olunmaz da, ne olunur bilemem. Ama benim karanlığımın rengi akkordur, o ayrı. (…) İzin verin de bir kömürün bir elmasa dönüşmüş olduğunu artık anlayalım! (…) Şiir gerçeği yeder! İşte böyle olumsuz bir yeri vardır şiirin toplumlarda. Bir toplumda yeri olmayışı onun yeridir.”

Aralık 2023


Hamişler:

1/ Dipsiz Göl’ün basılı/matbuu olarak yayımlanan ikinci edisyonunu https://www.kitapyurdu.com/kitap/dipsiz-gol/669036.html adresinden satın alabilirsiniz. Tam metin dijital nüsha ise https://upas.evvel.org/dipsiz.pdf adresinden indirilerek, arşivlenebiliyor…

2/ Zafer Yalçınpınar’ın tüm edebiyat çalışmalarını https://zaferyalcinpinar.info adresinden inceleyebilir ve tüm kitaplarını aynı adresten -pdf dosyası biçeminde- arşivleyebilirsiniz.

Şub
03
2024
--

Uğur Yanıkel’in anısına saygıyla… “BİN YIL YAŞASAK YİNE CİHAN BU / GERDİŞ BU, ZEMİN BU, ASUMAN BU!” (Sümeyye ile Ahmet Keskinkılıç)


Sümeyye ile Ahmet Keskinkılıç tarafından Uğur Yanıkel‘in anısına ithafen tasarlanan özel kolaj çalışmasının tam ve detaylı görüntüsüne https://upas.evvel.org/?p=2540 adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
27
2023
--

Sıkı dostumuz Uğur Yanıkel’i ölümünün birinci yılında saygı ve özlemle andık…


Sıkı dostumuz Uğur Yanıkel için 27 Aralık 2023 tarihinde Şişli Derviş Eroğlu Kültür Merkezi‘nde özel bir anma programı düzenledik.


Gazeteci ve şair Uğur Yanıkel’in, 24 Aralık 2022’de hayatını kaybetmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. halktv.com.tr YouTube Koordinatörü ve şair Yanıkel için ailesi, arkadaşları, sevdikleri, 27 Aralık 2023 akşamı Şişli Derviş Eroğlu Kültür Merkezi’nde bir araya gelerek anma programı düzenledi. Anmada, şair Azimet Avcu, yazar Tekin Deniz, Zafer Yalçınpınar, 10Haber Genel Yayın Yönetmeni Hakan Çelenk, Seda Yanıkel ve Damal Dernekleri Federasyonu Başkanı Güner Kökat konuşmalar gerçekleştirdi. Konuşmaların ardından Yanıkel’in sevdiği türküler sanatçı Eren Can Doğaner tarafından seslendirildi. Anma programının son bölümünde ise arkadaşları A. Gülfem Özer, Celal Baran Yıldırım, Emir Alisipahi, Cem Onur Seçkin, Ozan R. Kartal ve Toprak Şems Tezcan, Uğur Yanıkel’in şiirlerini okudu.

28 Aralık 2023, BirGün Gazetesi

Anma programına ilişkin ulusal basında yayımlanan haberlere ve Uğur Yanıkel’in edebiyat ve arşiv çalışmalarına ilişkin detaylı bilgilere aşağıdaki adreslerden ulaşabilirsiniz.

BirGün Gazetesi: https://www.birgun.net/haber/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi-494126

Halk Tv: https://halktv.com.tr/gundem/bir-ugur-yanikel-perspektifi-sair-yazar-gazeteci-arkadasimiz-olumunun-birinci-793346h

Gazete Duvar: https://www.gazeteduvar.com.tr/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-anildi-haber-1657325

Artı Gerçek: https://artigercek.com/guncel/gazeteci-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-anildi-278444h

Gerçek Gündem: https://www.gercekgundem.com/guncel/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi-bircok-isim-uguru-anlatti-446153

10 Haber: https://10haber.net/2023/12/28/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi-324249/

KRT TV: https://www.krttv.com.tr/gazeteci-ve-sair-ugur-yanikel-olumunun-birinci-yilinda-siirleriyle-anildi


Hamiş: EVV3L kapsamında yer alan Uğur Yanıkel arşivine https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel adresinden, Uğur Yanıkel’in tüm edebiyat ve şiir çalışmalarına pasaj69.org adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
24
2023
--

UĞUR YANIKEL – ANMA PROGRAMI (27 Aralık 2023 Çarşamba, Derviş Eroğlu Kültür Merkezi, ŞİŞLİ, Saat 20.00-23.00)


24 Aralık 2022 tarihinde -27 yaşında- vefat eden
sıkı dostumuz Uğur Yanıkel‘i saygıyla anıyoruz…

Tarih/Saat: 27 Aralık 2023, Çarşamba, Saat: 20.00
Yer: Derviş Eroğlu Kültür Sanat Merkezi, Şişli

Google Haritalar Konumu:
https://maps.app.goo.gl/tVEpBjEVVkH8sdJK7

Uğur Yanıkel‘in gerçekleştirdiği tüm edebiyat çalışmalarını ve özgür yayıncılık doğrultusundaki tüm emeklerini pasaj69.org adresinden inceleyebilirsiniz. Yanıkel’in vefatına ve edebiyat-şiir-yayıncılık eksenindeki direnişine dair EVV3L kapsamında yer alan özel arşive https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel adresinden ulaşabilirsiniz.



Uğur Yanıkel’in instagram hesabından
gerçekleştirdiği en son paylaşım…
Ara
22
2023
--
Ağu
30
2023
--

“Rüzgâr Defteri” 8 yaşında!

Zafer Yalçınpınar​, “Rüzgâr Defteri”
YAYINPasaj69.org, Ağustos 2018, 2. Edisyon, 34 Sayfa

Okumak için: https://zaferyalcinpinar.com/ruzgardefteri2.pdf


(…) “Rüzgârı düşünüyorum” deseydim, inanır mıydın buna? Örneğin, rüzgârın resmi nasıl çizilir, nasıl boyanır? Evet, eğilmiş ağaçlar, uğuldayan tepeler, dolgun yelkenler, sallanan yapraklar, vuran kapılar, kepenkler, toz bulutları: Hızla büyüyen sarmaşıksı bir duygu. Ancak, hiçbirisi rüzgârın anlamını karşılamıyor: Bunlar rüzgârı algılamamızı sağlayan imgeler, göstergeler; yani, gördüklerimiz: Rüzgârla -rüzgârın etkisiyle- devinen şeyler bunlar, rüzgâr değil. (…)


2015 yılında Uğur Yanıkel’le birlikte ‘Rüzgâr Defteri’ adlı metnimi orjin alarak başladığımız, ardından da ‘İmgelemin Özgürleşmesi’, ‘Ece Ayhan’ ve ‘İkinci Yeni’nin şiirsel alan derinliğine doğru genişlettiğimiz söyleşiden bir bölüm aşağıdadır. Bu söyleşinin özel bir öneme sahip olduğunu dile getirmeliyim: Bu söyleşi, yazdığım bir metnin imgesel imkânlarının yanı sıra semantik etkileşimlerini de sınayan, beni yeni düşünce merhalelerine götüren, kendi metnimin anlamını daha tutarlı bir şekilde görebilmemi sağlayan tam bir ‘poetika çalışması’ oldu. Uğur Yanıkel’e ne kadar teşekkür etsem azdır… (Zy)

