Ağu
05
2010
0

Sokaktaki hiç adam…

Futuristika taifesi, sokak sanatının sıkı isimlerinden Sedat Türkantoz’la bir görüşme gerçekleştirmiş… Görüşmenin tüm metnine https://www.futuristika.org/kultura/sanat/sedat-turkantoz/ adresinden ulaşabilirsiniz.

(…) Aslında o adamlar şaşkın değiller pek. Sadece kendilerine buldukları boş bir duvarda var olup o gün bir kaç saat içinde bile olsa yok olmayı göze alan birer “hiç adam”. Büründükleri bir form yok. Sadece boş küme işaretini hatırlatıyorlar, mantığın eridiği bir şeydir boş küme, etkisiz eleman-sonsuzluk gibi bilinmeyene bir atıf. Bir şekilde var edilen düzenin veya her şeyin görünmez bilinmez referansıdır, sebebidir. (Sedat Türkantoz)

Ağu
03
2010
0

Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler

(…)
-Zamanların sonunu mu yaşıyoruz?
Jean-Claude Carriére: Aklıma ilk gelen şey, tartışmasız bir biçimde kimi dilbilgisel zamanların sonuna tanık olduğumuzdur. (…) Fiil çekimi ne demektir? Zaman içinde durumların tüm çeşitliliğini düşünmek, dile getirmek çabasıdır. Kuşkusuz bu olanaksız bir çabadır. Zamanı denetim altına alabilmek ve her an, şu zamanın içindeyiz, şu kaygan çıkıntıya geçtik, diyebilmek için onu hiçbir zaman yeterince “zaman”a parçalayamayacağız.
(…)
-Dilin bu yeni kullanımı size nasıl düşünceler esinliyor?
Jean-Claude Carriére: Dilbilgisel zamanların kullanımına bir yorum getirmekten titizlikle kaçınıyorum. Buna dikkat çekmekle yetiniyorum. Bu evrimin yaşamlarımızın, kimbilir neden, durmaksızın hız kazanması yüzünden dilin yalınlaşması yönünde gerçekleştiği sonucuna varılabilir. Öyle görünüyor ki bizler Couperin müziğindeki ayrıntıları algılamakta yetersiz kalıyoruz, çünkü, kulağımız hasar görmüştür ve kuşkusuz hasar gören yalnızca kulağımız değil. Belki de zamanla ilişkimiz içinde belli bir duygumuz kayboldu, yeni bir tembellik yerleşti.
(…)
Umberto Eco: Daha az baskıcı, dinden daha az titizlik isteyen, bir felsefeden daha eğlenceli bir tarikat: New Age, ne usçul bir denetim gereği ne de herhangi bir tanrıbilim olmaksızın her konumun gerçekliğini benimseyen mutlak bağdaştırmacılıkç Makrobiyotikten uçan dairelere, pranoterapiden Budacılığa değin her şey benimsenir; kişinin kendi mönüsünü hazırlaması yeterlidir. Bir “kendin yap” dini. Ama ben bunu da, 2000 yılının yaklaşmasından çok, ideolojilerin çöküşüne bağlıyorum.
(…)
-İnternetin insanlığın bir tür eksiksiz belleğini, sınırsız bir sanal kitaplığı kullanımımıza sunduğu şu sırada belleğin yitmesinden nasıl söz edebilirsiniz?
Umberto Eco: Nihayet, belleğin güncel bunalımı diye adlandırdığım şeyi ele alma fırsatı doğdu. Bir an için ilerleme kavramına geri dönelim. Yüzyıllar boyunca, kültürümüzün, bilginin durmaksızın birikmesiyle tanımlandığı izlenimini taşıdık. Ptolemaios’un güneş sistemini, daha sonra Galilei’ninkini, ardından Kepler’inkini vb’ninkileri öğrendik. Oysa bu yanlış! Uygarlıkların tarihi, tonlarca bilginin yokolduğu, birbirini izleyen bir dizi uçurumdur! Yunanlılar, Mısırlıların matematik bilgilerini anlayabilecek yeterlikte değildi; bu da, yitik eski bilgilere yeniden ulaşılmasına dayalı gizilcilik anlayışlarının serpilmesine yol açtı. Daha sonra, Orta Çağ, bütün Yunan bilimini, bir diyalog dışında bütün Eflatun’u ve Aristoteles’in yarısını yitirdi… Bunu böylece uzun uzun sürdürürsek, çağlar boyunca, her dönemde bilginin bir bölümünün yitirilmesine göz yumulduğunu görürüz.

