Ara
01
2015
0

“Edebiyatın iktidarında kimler vardır?”

Edebiyat ortamının ve yayıncılığın maruz kaldığı oligarşik düzenekleri analiz eden eleştirel yazıları nedeniyle yakinen tanıdığımız Taylan Kara, “Bilim ve Gelecek” dergisinin Aralık 2015 tarihli 142. sayısında önemli ve  tanımlayıcı bir inceleme yazısı kaleme almış. “Edebiyatın iktidarında kimler vardır?” başlıklı yazının tam metnine https://bilimvegelecek.com.tr/edebiyatin-iktidarinda-kimler-vardir/ adresinden ulaşabilirsiniz.

İyi okumalar dileriz.


Önemli Not: Taylan Kara’nın edebiyat oligarşisine dair gerçekleştirdiği analiz ve eleştirilerin bazılarına https://evvel.org/?s=Taylan+Kara adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
04
2015
0

Edebiyat Piyasası ve İktidar Enstrümanları Üzerine Eleştirel Bir Analiz (Halûk Cengiz)

Halûk Cengiz, edebiyat piyasası ile iktidar enstrümanları arasındaki ilişkiyi -son yıllarda eriştiği tüm boyutlarıyla ve ayrıntılarıyla birlikte- inceleyen çok önemli bir yazı kaleme almış. ÜVERCİNKA Dergisi’nin Kasım 2015 tarihli 13. sayısında yayımlanan “Yakışmıyor” başlıklı yazının tam metnine https://pasaj69.org/wp-content/uploads/2015/11/halukcengiz-yakismiyor.jpg adresinden ulaşabilirsiniz.


Hamişler:

1/ Yazının dijitalleştirilmesinde emeği geçen Uğur Yanıkel’e ve pasaj69.org taifesine çok teşekkür ederim.

2/ Önemli bkz: https://evvel.org/yeni-sinsiyet-tipolojisi-hakkinda

3/ Neye/kime karşı olduğumuzu anlamanız için tarihçe;
https://evvel.org/evvel-fanzin-tum-edebiyat-kahyalarina-karsidir

Kas
04
2015
0

Ot, Fil, Kafa, Deve, Bavul… falancası…

Edebiyat ve yayıncılık dünyasındaki oligarşik faaliyetlere karşı kaleme aldığı sahici analizleri nedeniyle yakinen tanıdığımız Taylan Kara, bu kez “Yeni Dergiler Furyası” üzerine ‘sıkı’ bir yazı kaleme almış… Yazının tam metnine şu adresten ulaşabilirsiniz: https://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/ot-fil-kafa-deve-bavul-sola-yandas-pazarlama-dergileri-taylan-kara/2012

İyi okumalar dileriz.


Önemli Not: Taylan Kara’nın gerçekleştirdiği analiz ve eleştirilerin bazılarına https://evvel.org/?s=Taylan+Kara adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
17
2015
0

ÜVERCİNKA Dergisi’nin EKİM 2015 tarihli 12. sayısında “1. FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA ŞİİR ÖDÜLÜ, EDEBİYAT YARIŞMALARI, EDEBİYATTA UYGULANAN KARA PROPAGANDA FAALİYETLERİ ve HAKSIZLIKLAR” eleştiriliyor…

Beşiktaş Belediyesi tarafından ‘Fazıl Hüsnü Dağlarca’ adına ilki düzenlenen şiir yarışmasını skandal olarak değerlendiren aylık edebiyat dergisi ÜVERCİNKA, edebiyat ödülleri konusunu Ekim 2015 tarihli 12. sayısında derinleştirerek işliyor…


uvercinka12sinsiyet

https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/uvercinkadan-bu-kez-odule-nester-131548

Konunun kimi yerleşik edebiyatçılarca “edebiyat dışı bir kavga üslubuyla tehditkâr boyutlara taşınması üzerine” düzenlenen bir soruşturma, derginin ekim sayısında “Dağlarca’nın Parsellenmesi” başlığı altında sunuldu.

Uğur Yanıkel’in hazırladığı soruşturmayı yanıtlayan Kaan Arslanoğlu, Cengiz Orhan, Ali Rıza Özkan, Örsan Gürkan Aplak, Kerem Bereketoğlu, Kenan Bıyıklı, Bünyamin Durali, Kaan Turhan, Onur Bayrakçeken , Serkan Köçek, Hakan Kamışoğlu, Hüseyin Algül, Tolga Çınar ve Zafer Yalçınpınar, “Türkiye’de skandal boyutlara varan ödül ilişkilerini” mercek altına yatırdılar. Enver Ercan’ın da sert biçimde eleştirildiği dergide B. Sadık Albayrak, “Ödül ve Ceza” başlıklı yazısında, 12 Eylül 1980 darbesinin hemen ardından, gerçekçi edebiyata darbe indirmek üzere Orhan Kemal Roman Armağanı’nın Erdal Öz yönetiminde kötüye kullanılmasıyla birlikte ödüllerin yozlaştırılmaya başlandığını sergiledi ve olayın tanıklarından biri olan Nurer Uğurlu’yu televizyonda yayımlanan “Edebiyat Cephesi” programında gerçekleri açıklamaya çağırdı.

Berkiz Berksoy, Fransa’da 2015’in tartışılan edebiyat ödüllerini irdelerken, Volkan Hacıoğlu, “ödülün burjuva ideolojik aygıtı oluşunu” vurguladı. Haluk Cengiz, Dağlarca Şiir Ödülü’nün tutarsızlığını sergiledi. Yazar Mecit Ünal da, “Edebiyat Kanonu” ve “Yurttaşlık Kanonu” arasındaki ilmekleri çözdüğü yazısında, tartışmanın 2000 yılında Öküz ve Papirüs dergisindeki yansımalarına değindi.

Engin Turgut’un resimlediği “Postmodern Özne ve Sinsiyeti” başlıklı kapak yazısında, Hilmi Yavuz’dan Enver Ercan’a “defolu ben” olgusu, soruşturmaya katılan Pasaj69 yazarlarının saptamaları ışığında ortaya kondu. Ercüment Gençer’in yazısında insan ve şair olarak Cemal Süreya ele alınırken, Mehmet Sadık Kırımlı, Aziz Nesin’i 100’üncü yaşında aydın ve yazar kimliğiyle sergiledi. Üvercinka’nın yeni sayısında  İnci Ponat, Abdullah Şevki, Ahmet Ada, Koray Feyiz ve Günay Güner de yazılarında çeşitli sorunları tartıştılar. Aydan Ay ve Refik Yoksulabakan da öyküleriyle dergide yer aldı. Bu arada ağustosun son günlerini yoğun bakımda geçiren Zuhal Tekkanat, Aydınlık Günceler’de, ağır sağlık sorunlarına karşın edebiyattan uzak kalamayışını ve tartışmaları izleme çabasını yansıttı. Turgut Tan, Anı/Günlük’ünde Güngör Gençay’ı anımsatırken, “Dergilerden” köşesinde Eliz ve Edebiyat Nöbeti dergileri sergilendi. Derginin “Genç Üvercinka” bölümünde Cemre Sarıkaş ve Erdi Tokgöz’ün şiirleri ele alındı. Koray Feyiz’in İngilizceye çevirdiği şiirlerin yanı sıra, Ahmet Ada, Emine Erbaş, Ogün Hakan ve Melahat Babalık da Üvercinka’nın ekim ayı şairleri oldular.

Kaynak: soL Haber Portalı


Konuyla ilgili olarak yayımlanan diğer haberler ise şu adreslerde yer alıyor;

“Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Gerçek Vasiyeti”
ve “1. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü” Hakkında…
https://evvel.org/fazil-husnu-daglarcanin-gercek-vasiyeti-
ve-1-fazil-husnu-daglarca-siir-odulu-hakkinda

“Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü ve Yaşanan Olaylar”
https://www.edebiyathaberleri.com/haber/1359/
fazil-husnu-daglarca-siir-odulu-ve-yasanan-olaylar.html

“Dağlarca Ödülü’ne Ağır Eleştiri…”
https://sanatatak.com/view/Daglarca-odulune-agir-elestiri/2019

“Soruşturma: ‘Bir Şiir Emlâkçılığı ya da Dağlarca’nın Parsellenmesi’
https://www.insanokur.org/sorusturma-bir-siir-emlakciligi
-ya-da-daglarcanin-parsellenmesi-hakkinda/

“Üvercinka’da Ödüle Neşter Çağrısı”
https://www.guncelmersin.com/haber/egitim-kultur_1/
uvercinkada-odule-nester-cagrisi/1199.html

uvercinka12


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fazıl Hüsnü Dağlarca” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Eki
02
2015
0

“Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Gerçek Vasiyeti” ve “1. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü” Hakkında…

Son günlerde, Beşiktaş Belediyesi tarafından “Fazıl Hüsnü Dağlarca” adına oluşturulmaya çalışılan mutat bir ‘şiir yarışması’ sorunsalıyla karşı karşıyayız. Yürürlükte olan “güdümlü edebiyat”, “edebiyat oligarşisi”,“statüko oyunları” gibi kavramlar daha önce birçok açıdan ele alındı, eleştirildi, araştırıldı. Artık, bu ‘edebiyat yarışmaları ve güdümlü edebiyat’ üst-başlığının kötücül sonuçları ile sosyal başarısızlığı, bu yarışmaların bir istismar unsuruna dönüşmüş olması konuyla ilgilenen -üçe kadar sayı saymayı bilen ve konuyla ilgili araştırma yapan- herkes tarafından detaylıca biliniyor. En basitinden şu eleştirel çalışmalar incelenebilir:

1-Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir? (Taylan Kara)
https://www.gunzileli.com/2014/06/30/taylan-karaturkiyede-edebiyat-odulleri-nasil-verilir/

2-Sistem Edebiyatının Otopsisi (TV Programı)
https://www.youtube.com/watch?v=OyZEUXCeI94

Hakikat, kalb ve vicdan arayışının gerektirdiği haysiyet nedeniyle, Cemal Süreya Kültür ve Sanat Derneği tarafından yayımlanan ÜVERCİNKA Dergisi’nin Eylül 2015 tarihli 11. sayısında, ‘edebiyat yarışmaları’ konusuna ‘edebiyat kanonları ve ödüllendirme’ açısından değinen ve F. H. Dağlarca Şiir Ödülü’nün oluşumunu eleştiren bir dosya yayımlandı. (Bkz: https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/uvercinka-eylul-sayisini-edebiyatta-kanon-ve-odul-tartismalarina-ayirdi-128120)

Dosyanın yayımlanmasının ardından Eylül ayı içerisinde ÜVERCİNKA Dergisi ve çevresi birçok çirkin saldırıya, ‘kara propaganda’ faaliyetlerine maruz kaldı. (Bkz: https://www.guncelmersin.com/haber/egitim-kultur_1/enver-ercandan-uvercinkaya-santaj-gibi-saldiri/1147.html)

Bu noktada, pasaj69.org taifesinden Uğur Yanıkel, edebiyat yarışmalarını ve F. H. Dağlarca Şiir Ödülü’nü eleştiren özel bir edebiyat soruşturması hazırladı. Soruşturmaya katılan şair ve yazarların verdiği cevaplar ile soruşturmanın tam metnine https://pasaj69.org/sorusturma-bir-siir-emlakciligi-ya-da-daglarcanin-parsellenmesi-hakkinda/ adresinden ulaşabilirsiniz. (Tam metin, PDF: https://bit.ly/sorusturma)

Son olarak, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın gerçek vasiyeti dile getirildi, işaret edildi. Dağlarca’nın noter tasdikli-hukuki vasiyetine ilişkin olarak 2008 yılı gazete haberlerinden elde ettiğimiz bilgiler şöyle: https://www.milliyet.com.tr/iste-buyuk-sairin-vasiyeti/gundem/gundemdetay/04.11.2008/1011515/default.htm

“15 Ekim’de İstanbul’da vefat eden “Türk şiirinin büyük şairi” olarak tanımlanan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vasiyeti açıkladı. Dağlarca, bugüne kadar yayımlanmış tüm kitap gelirlerinin Bilfen Okulları’nda okuyan burslu öğrencilerin eğitimi için kullanılmasını vasiyet etti. Bilfen Çamlıca İlköğretim Okulu’nda şairin avukatı tarafından vasiyetinin ilk kez okunacağı bir tören düzenlendi. Törene, Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, şair Sunay Akın ile, öğrenci, öğretmen ve veliler de katıldı. Bilfen Okulları 3 Mayıs’ta yapacağı Seviye Belirleme Sınavı’nda Dağlarca Vakfı adına burslu öğrenci alacak. 94 yaşında vefat eden Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın vasiyetnamesinde Atatürk’e ilke ve inkılâpları ile çağdaşlık vurgulaması dikkat çekti. Dağlarca vefat edene kadar, Mühürdar’da yaşadığı ve şiirlerini yazdığı evi Kadıköy Belediyesi’ne bıraktığını belirten vasiyetnamede diğer istekleri de yeralıyor. Dağlarca, vasiyetnamesinde şöyle dedi:

“Bu zamana kadar yayımlanmış ve bundan sonra yayımlanacak bütün kitaplarımdan hesabıma intikal edecek paraların yatırıldığı bankada birikerek bu paranın yıllık faiziyle benim adıma müze kuran Çamlıca Bilfen Okulu’nda indirimli, maddi durumu iyi olmayan öğrencilerin okutulmasını vasiyet ediyorum. Fazıl Hüsnü Dağlarca sokakta bulunan evimi vefatımdan sonra hiçbir siyasi ve dini amaç ile kullanılmamak, sadece Fazıl Hüsnü Dağlarca Müzesi olarak kullanılmak ve gençlere Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda çağdaş eğitim vermek üzere içindekilerle birlikte müze yapılması kaydı ile Kadıköy Belediye Başkanlığı’na bırakıyor ve vasiyet ediyorum. Ayrıca müteveffa murisim annem Kadriye Dağlarca’nın vefatı ile bana intikal eden Konya ili hudutları dâhilindeki bilcümle gayrı menkullerden hisseme düşen miras payımı da Mehmetçik Vakfı’na bırakıyorum. Vasiyetimin amacının Türk çocuklarına Atatürk yolunu göstermek olduğunu beyan eder son arzu ve isteklerimi içeren vasiyetimin bunlardan ibaret olduğunu bu vasiyetnamenin hiç kimsenin herhangi bir etki, tesir, cebir baskı yönlendirmesi altından kalmadan hür irademle imzaladığımı noter huzurunda beyan ve ikrar ederim.”

Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ve şair Sunay Akın’ın da Dağlarca ile ilgili düşünce ve anılarını anlattığı törende öğrenciler ise onu, sevdiği şarkılarla ve en sevilen şiirlerini seslendirerek andı.”

Kaynak: Milliyet Gazetesi-2008


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fazıl Hüsnü Dağlarca” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
26
2015
0

SORUŞTURMA: “Bir Şiir Emlâkçılığı” ya da “DAĞLARCA’nın Parsellenmesi” Hakkında…

fazilhusnudaglarca

pasaj69.org taifesinden ‘Haklılığın İnadı’ olarak Uğur Yanıkel, ‘Birinci Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü’nü ve edebiyatımızdaki oligarşik ödüllendirme/jüri sistematiğini eleştiren çok sıkı ve oylumlu bir ‘edebiyat soruşturması’ gerçekleştirmiş. Soruşturma kapsamında, kötücül ve karanlık odaklar tarafından son günlerde icra edilen ‘kara propaganda’ faaliyetlerine de değinilmiş. “Bir Şiir Emlâkçılığı” ya da “Dağlarca’nın Parsellenmesi” başlıklı soruşturmanın tam metnine https://pasaj69.org/sorusturma-bir-siir-emlakciligi-ya-da-daglarcanin-parsellenmesi-hakkinda/ adresinden ulaşabilirsiniz. Soruşturmanın PDF biçemi ise https://bit.ly/sorusturma adresinde bulunuyor.

Hakikati görmeniz için, iyi okumalar dileriz…


Hamiş: EVV3L kapsamında yayımlanan “Fazıl Hüsnü Dağlarca” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/daglarca adresinden ulaşabilirsiniz.

Eyl
14
2015
0

ÜVERCİNKA Dergisi’ne ‘Kara Propaganda’ Saldırısı!

Dağlarca Şiir Ödülü’ndeki etik tutarsızlıkları eleştiren ÜVERCİNKA Dergisi ile Cemal Süreya Kültür ve Sanat Derneği’ne ‘kara propaganda’ saldırısı düzenlenmiş: https://pasaj69.org/daglarca-sorusturmasi-sonrasi-uvercinkaya-tehditler/

Ayrıca Bkz: https://www.guncelmersin.com/haber/egitim-kultur_1/enver-ercandan-uvercinkaya-santaj-gibi-saldiri/1147.html

Cemal Süreya Kültür ve Sanat Derneği tarafından yayımlanan ÜVERCİNKA Dergisi, Eylül 2015 tarihli 11. sayısında, Beşiktaş Belediyesi’nin ilkini organize ettiği Dağlarca Şiir Ödülü’ndeki etik tutarsızlıkları ve edebiyat kanonlarını eleştiren özel bir dosya hazırlamıştı: https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/uvercinka-eylul-sayisini-edebiyatta-kanon-ve-odul-tartismalarina-ayirdi-128120

uvercinka11

Ağu
20
2015
0

İlki düzenlenen ‘Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiir Ödülü’ndeki etik tutarsızlıklar, ÜVERCİNKA Dergisi’nin Eylül sayısında eleştiriliyor!

uvercinka11

“Aylık edebiyat dergisi Üvercinka, Eylül 2015 sayısında ana konuyu edebiyatta “kanon” sorununa ve ödül tartışmalarına ayırdı. Dergide ödüller ve Dağlarca adına konan ödülün niteliği de değerlendirmeye alındı.