Uğur Yanıkel: Oyun Yayınevi tarafından geçtiğimiz ay yayımlanan Rüzgâr Defteri, adalarda ‘örülmüş’  bir anlatı, zaten kitabın giriş kısmında da bunu açıkça dile getiriyorsun. Kitabı okuduğumda şunu fark ettim; evet, ada kültürünün etrafında yoğun bir şekilde ‘dolaşıyorsun’ ancak bir şeyi ‘yakalıyorsun’, rüzgârı… Rüzgârı yakalıyorsun ve rüzgâr üzerinden derinlemesine bir sorgulama, analiz sürecine girişiyorsun. Ancak, burada bahsettiğim sorgu ve analiz, duyusal alan üzerinden ilerliyor. Bu süreçten sonra da rüzgârı adeta modelliyorsun. İfade etmeliyim ki bahsettiğim bölüm, beni en çok heyecanlandıran, etkileyen bölümdü. Çünkü rüzgârın işlevini, oluşumunu biliyoruz ve tüm bunların doğaya ve canlılara yansımasını görebiliyoruz, ancak kendisini göremiyoruz somut bir şekilde. Görünmeyeni görünür kılman beni heyecanlandırdı açıkçası. Ayrıca bu modellemeyi yapabiliyor olmanda imgelem gücünün yanı sıra geçmişteki eğitim sürecinin ve çalışma hayatının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Sen bu konuda neler diyeceksin?

Zafer Yalçınpınar: Ne diyeyimtutarlı, doğruya yakınsayan sözler bunlar… Sorduğun soruda ‘analiz ve modelleme’ diyerek tespit ettiğin durumun nedeni, Rüzgâr Defteri’ni yaşarken -ya da ‘rüzgâr’ denen şeyi düşünürken- elde ettiğim bulguları, görüngüleri alegorik bir dille işlemeye, örmeye çalışmamdır. Bu alegorik dilin bir tür eksiltme hareketi sonucunda oluştuğunu söyleyeyim: Defterin başlangıçtaki, yaşandığı ândaki gerçekliğini değiştirerek ‘rüzgâr’ olgusunun işaret ettiği düşünsel alanı daha belirgin, göz önüne getirilebilir ve nihayetinde ‘sorgulanabilir’ kılmaya çalıştım. Yani, matematikle özdeşleştirerek ifade edersem; yazdığım metnin sürekli olarak türevini aldım ve ‘rüzgârın anlamı’ diyebileceğimiz alegorik bir katmana ulaştım. Bahsettiğim bu işlek kulağa zor, karmaşık, saçma ve tuhaf geliyor olabilir. Basitleştirirsek; ‘rüzgâr’ denen şeyi önce anlayıp sonra da anlatmaya çalıştım. Bunu da metindeki düşünselliği ve imgeselliği dengeleyerek kotarmaya gayret ettim. Aslında, Rüzgâr Defteri’ndeki işleğin ne olduğunu anlatmak için Almanca’da güzel bir fiil vardır: ‘dichten’. Oruç Aruoba bu kelimeyi “şiir olarak kurmak” şeklinde çevirir. Ludwig Wittgenstein bir yazısında “Felsefenin aslında şiir olarak kurulması gerekir.” diyor. Ben de bunu yapmaya çalıştım. ‘Rüzgâr’ olgusunu şiirlemeye, rüzgârın varoluşunu ‘şiir olarak kurmaya’ gayret ettim. Rüzgâr Defteri’nin adalar kültürü ve geçmiş çalışma hayatımla olan ilgisinden önce, bu bahsettiğim ‘şiir olarak kurmak’ meselesi çok daha belirleyici ve önemli… Bunun üstünde durmalıyız sanırım. Bütün bu sözlerimden ve açıklamalarımdan ne anlaşılıyor? Sence nedir Rüzgâr Defteri? Felsefi bir metin mi, şiir mi? Nedir sence?

Uğur Yanıkel: Aslında tüm bu bahsettiklerinin bir çıktısı olarak şunu söyleyebilirim, Rüzgâr Defteri tek tığ ile örülmemiştir. Yani, oluşma, örülme evresindeki ilerleyiş, izlenen yol, yöntem bakımından baktığımızda ve bunun yanında kitabın içeriğindeki rüzgârı anlamaya yönelik sorulan soruların yönlendiriciliği bakımından felsefi bir ‘tığ’ kullanılmış diyebilirim. İkinci tığ ise senin de bahsettiğin ‘şiir olarak kurmak’  fiilinden de yola çıkarak erişilen şiirsellik ya da içeriğinde şiirsel bir tını barındıran imgelem. Tüm bu söylediklerimden de anlaşılacağı üzere Rüzgâr Defteri için yalnız başına bir ‘felsefi metin’ ya da bir ‘şiir’ diyemem. Rüzgâr Defteri, yazarının gördükleri, yaşadıklarının bir sonucudur en nihayetinde, dilin kendine özgü bir biçimde kullanılmasından dolayı yine bu temel üzerinden tanımlanabilir, diye düşünüyorum. Zaten, Rüzgâr Defteri dahilinde ve haricinde de böyle düşünüyorum. Yani mesela, bugün artık, ‘şiir’ kavramını gördüğümüzde ya da duyduğumuzda ‘kafamızın içinde’ ne kendini gösteriyor? Bu çok önemli. Şiirin ‘dinamik öz’ diyebileceğim ya da kavramlar üstü bir ‘şey’ olduğunu düşünüyorum. ‘Dinamik öz’ dememi şöyle bir örnek vererek açıklamaya çalışayım: Ateş böcekleri geceleri parıldayan bir böcek türüdür, yani gündüzleri ışık saçmazlar, hâl böyleyken gündüz bir ateş böceğini -tanıyıp- gördüğümüzde, gözümüzü kapatıp elde ettiğimiz ‘karanlık’, ateş böceğinin parıldamasına neden olmaz. Üstelik ateş böceğini de göremeyiz. Bu örnekte bana göre asıl ‘şiir’ ateş böceğidir. Yani o ‘dinamik öz’ dediğim kısıtlandırılamayan, ‘gözümüzü kapattığımızda’ görünmeyen ‘şey’dir.  Buradan hareketle şiirin alışılmış bir biçime(forma) artık gerek duymadığını söyleyebilirim. Bana kalırsa şiir bunu aşan tek türdür; bir biçime(forma) ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebildiği için… Bu bağlamda dilin ve kelimelerin göz önünde olmadığı ‘şeylere’ bakalım; yanmış bir filmi banyo ettiğimizde elde ettiğimiz görüntü, ufak bir çocuğa oyalanması için verilen kâğıt ve kalem ile çocuğun yaptığı çizim -ki çocuk genelde o kâğıdı rastlantısal olarak karalar yani ‘rüzgâr’ı çizer-. Verdiğim örnekler çoğaltılabilir elbette. Ancak bu verdiğim örneklerin ve daha fazlasının kişisel sezme yetimiz ile farkında olabiliriz. Rüzgâr Defteri’nin benim için asıl önemi, senin bahsettiklerini saklı tutarak söylüyorum, buradan geliyor. Çocukken hepimiz rüzgârı ‘modellemişizdir’ ancak bunun rüzgârı görünür kılıyor olduğunu bilmeden, farkında olmadan. Rüzgâr Defteri ile şahsen bu farkındalığı kendime kazandırdım. Peki, sen, Rüzgâr Defteri’ni oluştururken, ‘rüzgârı keşfettin’ diyebilir miyiz? Eğer öyleyse, bu keşfin Rüzgâr Defteri dışında bir yansıması oldu mu sende?