“Zamanın sonu Üzerine Söyleşiler”
Hazırlayanlar: Catherine David, Frédéric Lenoir ve J.P. de Tonnac
Çev: Necmettin Kâmil Sevil, YKY, 2000

Ağu
03
2010
0

Kepenklerde…

By Rad

***

By Cins

Fotoğraflar: Zy

Ağu
03
2010
0

Küçük Anılar’dan… (José Saramago)

(…)Balık tutmakta hiçbir zaman usta olmamışımdır. Kendi yaşıtım olan ve benimkiler kadar mütevazi olanaklara sahip herhangi bir çocuk gibi, misinasının ucuna olta iğnesi, kurşunu ve mantarı bağlı olan sıradan bir kamış kullanırdım, yani sonraları bizim oralarda ortaya çıkacak olan ve benartık epeyce büyüyüp balıkçılık hayallerimi bir yana bıraktığımda yöredeki bazı meraklıların ellerinde görme fırsatı bulduğum o modern gereçlere benzer bir yanı hiç yoktu. Bu yüzden de benim tuttuklarım birkaç sazanla az sayıdaki küçük boy bıyıklı sirozun ve boşa harcanmış pekçok saatin ötesine geçemezdi. Daha doğrusu boşa geçmiş denemezdi, çünkü ben hiç farkına varmadan, gelecekte benim için daha az önemli olmayacak şeyleri “tutuyordum”: hayalleri, kokuları, sesleri, esintileri, duyguları. (…)

José Saramago
Küçük Anılar, Çev: İnci Kut, Can Yay.,2008, s.46

Ağu
02
2010
0

“Mtaär” açılsın!

“Mtaär” açılsın!

Foto: Zy

Written by in: Duyurular, Tartışmalar | Etiketler: ,
Ağu
02
2010
0

Götürün Beni (Henri Michaux)

Bir karavela içinde götürün beni
Yaşlı ve usul bir tekne içinde
Pruvanın içinde, ya da isterseniz köpüğün
Ve uzaklarda, uzaklarda yitirin beni

Ayrı bir çağın bağlamları içinde
Karın aldatıcı kadifesi içinde
Üşümüş beş on itin soluğu içinde
Ölü yaprakların dermansız kümesi içinde
(…)

Henri Michaux
Çev: Cemal Süreya

Ağu
02
2010
0

d’un certain Plume

Plume’un 1943 baskısının kapak görüntüsü


(…) Kolaylıkla bir tenis şampiyonu olabilirdi. Doğrusu, aslında yaşantılarının bu yanını önemsizleştiriyordu ve bana meskalinli fırçanın abartılmayı hak etmediğini söyledi, ve insana onun şiirsel alaycı ruhunun çevikliği için herhangi bir kanıt gerekiyorduysa eğer, sadece, canlı vukufları ve zengin alaycılıklarıyla onun gezi yazılarına dönmesi gerekirdi.
Ama bütün yazdıkları içinde en kıymet verdiği, ne kadar uğraşsa da hayatla başa çıkamayan bu talihsiz küçük karakterin bulunduğu “Plume” gibi görünüyordu. O absürdün gerçek bir çocuğuydu ve ilkin, oksijen hasreti çeken bir tür proto-Chaplin figür olarak tanındı. Gülüşü, ki çok yoğun ve maraziydi, stresleriyle gerçek dünyayla karşı karşıya geldiğinde ona akıldan çıkmayan ve bilmecemsi bir nitelik verdi. Kederli, talihsiz, çaresiz, suçlanmış, bozguna uğramış Plume, silik şahsiyetin ve Michaux efsanesinin, beceriksizin çaresiz gülüşüne boğulur.
Şair, bilgelerin bize söylediğinin doğru olduğunu kavramış görünüyor. Yani gerçekliği eğip bükerek ve onu yöneterek kendinizi gerçekten bulabilirsiniz, görünüz bir tanecik bile öz-çıkarcılık parçası içermemek kaydıyla. İstememek yoluyla, deyim yerindeyse onu özgürleştirirsiniz, bütün temel kozmik bereketin içine gürültüyle dalarsınız.
(…)
İnsan onun, nesnelerin insan mantığını önceleyen düzeni içine, mantığı ve dili önceleyen düzenin içine uzatılmış bir araştırmaya çıktığını hissetmeden edemiyor. Oun şiir tarzı eski mağaraların insanlarının biçimini çağırdı, onların kamp ateşlerinin çevresinin gözden geçirerek. Ve onun resmi aynı tarz bir büyüye çalışıyor. Sözcük oymaklarından farandol yapan nokta kümeleri.
(…)

Lawrence Durrell
Çev: Selahattin Özpalabıyıklar

Ağu
01
2010
0

Kürek Çekiyorum (Henri Michaux)

(…)
Yorgunluğun gövdene ağır bir kütük
Yorgunluğun uzun bir kervan
Yorgunluğun gidiyor Nan ülkesine kadar
Açıklanamaz yorgunluğun
(…)
Dünya uzaklaşıyor senden
(…)
Kürek çekiyorum
Kürek
Kürek

Çekip gidiyorsun, ayyaşsın, bir katırın kuyruğuna bağlanmışsın
Ayyaşlık göğü karartan dev bir güneşlik sanki
Ve topluyor sinekleri
Yarımçember kanalların başdöndürücü ayyaşlığı
Yarım felcin iyi işitilmemiş başlangıcı
(…)

Kürek çekiyorum
Kürek
Gündüzlerine karşı kürek çekiyorum

Acının evine giriyorsun
Kürek çekiyorum
Kürek

Kara bir göz bağına yazılıyor hareketlerin
Tek gözlü bir atın büyük beyaz gözünde yuvarlanıyor yarınların

Henri Michaux

Çev: Halil Gökhan
Göçebe Dergisi, Sayı:7, 1998, s. 105

Powered by WordPress | Theme: Aeros 2.0 by TheBuckmaker.com