Berkiz Berksoy’un orta sayfalarda “Kanon ve Tanpınar” ilişkisini irdeleyen akademik çalışmasını, Volkan Hacıoğlu’nun “Batı Kanonu” başlıklı yazısı izliyor. Ekrem Kahraman’ın “Sözde Çağdaşlar” denemesi, küreselleşmeyle gelen çağdaşlık tanımını ele alarak kanon sorununa bir başka açıdan kaynak oluşturuyor. Koray Feyiz, “Kültür Endüstrisi ve Şiir” incelemesinde, Frankfurt Okulu düşünürlerinin yaklaşımlarını sergileyerek modernizm ve postmodernizme dair saptamalarıyla kanon tartışmaları için zemin sağlıyor.

DAĞLARCA ADINA KONAN ÖDÜLÜN ETİK TUTARSIZLIKLARI ELE ALINIYOR

Derginin “Biz Hangi Kanonu Uyumsuyoruz?” başlıklı kapak yazısında, ödüller ve edebiyat kanonu ilişkisi açımlanarak, Dağlarca adına konan ödülün edebî etik bağlamında tutarsızlıkları konu ediliyor. Derginin “Biz Hangi Kanonu Uyumsuyoruz?” başlıklı kapak yazısında, ödüller ve edebiyat kanonu ilişkisi açımlanarak, Dağlarca adına konan ödülün edebî etik bağlamında tutarsızlıkları konu ediliyor. Seyyit Nezir, ödül konusunda Volkan Hacıoğlu’nun düzenlediği soruşturma yanıtlarını, “Dağlarca’yı Özelleştirmek” başlıklı değerlendirmeyle sunuyor. Abdullah Şevki, ödüllerin işleyişine yönelik ağır eleştiriler getirdiği “Ödül Saplantısı” yazısında, can çekişen şiire Dağlarca Ödülü’nün çare olmayacağını, sonuçta şairin adının zarar göreceğini vurguluyor. Osman Çutsay, edebiyat ve ödül piyasasına savaş açan Taylan Kara’nın kitabını “Sanat Oligarşisi Sallanırken” başlıklı polemik yazısında vurucu söylemiyle tartışırken; Kaan Turhan, Kara’nın kitabında ele alınan “bilinmeyen yazarlara bilinen paraların dağıtılması” gerçeğine “Vasat Edebiyatı Çürütüyor” yazısında dikkat çekiyor. Celil Denktaş da kanon konusuna “Çok Kültürlülük” açısından ışık tutuyor.”

Kaynak: soL Haber Portalı

Bkz: https://haber.sol.org.tr/kultur-sanat/uvercinka-eylul-sayisini-edebiyatta-kanon-ve-odul-tartismalarina-ayirdi-128120

Tem
11
2015
0

Kitap: “Vasat Edebiyatı 101” (Taylan Kara)

IMG_20150710_174009

“Vasat Edebiyatı 101”
Taylan Kara

Hayal Yayınları, Mayıs 2015


“Edebiyat ortalığı”nda sergilenen “güdümlü” faaliyetleri eleştirdiği özel çalışmalarıyla tanınan Taylan Kara -sağolsun- “Vasat Edebiyatı 101” (Hayal Yayınları, Mayıs 2015) adlı yeni kitabını imzalayıp bize göndermiş. Vasat Edebiyatı 101‘de, edebiyatımızın (ve dilimizin) maruz kaldığı tüm “ödüllendirme-pazarlama-tutundurma” yöntemleri, piyasa sistematiğinin edebiyata bulaştırdığı “yeni sinsiyet” ile bu kötücül tavrın türevi olan tüm faaliyetler ayrıntılarıyla anlatılmış, incelenmiş. Taylan Kara’yı “Vasat Edebiyatı 101” adlı eleştirel çalışması nedeniyle tebrik ediyoruz.


Önemli Not: Taylan Kara’nın edebiyat oligarşisine dair gerçekleştirdiği analiz ve eleştirilerin bazılarına https://evvel.org/?s=Taylan+Kara adresinden ulaşabilirsiniz.

Tem
10
2015
0

Sistem Edebiyatının Otopsisi

Taylan Kara, B. Sadık Albayrak’ın hazırladığı (27 Haziran 2015 tarihinde yayınlanan) “Edebiyat Cephesi” adlı tv programında, edebiyat ödülleri üzerinden uygulanan “haksızlık yordamı”nı ve işbu yordamın oluşturduğu “mezalim ortamı”nı tüm ayrıntılarıyla anlatıyor…

Programın 47 dakika uzunluğundaki video kaydının tamamı şu adreste yer alıyor:
https://www.youtube.com/watch?v=OyZEUXCeI94

Taylan Kara’nın ayrıntılarını sunduğu haksızlık yordamını ve mezalim ortamını görmedik, duymadık, bilmiyorduk demeyin!

İyi seyirler…


Önemli Not: Taylan Kara’nın edebiyat oligarşisine dair gerçekleştirdiği diğer analiz ve eleştirilerine https://evvel.org/?s=Taylan+Kara adresinden ulaşabilirsiniz.

Haz
16
2015
0

Yeni Sinsiyet’in Kokmuş Tuz Çeşitlemesi (11/5/2015)

 

Bugün, Yeni Sinsiyet’in[1] yarım asır boyunca projelendirdiği “mezalim” ortamının içindeyiz ve gündelik yaşamımızın her ânında bu ortama maruz kalıyoruz. Yeni Sinsiyet’in “mezalim” ortamını sürdürülebilir kılmak için bulduğu son çözüm formülünü, yani ‘haksızlık yordamı’nı[2] her alanda var gücüyle uyguladığını görüyoruz ve bu gaddarlığa tarihsel açıdan tanık oluyoruz. Yeni Sinsiyet’in yandaş-paydaş etkileşimleriyle kalabalıklaştırdığı ‘biz’ söyleminin[3] cehalet hizmetkârları da ‘melanet ortamı’na ramak kaldığını[4] sezmelerine rağmen, seve seve, bile isteye, ‘haksızlık yordamının gönüllüleri’ sıfatıyla, telafisiz ve muazzam bir kötücüllüğün “son bütünleyicileri” olmak için sıraya girmişler.

Peki, Yeni Sinsiyet’in haksızlık yordamı nasıl yürürlüğe ya da dolaşıma sokulmuştur? Büyük bir yalan çeşitlemesi, nasıl olmuştur da gündelik yaşam dilindeki “Günaydın”lar veya “Merhaba”lar gibi yaygınlaşmıştır?

Mezalim ortamını kalabalıklaştıran niceliksel birlikteliklerin (yandaş-paydaş etkileşimlerinin) temel bileşeni “hakikate ihanet”tir. Bu noktada, “Yeni Sinsiyet” tanımlamasıyla işaret etmeye çalıştığımız niteliksel çelişkiye benzer bir başka çelişkinin geçer akçe kılınması söz konusudur; “Karakter aşınması, hilebazlık, yalancılık ve döneklik” gibi kişilik bozuklukları veya olumsuzluklar, tipoloji dediğimiz kapsamla kökten çelişmektedir. Bu çelişkiden ortaya çıkan karşıtlık, anakronik bir görüngünün yanılsamasıyla birlikte “fetbaz” bir algıya dönüştürülmüştür. Haksızlık yordamındaki çeşitlemelerin temelinde ‘yangın çıkaran itfaiyeci’ rolü ve bu rolün hakikate olan tarihsel ihaneti birincil strateji olarak kullanılmıştır. Maalesef bu strateji, gelecekte de “tarihsel bir avadanlık” olarak kullanılacaktır ve anakronik hayaletler retorik arsızlığıyla birlikte cehalet alanında salınmaya devam edecektir.

