Mar
02
2011

BLOGGER hangi sudan sebeple KAPATILDI. (Borges Defteri)

Blogger’a erişim yasağına ilişkin olarak Borges Defteri Moderasyon Grubu’nun yayımladığı basın açıklaması aşağıdadır:

1 Mart 2011 günü karar sayısı, mahkeme adı belli olmayan o alışık olduğumuz tek satırlık kırmızı ibare Türkiye çıkışlı ve www.blogspot.com veri tabanından hizmet alan bloglar-sitelerde(defter dahil binlerce blog bu kıyımdan payını aldı) de gözükmeye başlandı. Tesadüf değil, bunun böyle olacağını, (birilerinin nezdinde illa ki böyle olması gerekirdi!) tahmin etmiştik, demiştik tüm blog edebiyat –sanat portalları kendilerini saman kağıtlara hazırlasınlar. Ve nihayet onlara göre bir yanlış daha düzeltildi: “blogspot” uzantılı tüm siteler gerçek bir kıyımdan geçirildi (son bir ay zarfında binlerce site zaten kapatılmıştı..)
Tam 6 senedir bizler “borges defteri” olarak “blogspot” veri tabanından yararlanarak yüz binlerce iyi okura ulaştık, bizim gibi yüzlerce site hep belli bir disiplin ve ciddiyet, sorumluluk içerisinde hareket ettiler, sorumluluğumuzu sokağın sesi, vicdanına, hakikat yolcusu dostlara karşı yerine getirmeye çalıştık ve gerekli yankıyı da buldu. Birçok değerli kalem Edebiyatımıza, kültür düzlemimize farklı renkler, tatlar kattılar ve net ağı üzerinde Türk şiiri ve edebiyatı ekseninde hatırı sayılır bir birikim ve arşiv zenginliğinin oluşmasına yardımcı oldular.
Ama gelin görün ki ne bütün bu çabaların ne sözün kutsaniyeti, dokunulmazlığı, tanrısallığı “birileri” için zerrece bir değer ifade etmiyor.
Net ağı üzerinde çöl çoraklığı ve esintisiz, boğucu bir hava estirilmeye başlandı. Birisi bir kıvılcımla her şeyi, herkesi yakacak yangını da beraberinde getiriyor.
TTNET’den hizmet alan milyonlarca abonman artık ödedikleri bedelin karşılığını kısıtlamalar, sansürlerle alıyorlar. TTNET idari mahkemeler ve yetkili merciler karşısında yapması gereken “savunma” mekanizmadan kendini sıyırmış bulunmaktadır. Suç işleyen site veya sayfayı kapatmak yerine topyekün kapatmaya gidiyorlar. Bu mantıkla, kararların takipçisi olunmuyor, sadece “uygulayıcı” bir rolle işin içinde kendine cılız-sefil bir pay biçiliyor, kendi oturduğu dalları birer birer kesen bir kurum ne denli sağlıklı gelişir, varın siz düşünün… Milyonlarca insanın talebi resmen hiçe sayılıyor, kendi bildiklerini okuyorlar, ama ne denli büyük bir ticari prestij kaybına uğradıklarını zerrece hesaba katmıyorlar, bir çarkın dişlisi paslı sesiyle milyonların kulağını tırmalıyor, yapılan onca reklam harcamaları bu kıyımların karşısında etkisiz kalıyor.
Net ağı üzerinde suç işleyen, insan onurunu, hak hukukunu en iğrenç biçimiyle ihlal edenler elbet ki ayıklanmalılar ama bunun yolu ve üslubu milyonlarca insanı öteki “doğrulardan” mahrum bırakarak gerçekleştirmek değil. Tutarsız, hileli zihinsel taslaklarla “hakikat” duvarları kirletilmemelidir; bu sorun artık bir sanal “itlaf” meselesinin ötesine geçmiştir.
Kimi zihniyetler dün de aynı zulmeti, karanlığı bu coğrafya halklarına reva görerek matbaa’yla neredeyse 200 yıllık gecikmeyle tanıştırıldılar onları. Oysa Batı diyarı çoktan tüm nehirleri, akarsuları geçmişti. Bizler daha aşk, marifet, fakr, yokluk sokağının başını tutarken ve kendimizi mürekkep sermestliğine vermişken, birileri aklın sarsılmaz tuğlalarını kendi kalelerine taşıyorlardı. Aradan 200 yıl geçer ve döner bir de bakarız ki o mesafe hâlâ yerli yerindedir.