Zafer Yalçınpınar: Doğduğumdan beri her yılın belli bir dönemini adada yaşıyorum. Ada yaşamında, denizin hareketini belirleyen rüzgâr çok önemlidir. İnsan için ‘düşünmek’ ne ise ada için de ‘rüzgâr’ odur. Rüzgâr sürekli yaşamı değiştirir, hemen her şey rüzgâra bağlıdır adalarda… Rüzgâr Defteri’nin yazım sürecini yaşamsal düzlem üzerinden anlatayım o zaman… 2013 yılında Duygu Gündeş’le birlikte Bozcaada’da tatile gittik. Bu tatilde, konaklamak için Bozcaada’nın kıyı şeridinde bulunan popüler mevkilerden birini değil de, daha içrek, adanın kuzeydoğuya bakan tarafında bulunan bağ ve bahçelerin ortasında, salaş diyebileceğimiz bir yer seçtik. Bu mevkide, tatilin ilk ânından son ânına kadar rüzgâr hiç durmadı, sürekli ve kuvvetli olarak kendini hissettirdi. Sürekli esiyor, bir şeyler anlatıyor, sürekli bir şeyleri düşünüyor, düşündürtüyor gibiydi. Bu yaşantı parçasında, Rüzgâr Defteri’nin ilk orjini oluştu; belirleyici kavram, metne eşlik edecek olan odak noktası bu ‘süreklilik’ti. Diğer orjin ‘rüzgârın etkinliği, etkililiği’ydi. ‘Devinim’ olgusuyla birlikte  ‘rüzgârın yaşama düşünce katması’ da defterin temel eğretilemesidir. Bu orjinler ya da ‘mihenk noktaları’ üzerinden defterin örülümü, yazımı bir tam yıl boyunca sürdü. Marmara Adası’nda, 2014 yılında, fırtınalı bir gecede deftere son noktayı koydum. Bu başlangıç ve bitiş arasında oluşan imgelemin, evet, konuşmamızın başında da vurguladığın gibi matematik ağırlıklı eğitim sürecimden, para kazanmak için bir on yıl kadar çalıştığım bilim kurumundan tut da bulanık mantığa veya dilbilim felsefesine olan ilgime ve araştırma çalışmalarıma kadar uzanan bir arkaplanı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, önemli olan defterin yazımındaki tetikleyici kıvılcımlardır. İlk denklemdir. Daha önce de ‘Çalmayan’(Eylül 2014, Kendi Yayınları) adlı şiir kitabımı okuyan bir arkadaş şiirlerimi ‘matematiksel’ bulduğunu ifade etmişti. Sence, şiir ve matematik arasında belirgin bir ilişki var mı? Sembolik anlatım ekolünde, Bilge Karasu’da veya Rüzgâr Defteri’ndeki alegorik katmanda bu türden bir ilişki mecburiyet hâline mi dönüşüyor? Ece Ayhan, bir yazısında, ‘İkinci Yeni logaritmalı şiirdir.’ der. Peki, şimdi ben kalksam, ‘şiirsel önerme’ ya da ‘imgesel önerme’ diye bir şeyler, kavramlar atsam ortaya, bu ifadeleri duyduğunda aklına neler gelir, ilkin?

Uğur Yanıkel: ‘Şiir ve matematik’ dendiğinde akla ilk gelen şey ‘ölçülü şiirler’ oluyor. Ancak buradaki biçim odaklı ilişkiyi bir kenara bırakırsak, sanırım şiir ve matematik arasındaki ilişkinin temel belirginliği soyut düşünce ya da soyut düşünebilme becerisinden geliyor. En genel tabiri ile matematik, evren ve zaman içerisinde bulunmayan ancak akılda varlığını sürdüren, soyut zeminde düşünebilmenin sonucudur. Şiirde de böylesi bir soyut zeminin varlığından söz edebiliriz. Formüleri, sayısal bir dili olsa da bu sayısal dilin çözümlenme süreci analitik düşünceyi ortaya çıkarır, sonrasında da güçlendirir. Bu analitik düşünce hayatla, yaşamla, varlıklarla bir bağ kurmaya yönlendirir insanı. Bu bağ ile imgelem gücünün birleşimi de Rüzgâr Defteri’nde kendini hissettiriyor. İlk başta söylediğin ‘…matematikle özdeşleştirirsem sürekli türevini aldım’ sözü de buna delil olarak gösterilebilir… Şimdi, Rüzgâr Defteri’ndeki alegorik katmanda ise tüm bu ilişkinin mecburiyet hâlinden ziyade kendiliğinden oluştuğunu düşünüyorum, az önceki açıklamalarıma dayanarak. (…)

Eylül 2015


Not: Söyleşinin tam metnini PDF dosyası biçeminde https://zaferyalcinpinar.com/ruzgarisiirlemeksoylesi.pdf adresinden arşivleyebilirsiniz.


Tem
04
2023
--

Ece Ayhan’a ilişkin olarak Devlet Arşivleri’nde bulunan Resmî Belgeler (1966)

EVV3L taifesinin emektarlarından Uğur Yanıkel, sıkı şair Ece Ayhan Çağlar‘ın yaşamına ve poetikasına dair gerçekleştirdiği araştırmalar sonucunda resmî gazete -ve diğer devlet arşivleri- kaynaklı çeşitli buluntulara ulaştı. 1966 yılında Ece Ayhan’ın kaymakamlık görevinden ayırılmasına ilişkin olarak devlet arşivlerinde rastlanılan çeşitli belgeleri/kararları https://bit.ly/eceayhanresmigazete adresinden inceleyebilirsiniz.

İşbu evrakları incelerken 12 Temmuz 2016 tarihinde Aydınlık Gazetesi’nde yayımlanan “Ece Ayhan Çağlar Hakkında Bilinmeyenler” başlıklı makaleyi de dikkatlice okumanızı öneririz. (Zy)


Ece Ayhan’a ilişkin olarak devlet arşivlerinde rastlanılan
çeşitli belgeleri/kararları https://bit.ly/eceayhanresmigazete
adresinden inceleyebilirsiniz.


Hamiş: EVV3L  kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Mar
01
2023
--

Şiir Kitabı: DİPSİZ GÖL (zafer yalçınpınar)


Dipsiz Göl, Zafer Yalçınpınar
UPAS Şiir, Mart 2023, 33 Sayfa
Okumak için: https://upas.evvel.org/dipsiz.pdf


Dipsiz Göl, 2017-2023 yılları arasında yazılmış şiirlerden oluşuyor. Zafer Yalçınpınar‘ın daha önceki şiir kitaplarında yer almayan bu 21 pâre, tek bir imgenin alan derinliğinde, tek bir şiir olarak kurgulanmış. Yalçınpınar, altıncı şiir kitabını 27 yaşında hayatını kaybeden sıkı dostu Uğur Yanıkel‘e ithaf ediyor… Sıkı şiiri arayanlar ve özleyenler, Dipsiz Göl’ü mutlaka okumalı. (Derya Turhan)


Önemli Not: “Sıkı şiire öncelik vermek” ve “imgelemin özgürleşmesini sağlamak” amacıyla dijital yayıncılık serüvenine başlayan UPAS Yayın‘ın tüm kitaplarını upas.evvel.org adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Şub
27
2023
--

Depremle birlikte, tarihin sancısı hakkında; 6 yaşındaki şiir kitabım için…


Tarihinsancısı , Pasaj69 Yayın, Şubat 2017,
Şiir Kitabı (İki bölüm halinde 19 şiir ve 45 sayfa)
Tam Metin, PDF: zaferyalcinpinar.com/tarihinsancisi.pdf
Yayına Hazırlayan: Uğur Yanıkel