Mezalim ortamına karşı durarak direnen kalb ve vicdan sahibi -sahici- insanların hakikate ve töze her temasını, anlamın her imlenişini, yani her haklılık inadını, dirayeti, mezalim ortamının sürdürülebilirliği açısından ‘zulüm fırsatları’ olarak gören Yeni Sinsiyet, “Sorunları fırsatlara çeviriyorum, pisliği temizliyorum!” retoriğinin gaddar önlemleriyle haksızlık yordamını yürürlüğe sokmuştur. Bu yordamın vitrini için gereken söylem üretiminde Yeni Sinsiyet’in ikmal edip geliştirdiği kültür endüstrileri[5], hiç durmayan birer makine, birer fabrika, birer maden, birer şantiye gibi çalışmışlardır. Bu kesim, cehalet ortamından elde ettikleri hileli seçkinliği kaybetmemek adına, Yeni Sinsiyet’in mezalim vitrini için gereken endüstriyel çalışmaya sabah akşam “retorik arsızlığı” taşımışlardır. Kültür endüstrilerinin tüm uzantıları podyumlarda, göz alıcı ışıkların altında, şilt ve plaketlerle, kameraların önünde ve mikrofonların arkasında, Yeni Sinsiyet tarafından defalarca, üst üste ödüllendirilmiştir. Bu ödüllendirmenin sembolik de olsa bir kazanım ya da artı değer olarak görülmesi, mezalim ortamını tümden kabullenmek anlamına gelir. Çünkü mevcut ödüllendirme, kalb ve vicdan sahibi insanları cezalandırarak -icabında teker teker, acımasızca öldürerek- gerçekleştirilmiştir. Yeni Sinsiyet’in izlediği yordam, kalb ve vicdan sahibi insanları cezalandırıp yandaş-paydaş etkileşimlerinin önündeki engelleri kaldırmak ve cehalet ortamını niceliksel olarak kalabalıklaştırmaktır. Kültür endüstrilerinin egosantrik balonlarıyla kalabalıklaşan Yeni Sinsiyet’in podyumları, her geçen gün bir başka toplu fotoğrafta aynı müstehzi endamları pozlamaktadır.

Sonuçta, Yeni Sinsiyet, adalet ve güzellik duygusu taşımayan gaddar bir haksızlık yordamının hâkim hukuka dönüşmesi için var gücüyle stratejiler geliştirmektedir ve bu stratejileri de ‘yangın çıkaran itfaiyeci’ rolünün ‘oyun kurucu’ meziyetleriyle planlamaktadır. Kokmuş tuz çeşitlemesi, işte, böylesidir: Yürürlükteki haksızlık yordamına “şaşırmayan” herkes, amaçlanan melanet ortamından “pay” kapmanın vicdansız beklentisiyle nefes almakta ve Yeni Sinsiyet’in stratejik tezgâhlarıyla birlikte sabah akşam garaz beslemektedir.

Bu vicdansız beklenti ve ayrıcalıklı hırs, insanlığın sonu ya da eşyaya dönüşmenin başlangıcı değilse nedir?

 

Zafer Yalçınpınar
11 Mayıs 2015


[1]  Bkz: “Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları”, 2010
https://zaferyalcinpinar.com/i21.html

[2] Bkz: “Yeni Sinsiyet’in Haksızlık Yordamı”, 2014
https://bit.ly/haksizlik

[3] Bkz: “Yeni Sinsiyet Tipolojisi’nin ‘Biz’ Söylemi ve Retorik Arsızlığı”, 2010
https://zaferyalcinpinar.com/i22.html

[4] Bkz: “Yeni Sinsiyet’in İkbal Ezberi”, 2012
https://zaferyalcinpinar.com/i29.html

[5] Bkz:“Yeni Sinsiyet’in Seçkinlik Arayışı”, 2011
https://zaferyalcinpinar.com/i23.html


Hamiş:

-Yeni Sinsiyet Tipolojisi’ne karşı kaleme alınan yazıların ve sergilenen tavırların tüm envanterine https://yenisinsiyet.evvel.org adresinden ulaşabilirsiniz.

-Yazıya https://bit.ly/kokmustuzcesitlemesi adresinden pdf biçeminde ulaşabilirsiniz.

-Ayrıca bkz: https://evvel.org/ilgi/davali

Haz
05
2015
0

Kazanan Hep Jüridir!

The_Jury_by_John_Morgan

Neredeyse herkes tarafından biliniyor; edebiyat ödülleri ile ödüllendirme sistematiğine karşı müthiş tepkiliyiz ve yıllardır canımızla, kanımızla büyük bir mücadele veriyoruz. Şu hakikati ortaya koyalım hemen: Ödüllendirme sistematiği, egosantrik yemlerle devam eden bir haksızlık yordamıdır. Ödüllendirme sisteminin bileşenleri, insan evlâdını melanete götürecek ‘geribeslemeli, geribildirimli bir düzenek’ şeklinde tasarlanmıştır. Bu sarmal düzenek, Türkiye’de ilk kez 1950’li yıllarda “Güdümlü Edebiyat” başlığı altında uygulanmaya başlanmış ve 65 yıldır edebiyatı, genç yazar ve şairleri kıskaçlarının içinde tutmayı başarmıştır. Bu düzeneğin yapısı çok karmaşık değildir aslında: Statüko dağıtarak statüko cukkalamak ve statüko cukkalayarak statüko dağıtmak! Saygınlık dağıtıp saygınlık elde etmek ve saygınlık elde edip saygınlık dağıtmak! Tezgâh, geribeslemeli, geribildirimli bir ilişkiyle devam ediyor… Edebiyat sosyolojisi üzerine çalışmış olan Taha Hüseyin, bir konferansında mevcut düzeneği ‘namussuz bir iktisadi ilişki’ olarak tanımlar. Bu düzenek, Yeni Kapitalizm’in yarattığı Yeni Sinsiyet Tipolojisi‘nin birincil yöntemi ve el yordamı haline geldi. 2006’dan bu yana ödül çetesinin ‘ödül vererek’ kontrolüne aldığı yüzlerce ‘ödüllü şair’ ve zavallı, vasatî bir edebiyat aurası var. ‘Ödülde şairler’in yalancı dünyasıdır bu aslında… Yani, sahici bir varoluşları yoktur! Edebiyat aurasının da öyle… Hatta, ‘maymun kuşak’ olarak tanımlayabileceğimiz tuhaf bir kitleye müdahil herkesin hepsine ‘ödüllü şair’dir, diyebiliriz… Bu kitlenin vasatî, sahici olmayan varoluşuyla birlikte, ‘imgelemin özgürleşmesi’ açısından tek bir gol, tek bir başarı hikâyesi veya zerre kadar bir ilerlemenin oluşmadığını, oluşamadığını görüyoruz. Yok, aşikâr! Olan biten şu: Yeni Sinsiyet, seçtiği, öne çıkardığı kötülüğü podyumlarla ve törenlerle yemliyor. O kötülük de Yeni Sinsiyet’i besliyor. Böylelikle insanlar yönetiliyor, yönetilebiliyor… Peki, nasıl yapıyorlar bunu? ‘Göz alıcılık’ ve ‘göz boyama’ unsurlarını kullanıyorlar. Öncelikle, şairleri yolundan döndürüyorlar: Şairleri iktidar ve gaddarlık karşıtı duruşlarından, hakikat yolundaki kalb ve vicdan arayışlarından döndürüyorlar… Sonra, adına şiir yarışması düzenlenen isimlerin ve bu isimlerin ailelerinin temsil ettiği tarihsel itibarı, tarihsel duruşu kullanarak, o duruştaki onuru yok ediyorlar… Yani, tüm ipler, tüm nedensellikler, ‘ödüllendirme sistematiği’ yordamıyla kendini var etmeye çalışan bir çetenin şeytansı ellerine geçmiş. Bu haksızlık yordamını kendilerine meslek-meziyet edinmişler, bu haksızlıkla, bu haysiyetsizlikle övünüyorlar, bu durumu kendilerine ‘kariyer’ bellemişler falan… Aslında olan biten şu hepi topu: Azıcık bir maaşa bağlandılar, azıcık bir sabit gelir elde ettiler! Mevcut çete, yürürlükteki ödüllendirme sistematiğinin bileşenleriyle, aynı anda, birçok kuşu vurabiliyor: Yani, ödüllendirme sistematiğinin tek bir kazananı var aslında… Kazanan hep jüridir! Kazanan hep jüri başkanıdır! Kazanan hep seçiciler ve seçicileri seçendir! Yeni Sinsiyet’in kendi statükocu duruşunu devam ettirmekten başka bir amacı yoktur aslında…

Sahicilikle

May
30
2015
0

Oligarşik Dehşetin Sürekliliği: “Damperli Ödül Furyası’nın Yeni İstatistikleri”

Sağolsun Koltukname taifesi, 2013’te olduğu gibi 2014’te de geçer akçe kılınan dehşet verici bir oligarşinin istatistiğini hesaplamış ve sayı saymayı (en azından parmak hesabı yapmayı) bilen ya da bildiğini varsaydığımız edebiyat ortamının ortak aklına (vicdanına) sunmuş…


2014 boyunca, 25 edebiyat ödülünde, birden fazla jüri üyeliği yapmış isimlerle karşınızdayız.