Çünkü hep en kolayı denemişiz, susturmayı ilk ve en çarpıcı seçim, çare olarak görmüşüz.
Neden hâlâ birileri bizim adımıza, bizi, kendi yarattıkları sözde “kötülüklerinden” koruma gibi bir ödev çıkarıyor?
Kim ki bunlar? Genel kültür donanımları ne? Hangi alt veya üst kültürden geliyorlar?
Ödev onlar için nerdeyse “bir buyruk” oldu. Buyruğun ve ödevin genel karakteristiğidir: İnandırma yolundan gitmez, o buyurur sadece! O yetkedir, hem de uydurma yetke!
Dıştan gelme bir yetkedir, içinizi yıkamak, sözde saflaştırmak adına, çünkü onun nezdinde “erişkin” değil, tümden tüm kötülüklere her an maruz kalabilecek “çocuksunuz”, sezdirmeden aşağılar toplumu. Üzerimize koyduğu yasak bulutu tıpkı bize dışarıdan gelen etkilere benzer. Zihinsel bir şiddete maruz kaldığınızı ancak çok zaman sonra kavrarsınız…
Bu “soyut!” ve anonim baskı unsuru artık elini ayağını sokağın, edebiyatın-sanatın üzerinden çeksin.
Onların bu açık zorbalığı ve her şeyi oldu bittiye getirme telaşlarına itaat edecek değiliz.
Kasırgalar, boralar, yüzyılların ağır ağır çalışması insanlığın sığındığı ve bu sığınakta kendini hiçbir zaman mutlu bulmadığı tahakküm bulutlarını dağıtmaya, yarıp çatlatmaya her zaman gücü yetmiştir.
Sansür ve baskıcı yöntemler, üreten zihinleri kamçılamaktan başka bir işleve aracılık etmemiştir ve yeni hiç gidilmemiş yollar aramaya koyulmak en kutsani ayin olmuştur insan ırkına.
Ama keşke birileri en az, en az sempati ahlâkının kıyısından geçmeyi de yaşamları boyunca bir defa deneselerdi, emin olun bunca acınacak duruma düşmezlerdi.
Teknolojinin belirli bir düzleminden ve bu coğrafyadan işte böylesine sevimsiz bir tarihin yazılıyor olması işte tam o 200 yıllık gecikmenin paralel ve simetrik duruşudur. Başka türlü okumaya hiç gerek yok. “Kelle isteriz padişahım”! Gerisi lafı güzaftır.
Hürriyeti, özgürlüğü en çok isteyenler susturulmuş olanlardır, fakat bunlar başkalarını yenince (çok tanıdık değil mi?) o başkalarına hiçbir hürriyet vermezler. Herkes hürriyetten, haklı haksız, ancak “iyiliğin hürriyeti”ni yahut fenalıklardan en azının hürriyetini kastederler.
Böyle oluşan bir insan, insanlık şeması büyük arızadan başka bir şey değil. Arızasız zihinler rehberiniz olsun, ama bir gerçek olanca ihtişamıyla ortada:  Bu yol, yol değildir!

Çağrımıza, sesimize ses versin: Önce sokak.
Hileye kayan eller, emeller durdurulmalıdır.
Daha özgür, daha insani bir dünya, daha çok düşünce,
fikir paylaşımında bulunan seslere sonsuz hareket alanı…
İnternete uygulanan içler acısı kısıtlama ve sansür
bir an önce durdurulmalı, bitirilmelidir…

Aleme bunca maskara olmanın “alemi” yok!
İtiraz dalgasını her geçen gün
biraz daha büyütüp,
geniş kitlelere yayalım.
Körü körüne oluşturulan bu “itaat” psikolojisi kırılmalı.
Bütün basın camiamız, edebiyat-sanat portalları
lütfen sesimize ses olsunlar…
“Özgürlük” sözcüğü çöl gezginlerinin heybesindeki
işlevsiz nesneye dönüştürülmesin,

çünkü o sözcük bir gün hepimize, hepinize gerekebilir.

Saygıyla,
BORGES DEFTERİ MODERASYON GRUBU

1 Yorum »

RSS feed for comments on this post.


Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com