DEPREMLE BİRLİKTE; TARİHİN SANCISI HAKKINDA…

Dördüncü şiir kitabım tarihinsancısı‘nın yayımlanışının üzerinden altı yıl geçmiş. Geriye dönüp baktığımda, hem editöryal-tasarımsal açıdan özgür yayıncılığa sunduğu katkı nedeniyle, hem de ağır bir tarihsel yükü imleyen (işleyen) şiirsel alan derinliği sonucunda, tarihinsancısı‘nın diğer şiir kitaplarım arasında çok farklı bir yeri olduğunu açık yüreklilikle ifade etmek zorundayım. Bu kitabın adını koyarken “Tarihin Sancısı” ile “Tarih İnsancısı” seçenekleri arasında kararsız kalmış ve kitabın ismini “tarihinsancısı” şeklinde bitişik yazarak, algıyı okurun göreceli zihnine bırakmıştım. Fakat yayımlanışından altı yıl sonra -2023’ün Şubat ayının getirdiği büyük felaketi ve yaşananları göz önüne alarak- kitabın ismini “Tarihin Sancısı” şeklinde belirleseymişim daha doğru olurmuş diye düşünüyorum. Ve aslında, örneğin, yaşadığımız depremler, depremlerin yinelenen -ve yinelenecek olan- somut ve yalın gerçeği, bu geçişken coğrafyada yaşadığımız -yinelenen ve yinelenecek olan- benzeri devasa acılar-sancılar, bizim tuhaf insanlığımıza ve geleceğimize dair çeşitli kanıtlar sunarak şiir-tarihsel bir içeriğin belirleyici rolünü sürekli işaret ediyor. Ve edecek de… Ece Ayhan bu durumu şöyle vurgular:

“Çok Eski Adıyladır gerçekten de benim 40’a yakın insan yılını bulan yazı yaşamımda varabileceğim en yetkin ve en sıkı kitabımdır. (…) Ben en güzel, en yetkin… filan diyorum ama ‘Çok Eski Adıyladır’ kitabı altı yıldır Adam Yayınları’nda ancak 300-400 kadar sattı, kalanı da hiç kıpırdamadan olduğu gibi duruyormuş.(…) Yazdıklarım bin yıllık algı ortalamasının çok altında da olabilir bakın, hepten başarısız da. (…) ‘Çok Eski Adıyladır’ için, aynı zamanda karamsardır da dedim, hem de koyusu ve zifiri. Böylesi bir ‘topluluk’ta, uçsuz bucaksız bu ‘kötülük dayanışması’ ortamında karamsar olunmaz da, ne olunur bilemem. Ama benim karanlığımın rengi akkor’dur, o ayrı.” (Şiirin Bir Altın Çağı, YKY, 1993, s.137)

Tarihinsancısı adlı şiir kitabım için tamı tamına -ne bir eksik, ne bir fazla, ne ifrat hatasına düşerek, ne de tefritte kalarak söylüyorum ki- Ece Ayhan’dan alıntıladığım değerlendirmeyle tümü tümüne örtüşen kara duygulu bir his içerisindeyim. Gerçekten de kendi poetikamı düşündüğümde, yani yaklaşık 16 küsur yılda kaleme alınmış beş şiir kitabından ve 180 küsur şiirden oluşan alan derinliğinin çok boyutlu haritasına baktığımda, imlemek istediklerimi -tarihsellikleriyle birlikte- en doğru şekilde konumlandırarak okura sunabildiğim, en yetkin, en işe yarar, öz-söyleyiş bütünlüğünü en dengeli şekilde oluşturabildiğim, kısacası, en sıkı şiir kitabımdır tarihinsancısı… Gene, Ece Ayhan’dan bir alıntıyla ifade edersek:

“Son biçim”ini alıp almadığını anlamak sorununa gelince, şiirin, buna neden “son öz” denmemiş olduğunu da düşünüyorum, izin verin de bir kömürün bir elmasa dönüşmüş olduğunu artık anlayalım! Bir şiir kıpırdanıyorsa, deviniyorsa sona ermiş demektir; sözgelimi herhangi bir şey eksikse kıpırdanmaz! Ustalar şunu çok iyi anlayacaklardır; şiir tam bir avadanlıktır, tarihsel bir avadanlıktır!… (Türk Dili Dergisi, 1982)

Bu kadar değil mesele, tarihinsancısı‘nın benim için taşıdığı çok kıymetli bir nüve daha var: Kitap, yayıncılık tercihleri anlamında da geleneksel yayıncılığı terk ederek, özgür yayıncılık yaklaşımında kesinkes karar kıldığım bir dönemin ürünüdür. Aralık 2022’de talihsiz bir olay sonucunda 27 yaşında vefat eden sıkı dostum -ve genç yayıncı- Uğur Yanıkel‘in taşıdığı direnişçi ruh ve uzgörü dolu sahici yaklaşım, özgür yayıncılığa geçişimde son derece belirleyiciydi. Uğur Yanıkel o yıllarda kurduğu “Pasaj69” başlıklı özgür yayıncılık platformu kapsamındaki çalışmalarıyla, holdingvari (aşırı ticari, finansal ve düzme/kalp) yayıncılığa taş çıkartacak -hatta, sanat alanında bezirgânlaşmış bir mutat tipolojiye “Eleğinizi duvara asma vakti geldi artık!” dercesine- güçlü dijital tasarımlar hazırlıyor, özenli bir editöryal süreç uyguluyor ve müthiş derinlikli araştırmalar gerçekleştirerek Türkiye’de edebiyat ve şiir alanındaki en sıkı e-kitapları oluşturuyordu. Uğur’un Pasaj69’da kurduğu başarılı zeminde yer almak, hem kendi özgürlük yaklaşımımı teyit etmek hem de Uğur’un yayıncılık mücadelesine katkı sunmak açısından çok önemliydi ve benim için büyük bir onurdu. Tarihinsancısı‘nın “son özü”nü doğru bir şekilde kavrayan ve o “son özü” tasarımıyla, editöryal yaklaşımlarıyla bir e-kitap bütünlüğünde işleyerek tüm hatlarıyla yayına hazırlayan Uğur Yanıkel’dir. (Ayrıca, kitabın arka kapağındaki tipografik tasarım da bizzat Uğur’un fikri ve uygulamasıdır.) Uğur gibi uzgörü sahibi, güçlü, sahici, azimli ve onurlu bir dostumu genç yaşta kaybetmek, onun başına gelen felakete engel olamamak da -tıpkı depremin hatırlattığı yalın gerçekler gibi- tarihsel çevrimlerle vurgulanan -dinmeyecek, yinelenecek- bir başka büyük sancımdır. Belki, Uğur’un anısını ve Pasaj69’daki çalışmalarını yaşatmak, Uğur’un genç arkadaşlarıyla birlikte Uğur’a atfedilmiş yeni nesil yayıncılık projeleri üretmek bu sancıyı hafifletebilir diye düşünüyorum. Herkes gibi… Ama bu umutlu düşünce bir rüzgâr gibi kaçıyor zihnimden… Çünkü ölümün sarsılmaz hakikatini bertaraf etmek için oluşan bu yapay umut hissi “kendini kandırma”, “teselli”, “avunma” motifleri taşıyor ve aslında hepsinden çok bir “safdillik” benim için… Çünkü hiçbir şey Uğur’u geri getirmeyecek. Ölümün hakikatinin ve ağır yükünün önüne -bildiğimiz tüm dillerdeki tüm söylemlerle, bu dünyanın lisanlarıyla- geçmek imkânsız. Böylesi çaresizlikleri daha önce de yaşadım, hissettim ve çok iyi biliyorum. Ölümün suskusundan ve tarihin sancısından daha hakiki bir şey yok.