Listenin başında 10 kere jüri üyeliği yapmış olan Doğan Hızlan yer alıyor. Hızlan’ı, 5 kere jüri üyeliği yapan Refik Durbaş ile 4 kere jüri üyeliği yapan Egemen Berköz, Enver Ercan, Eray Canberk, Handan İnci, Hilmi Yavuz ve Metin Celâl izliyor. 3 kere jüri üyeliği yapanlar Asuman Kafaoğlu Büke, Cemil Kavukçu, Faruk Şüyün, İnci Aral, Leyla Şahin, Müslim Çelik, Nursel Duruel, Selim İleri, Semih Gümüş, Turgay Fişekçi, Turhan Günay ve Cevat Çapan’dan oluşuyor. 2 kere jüri üyeliği yapanların listesi ise şöyle: Abdullah Uçman, Adnan Binyazar, Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Buket Aşçı, Emin Özdemir, Erendiz Atasü, Feyza Hepçilingirler, İhsan Yılmaz, İlknur Özdemir, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Murat Gülsoy, Mustafa Öneş, Sennur Sezer, Sevin Okyay, Sinâ Akyol ve Metin Cengiz.

25 ödülde toplam 117 jüri üyesi bulunuyor. Yukarıda anılan isimler ise bu toplamın yaklaşık %32,5’ine tekabül ediyor.

Analize konu olan yarışma ve ödüllerin listesi: Altın Portakal Şiir Ödülü, Behçet Aysan Şiir Ödülü, Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Cemal Süreya Şiir Ödülleri, Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü, Duygu Asena Roman Ödülü, Dünya Kitap Yılın En İyileri, Erdal Öz Edebiyat Ödülü, Everest İlk Roman Yarışması, GİO Ödülleri, Haldun Taner Öykü Ödülü, Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü, Metin Altıok Şiir Ödülü, Necati Cumalı Edebiyat Ödülü, Necip Fazıl Ödülleri, Orhan Kemal Roman Armağanı, Orhan Şaik Gökyay Şiir Ödülü, Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması, Sait Faik Hikâye Armağanı, Sedat Simavi Ödülleri, Selçuk Baran Öykü Ödülü, Tanpınar Edebiyat Ödülü, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri, Yunus Nadi Ödülleri

Bilinirliğinin en yüksek olduğunu düşündüğümüz beş ödülde ise durum şöyle:

Haldun Taner Öykü Ödülü, Sait Faik Hikâye Armağanı, Yunus Nadi Ödülleri, Dünya Kitap Yılın En İyileri ve Sedat Simavi Ödülleri’nin jüri üyeleri toplam 45 kişiden oluşuyor. Bu 45 kişi arasında birden fazla jüride yer alan 8 kişi var; bu da toplam rakamın %18’ine tekabül ediyor. Jüri üyelerinin 13’ü kadın, 32’si erkek. Kadınlar toplamın %29’unu oluşturuyor.

Listenin başında, 5 jüride de yer alan Doğan Hızlan var. Hızlan’ı 3 kere jüri üyeliği yapan Faruk Şüyün ile Metin Celâl izliyor. 2 kere jüri üyeliği yapanlar ise şöyle: Cemil Kavukçu, Faruk Duman, Hilmi Yavuz, Nursel Duruel ve Selim İleri.

Kaynak: https://koltukname.com/2015/01/07/2014un-one-cikan-juri-uyeleri/

 


Şimdi herkes biliyor, 2014’ün yaz aylarında Taylan Kara da bu konuyu analiz etmişti; Taylan Kara‘nın ortaya koyduğu hakikatler, kuvvetli tartışmalara ve özel yansımalara, yorumlara sebep olmuştu.

bakınız:
Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir? (Haziran 2014)

Geçmiş yıllarda,  edebiyat ödüllerini (damperli ödül furyasını)  ve edebiyat ödüllerinin çevresinde dönen statüko oyunlarını bin türlü eleştirmiştik:

bakınız:
Ödüller İnsansızdır! (2011)
Yeni Sinsiyet ve Bazı Enstrümanları (2010)
Damperli Ödül Furyası ve Saygınlık Cukkalamak (2008)

Nisan 2011’de, Hande Edremit ile gerçekleştirilen bir söyleşide “jüricilik” mesleği hakkında şunlar dile getirilmiş:

Hande Edremit: “Denizaltı Edebiyatı” adlı bildirinizde “Ödüller insansızdır.” diyorsunuz. Ece Ayhan da “Şairlere ödüller verileceğini duyunca, şunları düşündüm: Demek yasalar da yetmemiş, ölüm şairlerle toplu fotoğraf çektirmek istiyor.” demişti. Günlük hayatta da biraz bu şekilde var olmaya çalışıyoruz sanki. Fotoğraflarla önceden belirlenmiş bir sahneyi yaratmaya daha kötüsü yaşamaya çalışarak…

Zafer Yalçınpınar: Ödül konusu son derece karışık bir konu… Şimdi, her şeyi bir kenara bırakalım ve meseleye dil açısından bakalım: Bugün, “Ödül” dediğimiz anda imgesel olarak ödülü alan kişiyi ya da eseri değil “ödül sistematiği”nin kendisini ya da ödülün metasını işaret ediyoruz, yüceltiyoruz, ayrıcalıklandırıyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdilerde, rekabet, kazanmak, yarışmak, hırs, farklılık, üstünlük filan gibi şeyler doğrudan aklımıza geliyor. Ödüllendirme denen şey, Yeni Kapitalizm’in yönetim süreçlerinin içerisinde düşünüldüğünde bir “isteklendirme” türüdür ve iktidar heveslileriyle iktidar sahiplerinin buluştuğu bir podyumdur. Ödül, iktidarın, kendi iktidarını kuvvetlendirdiği bir araçtır. Ödüller sahici değildir. “Ödül Sistematiği” denen şeyden podyumu, ışıkları, jüriyi, ödülü takdim edeni, alkış seslerini, o kırıtışları, gazetelerdeki haberleri, duyuruları filan kaldırın, geriye ne kalır? Şiltler, plaketler filan kalır. Zaten, bu şiltler, plaketler filan birer “simge” değil midir? İmgelemi kuvvetli bir şair için “ödül” denen şeyin karşılığı böylesi bir “sıradan simge” olamaz. Çünkü ödül sistematiğinin demin saydığım bileşenlerinin hiçbiri de imgelemin özgürleşmesiyle bağlantılı değildir. Şairin ödülü sıkı şiir yazmak, yazabilmektir. Şairin ödülü; tüm baskılara rağmen özgür bakışını, imgeselliğinin biricikliğini kaybetmemektir. Derdi şudur şairin; töze nüfuz edebilmek, tözü imlemek… Şair, şiirinin sıkılığını, dizelerinin gücünü yarışmalarla, ödüllerle filan teyit ettiremez. Bakın, bugünün edebiyat ortalığını birazcık araştırdığınızda “ödülsüz” bir şair bulmakta zorlanırsınız. Herkesin bir yığın ödülü var yahu… Nerede kaldı bu adamların ayrıcalığı filan? Ama benim dediğim anlamda, yani imgelemin özgürleşmesi ve töze nüfuz edebilmek yönünde ödüllendirilmiş şair sayısı bir elimin parmaklarının sayısını geçmez. Bu nedenle “Ödüller insansızdır” dedim.

“İstatistikler(statistics)” dediğimiz şey “statüko”nun hem göstergesidir hem de yaratıcısıdır. Bir tür “çift taraflı/karşılıklı nedensellik”ten imtiyaz alır. İstatistik veriler ve “ödüllendirme mekanizması” birlikte düşünüldüğünde katmerli bir statükonun dehşet verici görüntüsüne ulaşırsınız. 2013 ve 2014 kapsamında bakıldığında, Koltukname taifesinin ortaya koyduğu istatistik, jüri oligarşisini ve bunun edebiyat ortamına verdiği/verebileceği zararı, bu topraklarda yazılan edebiyatın özünün nasıl ve kimler tarafından manüple edildiğini/edilebileceğini bir kez daha -hem de açık açık, sayılarla- görmemizi sağlıyor.

Sonuçta, içimden “Yuh!” demek ve şunu eklemek geliyor; “Binlerce okur ve binlerce edebiyat heveskârı bir oligarşi tarafından -sürekli, yıllardır- salak yerine koyuluyor…”

Sahicilikle

May
13
2015
0

“Temiz Edebiyat” için İmza Kampanyası

“Güdümlü edebiyat” üzerine somut eleştirileriyle tanıdığımız Taylan Kara ile Kaan Arslanoğlu, edebiyat, şiir ve yayıncılık dünyasını yöneten oligarşinin karanlığına karşı durmak ve direnmek için önemli bir “İmza Kampanyası” başlatmış. Edebiyatın onurunu ve haysiyetini önemseyen, kalb, vicdan sahibi herkesin bu imza kampanyasına destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Kampanya şurada: https://insanbu.com/a_haber.php?nosu=1776

Şub
07
2015
0

“Edebiyat Sosyolojisi’nde Ödüller ve Yarışmalar” (Robert ESCARPIT)

(…) Dünya kadar eskidir bu mesele: Edebiyatın insanı doyurmadığı fikri bir atasözü değerindedir. (…)

Sanat koruyuculuğu yazarın bir kişi veya kurum tarafından bakılıp korunmasıdır; ama yazardan karşılığında kültürel bir ihtiyacın tatmini beklenir. Müşteri ile patron arasındaki münasebetler ortaçağda sadakat yemini etmiş insanla efendisi arasındaki münasebetlere pek yabancı değildir. Sanat koruyuculuğu feodal teşkilâtlanma gibi, bağımsız hücreler üstüne kurulmuş bir yapıdır. (…)

İmparatorluğun zengin Romalısının familia’sı sanat koruyuculuğunun belirmesine en elverişli yapıdaydı. Zaten sanat koruyuculuğu (mécénat), ismini Augustus’un dostu ve Horatius’un koruyucusu Maecenas’ınkinden almıştır. Fakat sanat koruyuculuğu  özellikle prenslerin, kralların veya papaların saraylarında gelişmiştir. (…)

Devlet koruyuculuğu, çağlar boyunca az çok muntazam ödenek ihsanları veya İngiltere’de “poet laureate”, Fransa’da “Kralın vakanüvisi” benzeri resmî görevler vererek uygulanmıştır. (…)

Bu anlamda koruyuculuk yanında, bir de edebiyat pazarına etki yaparak, yazara başka türlü ümit edemeyeceği gelirler sağlayan dolaylı koruyuculukların varlığına işaret edilebilir. Bir hükümet bu şekilde genel kitaplıklar ve propaganda servisleri için, bir eserden büyük miktarda sipariş edebilir. Bununla beraber en fazla kullanılan metot, ismi büyük parası az edebiyat ödülleriyle yazara fazla satış yaptırıp gelirini arttırmaktır. (…)

Mısırlı yazar Taha Hussein meseleye gerçek iktisadî anlamını vermiştir: “Burada namuslu olmayan bir pazarlık vardır: Yazar, koruyucunun verdiği altını ve parayı aldıkça harcar; yazar, ona hiçbir şekilde harcanamayacak sanatını veya düşüncesini vermektedir.” (…)

Robert Escarpit
“Edebiyat Sosyolojisi”
Çev: Ali Türkay Yazıcı, Remzi Kitabevi, 1968, ss. 50-53

Şub
04
2015
0
Şub
03
2015
0

Kendi kendisine ödül veren jüri! (Taylan Kara)

Kendi kendisine ödül veren jüri! 2006’da başladı her şey!
Bkz: https://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1672

Oca
22
2015
0

“Kendini keman olarak duyumsayan oduna ne yazık!”

(…)

Hakeza yaşı geçkin şairler sosyal medyada, şiir etkinliklerinde genç kızları tavlayabilmek için, omuzlarına esin dolu bir öpücük kondurabilmek için kırk takla atıyor. Bunlardan bazıları dergi de çıkarıyor. Bir bayan adıyla birkaç şiir gönderin bakın nasıl meyil gösteriyorlar şiirlerinize(!). Genç şairin ise bu konudaki perendeleri, saltoları benim diyen sporcuları cebinden çıkarır. Edebiyatın Nuri Alço’ları şiirli kitap hediye ediyor ilaçlı gazoz yerine. Kimisi de devlet kapısında proje desteği için pusuya yatmış durumda. Çapını aşmayan şiirlerle Gülüt Şiir yazan şairler ve kendini en tepeye -bu yüzeysellikte, bir yükseklik var ise eğer- konumlandıran şair gençler var bir de. Kimse rahatsız değil bu al gülüm ver gülümden. Körler ve sağırlar birbirini ağırlar, mevcut şiir ortamımız için söylenebilecek en güzel sözdür sanırım.

(…) Ne oldu da dut yemiş bülbüle döndü bu genç şairler? Melih Cevdet Anday’ın “Yetenek onay beklemez. Ozanların yaşı birdir.” dediğini duymadılar mı? Turgut Uyar’ın “Efendimiz, acemiliktir.” dediğini… Rimbaud’nun, Georges Izambart’a yazdığı mektupta: “Kendini keman olarak duyumsayan oduna ne yazık!” dediğini.

Emrah Yolcu
“Şiirsel Travesti”, Tun Fanzin, Ocak-Şubat 2015, Sayı: 1, s.4

Oca
10
2015
0

Edebiyatın Müştekilerine ve Bezirgânlarına Dair Bildirge (10 Ocak 2015)

Bugünlerde, hem sağda, hem de sol tarafta, kanonik bir şekilde sızlanan, mevcut edebiyat aurasından şikâyet etmeye çalışan bir “büyük başlar takımı” fark ediliyor. 10-15 yıl boyunca Yeni Kapitalizm’in numaralarıyla palazlanan bu bezirgânlar çetesi, popüler kültürden yakınmaya, gençleri suçlamaya, yeşeren yeni yaprakları, uzayan ve güçlenen özgür dalları, damarları reddetmeye, özgür kalemlerin, sıkı şiirlerin önünü kesmeye yönelik bir “yadsımacılık” içerisinde debelenmeye başladılar.

Geyik adamlara “hakikatle” sesleniyorum: Edebiyat aurasındaki tüm kötülüklerin ve vasatlıkların kaynağı sizin “yeni sinsiyet” dolu mevcudiyetiniz. Edebiyatın özündeki iyilikte, kalb ve vicdan yolunda, yaşamsal, dilsel ve felsefi beceride zerre kadar emeğiniz, çalışmanız olmamıştır, yok! O uzun ellerinizden, kötücül sekretaryanızdan sinsiyet ve mezalim aktı, akıyor. Edebiyata melanet bulaştırdınız. Şimdi de oturmuş, mezalim alanına çevirdiğiniz “edebiyat ortalığı” hakkında sızlanıyorsunuz.

Bitik adamlara “hakikatle” sesleniyorum: Edebiyat aurasındaki tüm kötülükleri siz yarattınız ve beslediniz. Bu topraklardaki medeniyetin, tarihin, şiirin, hakkaniyetin ve ahlâkın gücüne yaslanacağınıza “piyasa ve iktidar” oyunlarına yaslandınız, insanları yemlemeye çalıştınız. İktidarla birlikte hırslandınız, horozlar gibi kabardınız. Piyasaya ve iktidara önce yandaş, sonra da paydaş oldunuz. İktidarla ve kötülükle salon dansları icra ettiniz. Her türlü iktidarı ve garazı kendinize “eş” seçtiniz. Şimdilerde piyasanız ve kafanız “bozuk” diye sahici insanları (insan olarak kalanları) suçlamaya çalışıyorsunuz. Şiiri ve edebiyatı bir “bezirgân oyuncağı”na çevirdiniz. Haksızlık yordamını, her türlü kötülük enstrümanını devreye soktunuz. “Yeni Sinsiyet Tipolojisi” olarak tanımladığımız bir haysiyetsizliği “İşte bu iyi edebiyatçıdır!” diye yutturmaya, tutundurmaya ve piyasalandırmaya çalıştınız. Tutmadı, tutmayacak.

Şunu kafanıza mıhlayın: “Siz insan değilsiniz, eşyasınız.” Eşya eskimeye mahkûm ve mecburdur. Çöplüğe gitmek yerine, sahibiniz tarafından bir antikacıya ya da bir müzeye satılmak istiyorsunuz. Tüm debelenmeniz, tüm derdiniz bundan, görüyoruz.

Gidin köşenizde oturun. İmgelemin özgürleşmesine vesile olan “sıkı şiir”i ve şairleri suçlamayın. Sahici insanlığa ve sıkı şiire karşı içinizde yarattığınız garazlar, içinizi kemirmeye devam edecek.

Sahicilikle

Ara
19
2014
0

Nâzım Hikmet Araştırma Merkezi ve Yönetsel Uyumsuzluklar

Son birkaç gündür yaşanan “Nazım Hikmet Araştırma Merkezi” meselesi hakkındaki fikirlerimi -kısa da olsa- yazmalıyım; bu konuda sessiz kalamayacağım.