Bu noktada düşüncemi sabitliyorum…

Sahicilikle,

Zafer Yalçınpınar
23 Şubat 2023


Hamiş: Zafer Yalçınpınar‘ın özgeçmişine ve tüm edebiyat çalışmalarına https://zaferyalcinpinar.info adresinden ulaşabilir, tüm şiir kitaplarını https://bit.ly/zypsiir adresinden ücretsiz pdf biçeminde arşivleyebilirsiniz.

Şub
18
2023
--

Son Kez Solo Trompet (Uğur Yanıkel)


izlemek için: https://youtu.be/l5GJRunxOR4


Banliyö Edebiyat taifesinden Uğur Yanıkel‘in anısına…
(Seslendiren: Ozan R. Kartal)


son kez solo trompet

ayakları çıplak bir sınıfta geziyor
Usulca Kadın
inandım rengi akılda tutmaktı bu
çünkü benim yaşım hep görmek
çünkü duvarda ayaklandı kötümser güneş

beni anlat diye dürtüyor
anlat diye dürt: zillere bas.

yaşayarak denedim
çocukların bildiği için gülümsediği marşı
zapt edilirim diye saldırdım kafamdaki sinemaya
tesirinde çocukluk: iki eli iki kere hırpani
şaşı bir şeyin anası gibi cüce
Yaşamak’ı telafi edecek gibi bakıyorken
buna düşman çoğaltan benim ağzımdı

beklenmedik kalpte icadolundu sismograf
Ölüm’e yalın giderken düşürdüm anahtarı: e v s a l l a n d ı.

gelişmekte avurdumda avlular
rengi ve sesi tekrar ettim
rengi ve sesi
göstersem ürkeceklerdi elimdeki yumruklar ihtimalini
saklı tuttum: asabiyet canımın yongasıdır
meşhur bir yalan gözlerimden aynayan ihtişamlı mağbuliyet

ben bu dünyayı yatılı okuyorum.

Uğur Yanıkel
Panoptikon Dergisi, Aralık 2017


Hamiş: EVV3L kapsamındaki Uğur Yanıkel arşivine https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
08
2023
--

Uğur Yanıkel bir edebiyat direnişçisiydi!


Uğur Yanıkel (1995-2022)

Uğur Yanıkel bir edebiyat direnişçisiydi. Kurulu düzenin ve kapitalist sistemin maaşlı koyunlarından olmak istemiyordu. 2018 yılındaki bir telefon görüşmemizde bana “Üzülme abi, onlara benzemezsek bize yeter!” demişti. Uğur, çok açık bir şekilde kurulu düzeni -yaşamının her ânında- reddetti! Bu hakikati söylemek, vurgulamak gerekiyor: Uğur’un yaşamı gerçekten de “onlara benzemeden” sonlandı… Bu hakikati görmek, anlamak gerekiyor. Uğur’la tanışıklığımızı, anılarımızı, oluşturduğumuz dijital kitapları, eleştiri gayretlerimizi, birlikte gerçekleştirdiğimiz efemeratik edebiyat çalışmalarını ve Uğur’un şiirsel mücadelesini anlatan kapsamlı bir kitap kaleme almaya başladım. (Zafer Yalçınpınar)



EVV3L kapsamındaki Uğur Yanıkel başlıklı arşive
https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel
https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel/page/2
adreslerinden ulaşabilirsiniz.

Oca
25
2023
--

Genç yayıncı, şair ve sıkı dostumuz Uğur Yanıkel vefat etti… (Bu hayat adil değil!)


Uğur Yanıkel (1995-2022)

BU HAYAT ADİL DEĞİL!

Genç yayıncı ve sıkı dost Uğur Yanıkel 27 yaşında vefat etti. Uğur’la şiir, edebiyat, dergicilik ve yayıncılık kesişimindeki birçok mücadelede ve efemeratik-sahafiye araştırmalar kapsamında yıllarca omuz omuza çalıştık… [1] evvel.org ve pasaj69.org adreslerinde çok güzel dijital kitaplar ile araştırma, eleştiri ve şiir dosyaları hazırladık birlikte… [2] İlhan Berk ve Ece Ayhan üzerine derinlikli yayınlar/incelemeler gerçekleştirdik. Sıkı şiiri yaygınlaştırmak ve sıkı şiirin hakettiği saygıyı görmesi için çok uğraştık; bazı hadiselere, kumpaslara karşı Uğur’la birlikte haysiyet mücadelesi verdik. [3] Ülkenin en büyük yayınevlerinin haksızlıklarına karşı -her seferinde, daha yüksek sesle- sağlam bir duruş sergiledik. [4] Çeşitli şiir kitaplarımın tasarımı, mizanpajı Uğur’a aittir [5], poetika çalışmalarımın çoğunu Uğur yayına hazırladı ve yayınladı. [6] Ne diyeceğimi, ne yapacağımı, bu üzüntüyle nasıl başa çıkacağımı hiç bilmiyorum artık…

43 yaşımdayım, çok fazla ölüm gördüm. Bu hayat adil değil! Kurulu kapitalist ve sömürgeci düzenekler en iyi, en yetenekli, en dürüst, en düzgün insanları -son zamanlarda da gençleri- en önce harcıyor! Bu hayat adil değil…

Zafer Yalçınpınar
25 Aralık 2022

[1] Bkz: https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel
Bkz: https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel/page/2
[2] Bkz: https://yayin.pasaj69.org
[3] Bkz: https://pasaj69.org/sorusturma-bir-siir-emlakciligi-ya-da-daglarcanin-parsellenmesi-hakkinda/
[4] Bkz: https://evvel.org/yalcin-armagana-acik-zorunlu-bir-mektup-bir-tesekkuru-cok-gormek-ya-da-gormezden-gelmek
[5] Bkz: Tarihinsancısı, 2017
Bkz:Rüzgâr Defteri, 2018 (2. Edisyon)
[6] Bkz: İlhan Berk, YARI-SAKLI GÜNLÜKLER, 2016
İlhan Berk, BAKMAK (Dergilerdeki Yazıları) (2. Edisyon) 2016



UĞUR YANIKEL’İN VEFATI HAKKINDA
ULUSAL BASINDA VE INTERNETTE ÇIKAN ÖNEMLİ
HABERLER/BİLGİLER/YORUMLAR
(Son güncelleme: 5.1.2023)

Uğur Yanıkel’in ölümünde hastanenin büyük ihmali var!
https://www.diken.com.tr/halk-tv-ugur-yanikelin-olumunde-ihmal-var/


Ekşi Sözlük’te “Uğur Yanıkel’in Şüpheli Ölümü” Başlığı:
https://eksisozluk.com/ugur-yanikelin-supheli-olumu–7514158

Ekşi Sözlük’te “Uğur Yanıkel” Başlığı:
https://eksisozluk.com/ugur-yanikel–5511374


Halk TV’den Açıklama: İhmalleri araştırıyoruz..
(28/12/2022, Cumhuriyet Gazetesi)


Arkadaşımız Uğur Yanıkel’in Ölüm Nedeni Belli Oldu
(27/12/2022, halktv.com.tr)


Gazeteci Uğur Yanıkel’in şüpheli ölümünde
son görüntüleri ortaya çıktı.
(27/12/2022, Yeni Çağ)


HALK TV Çalışanının Ölümünde Şüphe…
İnceleme Başlatıldı.
(26/12/2022, Oda TV)




Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Uğur Yanıkel” başlıklı içeriklere https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
09
2023
--
Oca
01
2023
--

Kercine Çiçekler (Tekin Deniz)


Uğur Yanıkel (1995-2022)

EVV3L’in sıkı takipçilerinden Tekin Deniz‘in Uğur Yanıkel anısına kaleme aldığı ve 1 Ocak 2023 tarihli BirGün Gazetesi Pazar Eki‘nde yayımlanan “Kercine Çiçekler” başlıklı yazının tam metnine https://www.birgun.net/haber/kercine-cicekler-415844 adresinden ulaşabilirsiniz.


(…)
“Bir şeye inanmaktan korkuyor insanlar abi. Bir şeyin peşinde çılgınca koşmaktan korkuyorlar. Çünkü yanılma payını hep öne koyuyorlar o şeyin. Ya yanılıyorsam, diye düşünüyorlar. Hayal etmiyorlar. Sadece başarı istiyorlar. Sorsan en büyük hayalin ne diye, söyler muhakkak bir şey. Sen çıkıp desen ki o şey gerçek olmayacak, hemen peşini bırak o şeyin, hemen bırakır. Çünkü inanmıyorlar. İnanmadığın şey senin hayalin olamaz zaten” demişti Uğur. Bunca betonun, bunca çeliğin, bunca kargaşanın ortasında inanan ve hayal kurmaktan vazgeçmeyen bir güzel insandı!

Şimdi bana Uğur kimdi diye soracak olsalar, başına buyruk, kendi halince bir Bedrettin’di derdim. Kercine çiçekler gibi bir adamdı derdim. Peki nedir kercine? Terslik olsun diye, inadına yaşayan demek. Bu dünyada bir kötülük olduğunu duyan, ona karşı bir tavır geliştirme ihtiyacı hisseden kim varsa kercine çiçekler gibi muhalif bir tavır geliştirmez mi? Geliştirirdi elbette. Bu huzursuzluk, bu uyumsuzluk, bu zıtlık değil mi zaten bizi biz yapan? Uğur o kadar şahsına münhasırdı ki bu kendi oluşuna bazen kızsanız bile onu öylece kabul ediverirdiniz. Kızgınlığınız, sevginizi asla yenemezdi. Evet, şahane bir şairdi Uğur. Nefis bir insan manzarasıydı. Sıkı bir araştırmacıydı. O konuşmaya, anlatmaya başladığında karşısına geçer ve onu içten bir tebessüm ederek seyrederdiniz. Üniversiteye gittiği ilk yıllarda tanıdım kendisini. Tam bir şiir aşığıydı. Gerçek bir edebiyat emekçisiydi. Bir keresinde şöyle demişti:

“Ben şiire ne tanım getiriyorum, ne kılıf uyduruyorum, ne mekana sokuyorum. ‘Şiir şiirdir. Şiir çılgınca esen bir rüzgârdır’ demek kadar, böylesi tanımlamalarla filan uğraşmak da aşırı gereksiz geliyor bana.”
(…)


EVV3L’in sıkı takipçilerinden Tekin Deniz‘in Uğur Yanıkel anısına kaleme aldığı ve 1 Ocak 2023 tarihli BirGün Gazetesi Pazar Eki’nde yayımlanan “Kercine Çiçekler” başlıklı yazının tam metnine https://www.birgun.net/haber/kercine-cicekler-415844 adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamındaki “Uğur Yanıkel” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ugur-yanikel adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
24
2019
--

İlhan Berk’in Manisa Ortaokulu Diploması ve Fransızca (1935)

Geçtiğimiz günlerde, şair İlhan Berk’in 1930’lu yılların ortasında Fransızca bilip bilmediği (yeterince Fransızcası olup olmadığı) üzerine Özdemir İnce tarafından yoğun bir eleştirel tartışma başlatıldı.

Bakınız:

“Bir Muamma” (Özdemir İnce, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki)
https://evvel.org/siirin-cizdigine-dair-bir-muamma-ozdemir-ince-ilhan-berk

“Ne muamma ne mahremiyet ne de vukuat” (Yalçın Armağan, K24)
https://t24.com.tr/k24/yazi/ne-muamma-ne-mahremiyet-ne-de-vukuat,2497

“İlhan Berk’in derini” (Seyyit Nezir, Aydınlık Gazetesi)
https://www.aydinlik.com.tr/ilhan-berk-in-derini-seyyit-nezir-kose-yazilari-aralik-2019

İlhan Berk’in 1930’lu yılların ortasında Fransızca bilip bilmediğine (veya yeterince Fransızcası olup olmadığına) dair devam eden tartışmaya ışık tutacak önemli bir bilgiye/referansa ulaştık. Manisa Ortaokulu Bitirme Diploma Defteri‘nde yer alan bilgilere göre “347/1 – 20/7/1935” numaralı ve tarihli diplomayla birlikte genç İlhan Berk, 5 tam not üzerinden 4 alarak Fransızca dersini başarıyla tamamlamıştır. (Zy)
(Bkz: Hakkı Avan, “İlhan Berk’in Manisa Yılları”, Edebi Şeyler Yay., Kasım 2019, 1. Baskı, s.43)


Hakkı Avan, “İlhan Berk’in Manisa Yılları”,
Edebi Şeyler Yay., Kasım 2019, 1. Baskı, s.43)

Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
09
2019
--

“İLHAN BERK’İN DERİNİ” (Seyyit Nezir) (9/12/2019, Aydınlık Gazetesi)


Seyyit Nezir / 9 Aralık 2019 / Aydınlık Gazetesi

Yazının tam metnini
https://www.aydinlik.com.tr/ilhan-berk-in
-derini-seyyit-nezir-kose-yazilari-aralik-2019
adresinden okuyabilirsiniz.


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
07
2019
--

Yalçın Armağan’a Açık/Zorunlu Bir Mektup: “Bir Teşekkürü Çok Görmek ya da Görmezden Gelmek”

Geçtiğimiz Ekim ayında “Şiirin Çizdiği” adıyla İlhan Berk’in daha önce yayımlanmamış(!) edebiyat ve şiir üzerine yazıları, Yalçın Armağan tarafından hazırlanarak Yapı Kredi Yayınları’nca kitaplaştırıldı. Öncelikle bu kapsamlı çalışmanın yayımlanmasında emeği geçen herkesi kutluyoruz. Ve fakat, Modern Türk Şiiri’nin mihenk taşlarından biri olan İlhan Berk’in, edebiyata ve dolayısıyla şiire bakışının önemli bir belgesi niteliğindeki bu kitaba dair söylemek istediklerimiz var.

Bilindiği gibi uzun yıllardır İlhan Berk üzerine çeşitli araştırmalar ve arşiv çalışmaları yürütüyoruz. Çeşitli efemeratik buluntular ışığında onun şiire bakışını edebiyat kamuoyu ile paylaşıyoruz. 2016 yılının Ağustos ayında “BAKMAK: Dergilerden Yazılar” adıyla, dijital yayıncılık faaliyeti yürüttüğümüz YAYIN Pasaj69 (https://yayin.pasaj69.org) tarafından yayımlanan kitap sözünü ettiğimiz araştırmalarımızın bir örneğidir. (Bkz: zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak2.pdf) (Bir başka örnek ise İlhan Berk’in günlük parçalarını derlediğimiz “Yarı-Saklı Günlükler: Mısırkalyoniğne ve Yugoslavya Günlükleri” adlı kitapçıktır. İlhan Berk’in kurguladığı şiirsel alan derinliğinin sınırlarını sezmek ve “Mısırkalyoniğne” için ‘doğru yan okumalar’ sağlamak adına önemli işaretler taşıyan bu kitapçığı şuradan inceleyebilirsiniz.)