Murat Gülsoy, Boğaziçi Üniversitesi çevresini, cemiyetini ve aksiyonlarını bilen, Boğaziçi’nde öğrenci olmuş, dergi çıkarmış, akademik personellik yapmış, ama bu olumlu yönlere karşın, Nâzım Hikmet’i pek bilmeyen, yakından tanımayan bir isimdir. Tıpkı “Boğaziçi” gibi “marka değeri” yüksek biridir. Araştırma merkezinin yönetiminden ayrılanlar veya uzaklaştırılanlar ise Boğaziçi kafasını/markasını/cemiyetini pek bilmeyen ama Nâzım Hikmet’i sıkı sıkıya bilen, araştıran, Nâzım Hikmet’i içselleştirmiş kişilerdir. Bu tip yönetimsel uyumsuzluklarda merkezin kuruluş esaslarına, stratejik planlarına ve maksadına bakılır. Kuruluş aşamasında “içerik” her zaman daha önemlidir ve önceliklidir. “İçeriğin gücü” fark yaratıcıdır ve “büyük adımlar, sıçramalar” sağlar. Araştırma Merkezi’nden ayrılanların -yani içeriksel açıdan itiraz edenlerin- davranışını haklı buluyorum. Bence araştırma merkezinden ayrılanlar bir tür “markalaşma” kafasına karşılar. Onlar için “Nâzım Hikmet”, Boğaziçi’nden daha önemli…

Sahicilikle
Zy

Ara
10
2014
0

İfşaatı durduramadılar…

uvercinka2

Şu 50-60 yıldır süren edebiyat ödülleri ve kapitalizmin ödüllendirme sistematiği meselesinde, yıllardır aynı kötücül zihniyet, aynı profildeki tavukları, aynı yemlerle yemliyor, sonra da o yemlediği tavukları -itinayla- yoluyor, paketleyip piyasaya sunuyor… Ortada bir sürü ödüllü tavuk var/oldu yahu! Eh, tarihin, edebiyat tarihimizin bu kadar tavuğu, ödül arzını veya sistematik tavuk üretimini kabul etmeyeceği de aşikar… (Ödülsüz şair, yazar filan çok az, yani “ödülsüzlük” daha değerli hale geldi.) Nihayetinde, insanlarda göz var, izan var; mızrak çuvala sığmıyor. (Zavallı okurumuz, en azından, sayı saymayı, parmak hesabını filan biliyor, bilir!) İşte bu noktada, geçtiğimiz yaz aylarında, Taylan Kara ortaya çıktı, sıkı bir analiz-eleştiri getirdi ve edebiyat ödüllerinin mezalim ortamı ifşa oldu: Sahici bir insan, Taylan Kara, “Türkiye’de Edebiyat Ödülleri Nasıl Verilir” (https://www.gunzileli.com/2014/06/30/taylan-karaturkiyede-edebiyat-odulleri-nasil-verilir/) başlıklı ve son derece önemli bir yazı kaleme aldı. Yazı yaygınlaştı; mesele büyüdü. Bu sefer, “Yeni Sinsiyet” adını verdiğimiz “gizli” tipoloji, bu mezalim durumun ifşaatını önleyemedi de… Taylan Kara’nın ifşa ettiği mezalim ortamının ayrıntıları, internetten, gazetelerden, televizyon programlarından tutun da Cemal Süreya Derneği tarafından yayımlanan “Üvercinka” dergisinin 2. sayısına kadar yansıdı: https://www.aydinlikgazete.com/kultursanat/edebiyatta-tesvik-ve-odul-mafyasinin-kodlari-uvercinkada-h58316.html

Hoşuma gidiyor böylesi olaylar…

Çünkü “bu daha başlangıç”, mücadeleye devam…

 

Kas
26
2014
0

SÖYLEŞİ: “Sait Faik Araştırma Atölyesi ve Bilişsel Haritalama Üzerine…” (Ö. Duygu Durgun)

sanatatak.com taifesinden Ö. Duygu Durgun Hanım, Sait Faik Araştırma Atölyesi ve Bilişsel Haritalama çalışmalarımız ile bu çalışmaların yönsediği serim süreci hakkında detaylı sorular sordu, biz de memnuniyetle yanıtladık. “Kültür Sanat’ta Oligarşik Tahakkümü Reddediyoruz” başlığıyla öne çıkan bu söyleşi, 30/10/2014 erişim tarihiyle https://sanatatak.com/view/Kultur-Sanatta-Oligarsik-Tahakkumu-Reddediyoruz/1170 adresinde Duygu Hanım’ın ön-yazısıyla yayımlandı. EVV3L’in sıkı takipçileri için bu önemli söyleşiyi aşağıda alıntılıyoruz ve Duygu Hanım’a gösterdiği ilgi için çok teşekkür ediyoruz.


 

Özgür Duygu Durgun: “Bilişsel haritalama” nedir  bize  anlatır mısınız? Web tabanlı bir proje mi, interaktif özelliği var mı? Kimler nasıl ve ne amaçla kullanabilir?

Zafer Yalçınpınar: “Bilişsel Haritalama” bir analitik serim süreci ve nitel araştırma yöntemidir. Yani, niceliği, sayısal ve çoklu doğrusal hiyerarşiyi, endüstrileşmiş istatistiksel analizi ön-planda tutmayan, araştırılan konunun niteliksel açıdan tüm hatlarını, tüm detaylarını, eğrisel varoluşunu, ihtiva ettiği nedensellikleri, kavramsal ve duygusal arka-planını ortaya çıkartmaya yarayan özel bir yöntem… 80’li yılların ortasından günümüze, dünyada, birçok disiplinde ve özellikle de sosyolojik araştırmalar alanında çokça kullanılıyor. Sosyoloji alanında web tabanlı uygulamaların çok daha fazla olduğunu görüyoruz. Psikoloji alanında ise psikologların kişisel notlarında, bazı klinik çalışmalar ve klinik heyetler seviyesinde yaygındır. Biz, şimdilik, edebiyat alanında bu yöntemi bir odaklanma biçimi olarak kullandığımızdan ve 1000’lere yaklaşan örneklem hacmi ile çalışmadığımızdan endüstrileşmeyerek, çok insani bir şekilde yüz yüze görüşmelerle, odak grubu oturumlarıyla yürütüyoruz projeyi. Proje belli bir seviyeye geldiğinde geniş kitlelerle ağ ve bilgisayar uygulamaları aracılığıyla buluşacağız. Bu merhaleye gelmemize 2-3 sene var en azından… Bilişsel haritalamanın bilinen tanımı şöyledir: Belli bir konuyu odak alan öznel algıların birleşimi ile kavramlar, olgular, unsurlar arasında kurulan nedensellik ilişkilerini, nedenselliğin derecesini ve etkileşim yönünü ortaya çıkarmaya yarayan bir grafik temsil-analiz yöntemi…

Ö.D.D.: İlk defa Sait Faik ile edebiyat alanına yönelen bir bilişsel haritalama üzerine konuşuyoruz… Neden edebiyat ve neden Sait Faik?

Z.Y.: Bilişsel haritalama deneyimleri, Burgaz Adası’nda, Sait Faik Müzesi kapsamında kurduğumuz Sait Faik Araştırma Atölyesi’nin bir alt-başlığıdır. 2014 yılının ilk günlerinde ben, Şükret Gökay, Canan Cürgen ve Tekin Deniz dördümüz birlikte çalışarak kurduk atölyeyi… Ülkemizdeki edebiyatın özgürlüğe ve tahayyül gücüne ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Biz, edebiyata, edebiyatın özündeki kalb ve vicdan yoluna ulaşmaya çalışan ve dilsel göreliliğe inanan madencileriz. Günümüzde, kültür-sanat alanında, özellikle de edebiyat eleştirisi alanında görülen oligarşik tahakkümü, bağlamsızlığı ve kötücül yönetimi, yani tüm statükocu mekanizmaları reddediyoruz. İmgelemin özgürleşmesi için düşünürüz, şiirler yazarız, okuruz ve özgürlük tahayyülüyle yaşarız. Bilişsel haritalama bu tahayyül için son derece doğru bir yöntemdir. Bu yöntem, analitik süreç üzerinde tahakküm kurmayan özgür, ayrıca da basit bir yöntem; insanı, soruların ve retoriğin tahakkümü altında ezmeyen, algı ve tahayyül seviyesinde tutarlı, bulanık mantıkla çalışan imgesel bir yöntem… Atölye olarak maksadımızı şöyle tanımladık: Yeni yöntemler ile çeşitli bakış açıları geliştirerek Sait Faik’in edebiyatına ve yaşamına değinen “yeni” bulgulara ulaşmak… Sürekli gelişen ve kendini yenileyen projelerin icra edilmesi de uzgörümüzün en önemli bileşeni… Sait Faik ve edebiyatı bu özgür bileşeni, bu özgür yöntemi sonsuz derecede hak ediyor. Bu kapsamdaki her şeyi https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-odakli-bilissel-haritalama adresinden takip edebilirsiniz.