İlhan Berk’in daha önce kitaplaştırılmamış yazıları ile şiirsel alan derinliğine yaklaşımını uzun süren mesailer sonucu sahaflardaki dergilerden derleyen Zafer Yalçınpınar, ilk olarak 28 Ağustos 2012’de söz konusu derlemenin tarama/arşiv kopyasını (https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkbakmak.pdf) EVV3L (https://evvel.org) adlı internet sayfasında okuyucu ve araştırmacılara sunmuştu. Bu nüsha, ilk dijital nüsha olma özelliğini taşımaktadır. Ancak okunabilirlik açısından okuyucuyu zorlayan bu iptidai nüshanın metin içi erişimi (örneğin ctrl-f ile kelime/kavram/isim araması vb.) de kısıtlıydı. Bu anlamda YAYIN Pasaj69 adıyla ücretsiz dijital yayıncılık faaliyeti yürüttüğümüz internet sayfamızda, ilk nüshanın yetersizliklerini ortadan kaldırarak yeni bir nüsha yayımladık. Tarama nüshasındaki metinler tapaj edildi, metin içi erişimi kolaylaştıracak kısayollar eklendi ve içeriğe uygun yeni bir kapak tasarımı yapıldı. Arşiv çalışması niteliğinde olduğu için orijinal dergi sayfalarına ait taramaları da ekleyerek 1 Temmuz 2017’de edisyonu son hâline kavuşturduk ve ikinci nüshayı yayımlamış olduk. (Söz konusu ikinci nüshanın tam metnini şuradan okuyabilirsiniz.)

Bizler, bu araştırmaları ve çalışmaları maddi bir beklenti olmaksızın gerçekleştiren edebiyat işçileriyiz.
Doğrudan ya da dolaylı olarak iktisadi/ticari hiçbir beklentimiz bulunmamaktadır. İnternet sayfalarımıza reklam dahi almadan tamamıyla gönüllülük esası üzerine yürüttüğümüz bu çalışmalardan yalnızca tek bir beklentimiz vardır: Bir teşekkür! En azından bir teşekkürü hak ettiğimizi sanıyorduk yahu! Yalçın Armağan tarafından hazırlanan “Şiirin Çizdiği” adlı kitabın (basılı nüshanın) %14’ü, bizlerin daha önce “BAKMAK: Dergilerden Yazılar” adıyla yayımlamış olduğumuz dijital nüshayı oluşturan 13 yazıyı kapsamaktadır. Akademik disiplinden gelen Yalçın Armağan’ın hazırladığımız dijital nüshaya denk gelmemiş olma ihtimalini zayıf görüyor, araştırmalarımıza ve emeğimize küçük bir teşekkürü çok görmesinin bizleri üzdüğünü ifade ediyoruz.  Yalçın Armağan, keşke, “Şiirin Çizdiği” adlı kitabın sunuş yazısındaki teşekkür paragrafında bizden ve çalışmalarımızdan bahsetseydi. (Ayrıca,  kitabın birçok eksikliği olduğunu dostane bir şekilde belirtmek isteriz. Örneğin, böylesine kapsamlı bir çalışmaya nasıl olur da ‘dizin’ eklenmez? İlhan Berk’in birçok ismi ve kavramı andığı yazılarında okuyucu ve araştırmacılar için dizin ihtiyacı gün gibi ortadadır…)

Velhasılıkelam, İlhan Berk’in poetikasına ve şiirlerine duyduğumuz ilgi, sevgi ve araştırma/arşiv gayretimiz, Yalçın Armağan’ın veya yayıncı kuruluşların kontrolünde olmayan şeylerdir. Biz, İlhan Berk ve poetikası için emek vermeye, araştırmaya ve bulmaya devam edeceğiz! Nihayetinde, araştırmalarımızın ve arşiv gayretimizin meyvelerini -benimsediğimiz açık kaynak felsefesinin bir gereği olarak- kamuyla ücretsiz bir şekilde paylaşmaya -gönül rahatlığıyla, açık yüreklilikle- devam edeceğiz. Yalçın Armağan veya yayıncı kuruluşlar bize teşekkür etse de, etmese de…

Uğur Yanıkel
 ve Zafer Yalçınpınar
3 Aralık 2019


Not: İşbu eleştiri yazısı ilk kez 3 Aralık 2019 tarihinde https://pasaj69.org/acikmektup.htm adresinde yayımlanmıştır.



Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan İlhan Berk başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Ara
06
2019
--

Şiirin Çizdiği’ne dair “Bir Muamma…” (Özdemir İnce / İlhan Berk)

Özdemir İnce, “Bir Muamma…”
Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki,
5 Aralık 2019, Sayı: 1555, s. 10
(Kupürü büyütmek için üzerine tıklayınız.)

Yalçın Armağan‘ın yayına hazırladığı İlhan Berk “Şiirin Çizdiği” başlıklı kitaba dair çok sert bir eleştiri yazısı da Özdemir İnce‘den geldi. Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’nin 5 Aralık 2019 tarihli 1555. sayısında Özdemir İnce, “Şiirin Çizdiği”nde yer alan bazı yazıların İlhan Berk’e ait olmayabileceğini ifade ediyor. Bu eleştiri -tabiî- kitaba dair bizim sunduğumuz eleştirilerden çok farklı, çok farklı bir yönde… (Bkz: https://pasaj69.org/acikmektup.htm) Ve fakat, Yalçın Armağan tarafından hazırlanan “Şiirin Çizdiği” adlı kitabın -bu mevcut hâliyle- “ölü doğduğu” çok açık görülüyor. Malesef, bu hakikati üzülerek ifade etmek zorundayız. (Zy)



Özdemir İnce, “Bir Muamma…”
Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki,
5 Aralık 2019, Sayı: 1555, s. 10
(Kupürü büyütmek için üzerine tıklayınız.)

Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “İlhan Berk” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.

Şub
21
2019
--

Ece Ayhan’ın 1998 Yılında Katıldığı Televizyon Programı ya da “Efsaneyi değiştirmek istedim.”


izlemek için tıklayın…

1998 yılında, yerel bir televizyon kanalında (Ton TV), Ahmet Kaşıkçı’nın sunumuyla gerçekleşen bir programa dönemin Çanakkale Belediye Başkanı İsmail Özay ve Ece Ayhan konuk olarak katılmış. (Programın dört parçadan oluşan eksiksiz kaydını https://pasaj69.org/ece-ayhanin-1998-yilinda-katildigi-televizyon-programinin-kaydi/ adresinde izleyebilirsiniz.)

Programı izlediğimizde, 90’ların sonunda Ece Ayhan’ın zihinsel ve fiziksel açıdan yaşına göre “oldukça sağlıklı” göründüğünü, mantıksal ve kavramsal çerçeveyi kaybetmeden konuştuğunu, yani o dönemde Ece Ayhan’ı itibarsızlaştırmaya çalışan kifayetsiz muhterislerin öne sürdüğü gibi “kötü, sağlıksız, hasta, deli vb.” olmadığını fark ediyoruz. Böylelikle, gözlerimizle gördüğümüz, kulaklarımızla duyduğumuz bu sahici yayın, bizim daha önce edebiyat oligarşisinin kâhyalarına karşı defalarca dile getirdiğimiz “Ece Ayhan’ı yanlış biliyorsunuz, yanlış tanıtıyorsunuz!” suçlamalarımızı da haklı çıkarıyor, diyebiliriz.

Programın eksiksiz kaydının paylaşılmasında emeği geçen Ahmet Kaşıkçı‘ya, Mustafa Önder‘e, Seçkin Ertün’e, Musa Günerigök’e, ayrıca, yayını pasaj69.org ortamından yaygınlaştıran Uğur Yanıkel‘e -yerden göğe kadar- teşekkür ederiz.

Zafer Yalçınpınar
21 Şubat 2019


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan Ece Ayhan ilgilerinin indeksine https://bit.ly/eceindeks adresinden, “Bakışsız Bir Kedi Kara” adlı Ece Ayhan web sitesine ise https://zaferyalcinpinar.com/bakissiz.html adresinden ulaşabilirsiniz.

Ağu
21
2018
--

Rüzgâr Defteri’nin 2. edisyonu yayımlandı…

Zafer Yalçınpınar​, “Rüzgâr Defteri”
YAYINPasaj69.org, Ağustos 2018, 2. Edisyon, 34 Sayfa

Okumak için: https://bit.ly/ruzgardefteri2


(…) “Rüzgârı düşünüyorum” deseydim, inanır mıydın buna? Örneğin, rüzgârın resmi nasıl çizilir, nasıl boyanır? Evet, eğilmiş ağaçlar, uğuldayan tepeler, dolgun yelkenler, sallanan yapraklar, vuran kapılar, kepenkler, toz bulutları: Hızla büyüyen sarmaşıksı bir duygu. Ancak, hiçbirisi rüzgârın anlamını karşılamıyor: Bunlar rüzgârı algılamamızı sağlayan imgeler, göstergeler; yani, gördüklerimiz: Rüzgârla -rüzgârın etkisiyle- devinen şeyler bunlar, rüzgâr değil. (…)


Deftere dair Uğur Yanıkel’le birlikte gerçekleştirdiğimiz “Rüzgârı Şiirlemek”
başlıklı söyleşiyi https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden okuyabilirsiniz.

Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/ruzgar-defteri

Ağu
06
2018
--

“Rüzgâr” veya “Rüzgâr Defteri” kaç yaşında? 5,4,3..?

Rüzgâr Defteri‘nin Bozcaada’da kaleme alınmasının üzerinden 5 yıl, e-kitap olarak yayımlanmasının üzerinden 4 yıl, matbuat nüshası olarak yayımlanmasının üzerinden de 3 yıl geçmiş… Rüzgâr Defteri’nin içerdiği anlam-arayış, bir yazar-şair olarak savunduğum(veya koruduğum) imgesel alan derinliğini en iyi işaret eden örneklerden biridir. Bunca ‘tuhaf zamanlar’ sonrasında okuyucuyla defterin tekrardan buluşmasını (veya defterin okuyucuyla paylaşılmasını) istemek, dahası, bu paylaşımı gerçekleştirmek hakkımdır, sanıyorum… Sonuçta, Rüzgâr Defteri’nin tam metnini https://bit.ly/ruzgardefteri2014 adresinden okuyabilirsiniz.

Sahicilikle,
Zafer Yalçınpınar


Önemli Bir Hamiş: Rüzgâr Defteri, Ağustos 2018’de -gene Bozcaada’da- “Bağ Defteri” olarak yazılmaya/örülmeye devam edecek… (14 Ağustos’ta Bozcaada’yız!) Rüzgâr Defteri’ndeki alegoriye dair –Uğur Yanıkel‘le birlikte- sıkı bir söyleşi de gerçekleştirmiştik ve söz konusu söyleşi çeşitli platformlarda yaygınlaşmıştı; “Rüzgârı Şiirlemek” başlıklı söyleşinin tam metnini de https://bit.ly/ruzgarisiirlemek adresinden okuyabilirsiniz. (Gerçi, her zaman yaptığınız gibi “okumayarak” işbu önemli söyleşiyi yok saysanız da, olur… Sıkıntı yok!)


Standart Hamiş:

Zafer Yalçınpınar’ın tüm eserlerine ve edebi çalışmalarına https://zaferyalcinpinar.info adresinden ulaşabilirsiniz. EVV3L kapsamında yayımlanan “Rüzgâr Defteri” başlıklı ilgilerin tümünü https://evvel.org/ilgi/ruzgar-defteri adresinden okuyabilirsiniz.

Tem
09
2017
--

Şiir Kitabı: “Glitchnâme” (Uğur Yanıkel)

Uğur Yanıkel, Glitchnâme
YAYINpasaj69.org, Temmuz 2017, 26 Sayfa, Şiir

Kitabın tam metnini pdf biçeminde okumak için: https://bit.ly/glitchname


PASAJ ekibinin diğer e-kitapları için bkz: https://yayin.pasaj69.org/


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan e-kitap ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/e-kitap adresinden ulaşabilirsiniz.

Oca
20
2017
--

E-Kitap: “Yarı-Saklı Günlükler” (İlhan Berk)

“Yarı-Saklı Günlükler”, İlhan Berk
Derleyen: Zafer Yalçınpınar
Tasarım: Uğur Yanıkel
YAYINPasaj69.org, (2. Edisyon)
Aralık 2016, 37 Sayfa


1962 yılında Dost Yayınevi tarafından yayımlanan ‘Mısırkalyoniğne’ adlı şiir kitabı İlhan Berk’in poetikasındaki en uç (uzgörü oluşturan) imgesel hattır. İlhan Berk’in günlüklerinin birleştirildiği “El Yazılarına Vuruyor Güneş” adlı kitabın hiçbir baskısında yer almayan Mısırkalyoniğne Günlüğü’yle, Dost Dergisi’nin Şubat 1962 tarihli 11. sayısında (yeni dizi) karşılaştım. Bu günlük parçaları, İlhan Berk’in kurguladığı şiirsel alan derinliğinin sınırlarını sezmek ve ‘Mısırkalyoniğne’ için ‘doğru yan okumalar’ sağlamak adına önemli işaretler taşıyor. İlhan Berk’in 1969 yılında gerçekleştirdiği Üsküp ve Belgrat ziyaretlerini içeren diğer günlükler ise söz konusu  ziyaretlerden bir yıl sonra Dost Dergisi’nde (Nisan-Mayıs 1970, Yeni Dizi, Sayı: 66-67) yayımlanmış… “Yarı-saklı kalmış” diyebileceğimiz bu günlük fragmanlarının, İlhan Berk’in poetikasındaki ‘tarihsellik’ ve ‘görüngü’ kavuşmasını bütünleyeceğini düşünüyorum.

Yarı-Saklı Günlükler’in e-kitap sürecine destek vererek ikinci edisyonu tasarlayan ve İlhan Berk’in poetikasının önemini bir kez daha hatırlatan Uğur Yanıkel ile YAYINpasaj69.org projesine çok teşekkür eder, herkese ‘iyi okumalar’ dilerim. İmgelemin özgürleşmesi için…

Zafer Yalçınpınar
Aralık 2016


Hamişler:

1/ Yarı-Saklı Günlüklere -tam metin pdf biçeminde- https://zaferyalcinpinar.com/ilhanberkgunlukler.pdf adresinden okuyabilirsiniz.

2/ EVV3L kapsamında yayımlanan İlhan Berk ilgilerinin tümüne https://evvel.org/ilgi/ilhan-berk adresinden ulaşabilirsiniz.



Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com