Ö.D.D.: Sait Faik’in hikâyelerini merkez alarak bugüne dek toplam dört atölye çalışması gerçekleştirdiniz. Peki, bu atölyelerde ”yeni” diyebileceğimiz neler keşfedildi Sait Faik’e dair, biraz bahseder misiniz?

Z.Y.: “Analitik serim” sürecinden “çıkarımlar elde etme” sürecine geçişte, binlerce sayfa kaleme alınabilir, alınacak. 1-2 sene içerisinde bu merhaleye de geçeceğiz. Bir sonuç bildirisini ve kitabını derleyeceğiz. Ama size birkaç misal vereyim… Günümüze kadar Sait Faik’in edebiyatındaki gerçeküstü öğeler ve bu öğeler arasındaki nedensellik ilişkileri imgesel düzlemde detaylı olarak incelenmemiştir. Bu alanda çeşitli kavramların kümelendiğini ve Sait Faik’in hayatında merkeziyet oluşturduğunu fark ettik. “Bohem Hayatı”, “Beyoğlu” ve “Flaneur” bu kavramlardan bazıları… Sonra, ada yaşamının belirleyicisi olan bir “Tecrit” faktörü vardır. Bu faktörün “Yazmak” edimiyle ilişkisi son derece ilginç… “Tecrit” ve bu kavramın ilişkide olduğu dolaylı nedensellikler Sait Faik’in yaşamı ya da edebiyatı üzerinde çok büyük bir etkiye, merkeziyete sahip… Diğer kavramlardan açık bir şekilde daha baskın “Ada” ve “Tecrit” kavramı. Örneğin “Aşk” ya da “Azınlıklar” hiç de merkezi değil. Örneğin, “Aşk” ya da “Sevgi” kavramı yıllardır bize sunulduğu gibi çok önemli, çok belirleyici çıkmadı, çıkmıyor araştırmalarımızda… Hatta duygusal açıdan bakıldığında “Sosyal Sürgün” kavramı Sait Faik’in edebiyatındaki diğer kavramlardan çok daha belirleyici görünüyor. Kümelenme açısından “Doğa” ve diğer canlılar -örneğin, balık- “Modern Birey” dediğimiz şeyden çok daha belirleyici etkileşimlere yönelmiş… Bir örnek de şu: “Mahalle ahlâkı”nın, aile ya da hukuk aracılığıyla sunulan klasik etikten daha önemli ve Sait Faik’in edebiyatında daha belirleyici olduğunu görüyoruz. Buradan, Sait Faik’in doğada özgürlüğü arayan biri olduğu, klasik etiği önemsemediği, özüt bir ahlâk ve yeni bir “de jure” yarattığı düşünülebilir. Bu noktalarda bir tür toplumsal “içerme” veya “dışlanma” analizi gerekiyor. Bu çıkarımları elimizdeki bazı metinlerle ve efemeralarla ilişkilendirmeye çalışıyoruz. Çelişkileri ve kesişimleri inceliyoruz. Çalışmalarımız ilerledikçe bazı değişimler de olabilir tabiî… Ama mesela, Sait Faik’in üzerinde edebiyat yayıncılığı veya dergiciliği cihetinden gelen çok büyük bir “editöryal tahakküm” olduğunu da sezinledik son incelemelerimizde… Yaşar Nabi’nin ve Varlık Dergisi çevresinin tahakkümüdür bu…

Ö.D.D.: Atölyelere kimler katılıyor?

Z.Y.: İnsanlar… Edebiyat öğrencileri, akademisyenler, adalar ve İstanbul kültürü hakkında kitap yazan dostlar, şairler, müzeciler, sosyologlar, araştırmacılar… Sanıyorum, bu insanların en önemli ortak özelliği Sait Faik’i ve yaşamını içselleştirmiş olmaları, kendilerine Sait Faik’i yakın hissetmeleri, kendilerini Sait Faik’le özdeşleştirmeleri…

Ö. D. D.: Sait Faik’in Lüzumsuz Adam hikâyesinden yola çıkarak oluşturulan bilişsel haritada dikkatimi çeken bir detay  ”Tutku”, ”Sosyal Sürgün” “Mahalle Ahlâkı” gibi kavramlar ve bu kavramların yanı başındaki numaralar oldu? Bu projenin sistematiğinden biraz bahseder misiniz? Numaralar ve bu tanımlar arasında nasıl bir ilişki var? Tanımlar, kavramlar nasıl oluşuyor veya seçiliyor?

Z.Y.: Odak grubu çalışmalarımızda aşamalı bir biçimde Sait Faik’in hikâyelerini okuyoruz ve ortak akıl yöntemiyle çeşitli kavramlar belirliyoruz. Sonra, katılımcılar belirlenen kavramlarla ya da karma olarak ya da isterlerse özgürce tamamen kendi kavramlarıyla haritalama yapıyorlar. Çizilen haritalar sayısal ve görsel olarak birleştiriliyor, üst üste konuluyor. Bilişsel haritalamanın temel notasyonu şöyle özetlenebilir: Bilişsel haritalarda kavramlar, unsurlar arasında görünen oklar “nedensellik ilişkisi”nin yönünü belirler. Örneğin bir ok, A unsurundan B unsuruna doğru çizilmişse, A unsuru B unsurunun nedeni, başlangıcı olarak, B unsuru da A unsurunun sonucu olarak kabul edilir. Bununla birlikte, çift taraflı olarak, A ile B unsurunun karşılıklı biçimde etkileştiği nedensel ilişkiler de bilişsel haritalarda görülebilir. Okların yanında yer alan sayılar ve pozitif veya negatif işaretler, nedenselliğin, ilişkinin gücünü, etki derecesini ve etki biçimini gösterir. A unsurundan B unsuruna çizilen bir okun “+” işaret taşıması A’nın B’yi “olumlu yönde etkilediğini” ya da “arttırdığını”, çizilen bir okun “-” işaret taşıması ise A’nın B’yi “olumsuz yönde etkilediğini” ya da “azalttığını” ifade eder.

Ö.D.D.: Projenin bundan sonraki süreçlerine dair neler söylemek  istersiniz?

Z.Y.: En önemli hedefimiz, Sait Faik ve edebiyatını incelemek üzere ön-plana çıkmış, akademik çalışmalar ve araştırmalar gerçekleştirmiş bazı yazarlarla, araştırmacılarla ve editörlerle görüşmek, çalışmak… Onlara haritalarımızı gösterip haritalarda onların dikkatini çeken unsurların, ilişkilerin neler olduğunu, haritalarda hangi teyitlerin veya çelişkilerin gerçekleştiğini araştıracağız. Yani bir “yeniden okuma” sürecinin, özeninin peşindeyiz. Ve tabiî onların zihnindeki Sait Faik haritasını da çizmeye çalışacağız. Ve son olarak; edebiyat ortalığında salınan okur ve yazarların, biraz “dilsel görelilik” konusu üzerine eğilmelerini ve biraz da felsefeyle ilgilenmelerini temenni ediyoruz. İnsanlığın gelişmesi ve imgelemin özgürleşmesi adınadır bu temenni…

Kaynak: 30 Ekim 2014, sanatatak.com

 


Hamişler:

1- Türkiye’de, edebiyat alanına yansıyarak Sait Faik odağında gerçekleştirilen ilk “Bilişsel Haritalama” çalışmalarına ilişkin ayrıntılı bilgilere https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-odakli-bilissel-haritalama/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2- Sait Faik Araştırma Atölyesi’ne ilişkin ayrıntılı bilgiler ile atölyenin diğer faaliyetleri için https://saitfaikmuzesi.org/sait-faik-arastirma-atolyesi/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

3- EVV3L kapsamında yayımlanan “Sait Faik” başlıklı ilgilerin tümüne https://evvel.org/ilgi/sait-faik adresinden ulaşabilirsiniz.

Kas
25
2014
0

Elif, Mertek ve Ters Bir Kafa

2000’ler öncesinde “Elif’i görüp mertek sananlar” eleştirilirdi. Bugünün -2014’ün- atmosferinde ise işler şöyle yürüyor: Merteği görüp “Ah bu ne şahane bir Elif’tir!” diyor herkes… Ters bir kafa. Kervanın son eşeği misali… Tersine sonsuz, ayakların altında kalan, ayakların altından başlayan bir negatif kafa!

Written by in: Usta Beni Öldür! (AKSAK KOLAj) | Etiketler:

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com